Ölümünün 350. Yılında Bir Işık-Karanlık Ustası: Rembrandt

“İnsan yüzü ve bedenine her ifadeyi verebilen, resim sanatının Hollanda Altın Çağının büyük dehası Rembrandt, hayatının belki yarısında mutlu olmamıştı…”

16. Yüzyıl ve Hollanda

16. yüzyıl, Avrupa’nın büyükleri arasına girmeye hazırlanan bir küçük ülkenin yüzyılıdır. En büyük sömürge imparatorluğunun sahibi İspanya söz konusu bu düz ve “alçak” ülkeye 15. yüzyılın son on yıllarından beri hakimdir. O zamana kadar Hollanda üzerinde Avusturya Habsburgları, Fransa Krallığı, Burgonya prensleri etkin olmuşlardır.

Almanya’da Luther önderliğinde başlayan Reformasyon, Papalığın yanı sıra, Habsburg Hanedanının İspanya kolunun da içinde olduğu Katolisizmi hedef almıştır. Ve Hollanda, Reformasyonun bir türevi olan Kalvenizmin etkisiyle Protestanlaşır. Bu durum Hollanda’nın, Kutsal Roma Cermen İmparatoru V. Karl’ın (Türkçede Şarlken; İspanya’da Carlos), hakimiyet ve etkinliğini, atadığı genel valileriyle sürdürmekte olduğu yönetime karşı büyük bir mücadele yürütmesini kolaylaştıracaktır. Kalvenci bir silahlı grup olan Geuzen, direnişi başlatmıştır (1566).

İtalya’daki Rönesans adı verilen yenileşme ve modernleşme hareketini ezme görevi verilen İspanya kralı Carlos’un borusu Hollanda’da ötemez.

Flandr ve Brabant gibi ticaret merkezleri İspanyol-İngiliz çekişmesi yüzünden gerilerken Anvers (Antwerpen) gelişir, öne çıkar. Bu arada tarım, yeni alanların kullanıma açılmasıyla önemli ölçüde yaygınlaşırken başta dokuma sanayi olmak üzere çeşitli endüstriyel alanlarda gelişmeler olur, yeni kesimler, orta ve zengin sınıflar oluşur. Bu süreç kültürel-bilimsel alanlara da yansır, sivrilen hümanist aydın Erasmus, klasik yapıtların yayılmasına ve araştırılmasına öncülük eder.

1567-1579 yılları arasında yürütülen bağımsızlık mücadelesi, bugünkü anlamda bir bağımsızlık savaşıydı ve zaferle sonuçlanır. “O dönemde bunun başka örneği yoktur.”1

Bağımsızlık birliğe yol açar ve kendi topraklarında hükümran Hollanda devleti ortaya çıkar.

Bütün Avrupa sefalet, yokluk içinde ve baskı altındadır.

Hollanda Avrupa’nın en önemli, en ileri, en gelişmiş ve en zengin ülkelerinden biri olmuştur.

Dinsel konular bütün Avrupa’da resim sanatının hala merkezindeyken, “Kalvenist temellere dayanan yeni bir anlayışın hakim olduğu Hollanda’da bu gibi resimler kilise duvarlarından sökülerek açık meydanlarda yakıl”maktaydı. “Katolik Roma’nın din görüşünü temsil eden resimler”in orada sonu gelmişti.2

Her yerde güneş saatleri kullanılırken, Hollanda dünyada en çok saat kullanılan ülkedir. Taşınabilen saatler yanında belediye binalarının cephelerinde büyük meydan saatleri ve saat kuleleri vardır.

Avrupa’da değerli taşlarla bezenmiş mücevheratın en çok pazarlandığı ve satıldığı yer Hollandadır.

17. ve 18. yüzyıllarda Hollanda, çok sayıda denizaşırı sömürgesi olan dört sömürgeciden (diğerleri, İspanya, Portekiz, İngiltere’dir) biridir.

