Şenlik Var !

Suriye’ye girdik, giriyoruz, Suriye’den çıktık çıkıyoruz derken; tweetlerle, mektuplarla, birbirleriyle çelişen garip anlaşmalarla uğraşırken Türkiye, çok yoğun bir ekim ayı geçirdi. Hiç kuşkusuz, çetrefil, zor bir dönemden geçiyor ülkemiz, geçiyoruz hepimiz. Bizleri karamsarlığa sürekleyebilecek onlarca gelişme arasında sıkışıp kalıyoruz sık sık. Geçmiş bulanık, bugün karanlık, gelecek belirsiz. Kaybolmuş gibiyiz… Çok uzun süredir böyleyiz ve giderek daha da fazla hissediyoruz çırpındıkça battığımız

Hal tam da böyleyken, 29 Ekim nefes gibi geldi. Ne kadar da hasretmişiz geçmişteki güzel başarılarımızı göğsümüz kabararak kutlamaya, kutlayabilmeye. O kadar uzun zaman geçti karanlıkta (hala da geçiyor ya)… İlk gençlik yıllarımdan beri düşünürüm aslında, kutlayacak bir cumhuriyet kaldı mı… Tüm güzel kazanımlar parmaklarımızın arasından minik kum taneleriymişçesine kaydı gitti. Onlar kaymasın diye sıktıkça parmaklarımızı, avuçlarımız kan revan içinde kaldı. Bugün, kalmadı elbette kutlayacak cumhuriyet. Kutlamalar, geçmişin kutsanması ve en önemlisi de, hangi zor koşullarda hangi zaferlerin kazanıldığının hatırlanması için… Bu umut, bu motivasyon, mücadele azmini alevlendirecek elbette. Cumhuriyet kutlamalarına katılan binlerce arzulu insanın gözlerinde gördüğüm, kazanmışlık duygusu değil, mücadele azmi… Böyle olduğunu düşünüyorum, öyle umuyorum.

Mart ayından beri yaşananlara baktığımda, onlarca saçmalık içinde özgürleşmeye başladığımı hissediyorum ben. Aydınlığa atılan adımları göğe erdirenler, belki de asla aynı yolda yürüyeceğimizi düşünmediğimiz insanlardı. Bu insanlar yoldaşımız oldu ve bizi tünelin sonundaki ışığı görmeye bir adım daha yaklaştırdı. Bu, bana ümit veriyor. Yıllardır umudumuzu kestiğimiz insanlardan güç almak, beni şu an umudumu kesmiş olduğum insanlara karşı daha farklı bakmaya yöneltiyor. Koşullar değişir, insanlar değişir; insanlar değişir, koşulları değiştirir.

Martın sonu gerçekten bahar oldu, haziran gerçekten yazı getirdi bu sene. Kötü yönetilmeye, kötülenmeye, ayrıştırılmaya, tokatlanmaya, aşağılanmaya o kadar çok maruz kalmışız ki, ufacık adımlar içimizi şenlendiriyor. Şenlik kimi zaman, bir şehir hattında kulağımıza çalınan caz melodisi oluyor, kimi zaman ihtiyaç sahiplerine dağıtılan bir kutu süt bizim için… Şenlik kimi zaman, belediye ihalelerini canlı yayından izlemek oldu Mart’tan beri, kimi zaman su faturasını daha az ödeyecek olan öğrenciler için dudaklarımıza kondurduğumuz tebessüm. Şenlik, yerli tohumların yeşerttiği domateslerin yeniden kursağımızdan geçmesi değil de ne? Zeytinimize sahip çıkmaktan güzel, Kaz Dağları talanına piyano tuşlarıyla dur demekten güçlü şenlik mi var? Gördüğüm, bildiğim en güzel milliyetçilik bu… Asmayan kesmeyen, öldürmeyen aksine yaşatan var eden, toprağına sahip çıkan, gelecek nesillerin geleceğine sahip çıkan… Bugün Türkiye’de şenlik, Ovacık nohutuyla yenen nohut- pilavdır, üretici pazarlarıdır, kadın kooperatifleridir, masal evleridir, bisikletiyle yolda kalan gençlerin gece vakti belediyeye attığı tweetlere hemen verilen yanıttır… Şenlik, bu ülkede, senelerdir içimiz kan ağlayarak kutlayamadığımız bayramları, ağlamadan kutlayabilme ümididir.

İnanıyorum, kurtuluş yerelden olacak… Nasıl yaklaşık bir asır önce, köy köy mezra mezra örgütlenen halk, birleşerek kurtardı bu yurdu, şimdi de biz, bazen bir caz notasına takılıp, bazen bir domates fidanına sarılıp, bazen bisikletimize atlayıp kuracağız cumhuriyeti yine, yeniden.

Bunları da sevebilirsiniz