Hollanda’ya Gelen Çiçeğin Neden Olduğu Delilik

Kanuni Sultan Süleyman döneminde Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’nun elçisi olarak 1554 yılında İstanbul’a geldiğinde Hollanda asıllı Ogiher Ghiselin Busbecq, “çiçek dünyası” ile karşılaşır. Hem şaşırır, hem hayran olur. Gerçi çiçek Avrupa’da da vardır, ama İstanbul’da görülenler kokulu ve çok güzel olduğu gibi, olağanüstü de çeşitlidir. Renkleri ile biçimlerin farklılığı ve çokluğuyla dikkat çeken laleler o zamana kadar başka yerde görülmemiştir. Alman elçisi olmakla beraber Hollanda’yı da temsil etmekte olan Busbecq, Avusturya’da saray bahçecisi botanikçi dostu Carolus Clusius’a lale soğanları göndermiş ve sonra ülkesine döndüğünde de yanında birçok çiçek tohumuyla birlikte lale soğanları da götürmüştür. Viyana ve başka kentlerin bahçelerinde yetiştirilen laleler böylece Avrupa’ya adım atmıştır. Sonra, Katolik imparatorlukta mezhepsel uyuşmazlık yüzünden Hollanda’ya göç eden seçkin bilimci Clusius, asıl büyük çalışmalarını orada yürütür, Leiden Üniversitesi’nde çok yönlü çalışmalar yürütecek şekilde görevlendirilir. Lale koleksiyonu gelişmesini orada sürdürecektir. Ve bunun sonucunda Hollanda laleye boğulacak, dünyada hiç bir yerde olmadığı kadar değer kazanacaktır.

O yüzyılın sonundaki 20 binlik nüfusu hızla artacak olan zengin kent Leiden’de Clusius, bir yandan üniversitede ders verirken, bunun yanı sıra Hortus Botanicus adı verilen dünyanın ilk en büyük çiçek bahçesini kurar. Rariorum Plantorum Historia adlı kitabıyla de laleler 34 grup halinde sınıflandırılmış ve okurla ve eğitim dünyasıyla buluşmuş olur.

Zenginliğin simgesi ve “Doğu’nun büyüsünü taşıyan lale”, öyle itibarlıdır ki, bir “lale çılgınlığı” yaşanır, buna tulipomanie denecektir. 1636 yılında Hollanda’nın bütün büyük kentlerinde lale borsaları kurulmuştur. En değerli lalelerin soğanlarının fiyatı büyük bir konak fiyatından fazladır. Lale soğanlarının açılmış hallerinin ressamlara çizdirilerek hazırlanan “lale katalogları”, Hollandalı ressamların en önemli gelir-kazanç kaynakları arasındadır. Çiçek ressamlığı ve çiçek resimleri altın çağını yaşar. Lale alamayanlar, bu katalogları edinirler. O 1936 yılının sonlarına doğru “lalelerin ve katalogların kendileri değil, bunların kime ait olduklarını gösteren kağıt parçaları da alınır satılır” olmuştur.3

İşte bu sürecin sonu, piyasanın, büyük bir panik ardından bir gecede çökmesiydi. Bütün Hollanda bu çöküşün etkisi altında kaldı. Amsterdam gibi büyük kentlerin kanallarında intihar edenlerin cesetleri yüzüyordu.

Gelelim “Hollanda’nın Müthiş Oğlu” Büyük Dehaya

15 Temmuz 1606 doğup, 4 Ekim 1669’da 63 yaşında ölen Rembrandt Harmensz van Rijn, resim sanatı tarihinin en önemlileri arasında yer alır.

Görece varlıklı bir değirmencinin altıncı oğlu olan Rembrandt, daha ilköğrenim yıllarında arkadaş ve öğretmenlerinin resimlerini yapmaya başlar. Sürekli cezalandırılmaktadır. Sonraki yıllarında hukuk okumasını isteyen babası oğlunun resim yapmaya devam etmesi karşısında teslim olur. Çünkü karalama defteri ve kalemini hiç yanından ayırmamaktadır.

Bir süre bulunduğu yerdeki genç bir ressama (Jan Lievens; 1607-1674) çıraklık eden Rembrandt sonunda Amsterdam’a gönderilir (1631) ve orada Pieter Lastman (1583-1633) adındaki ünlü ressamın öğrencisi olur. Gravürcülüğü öğrenir, işçiliğinde ustalaşır. İlk eserlerini 1628’de vermeye başlar. Rembrandt gravürcülükte bir milattır, onun zamanına kadar ulaşılmamış bir tekniği ve stili vardır.

Dönem Rubens (1577-1640) dönemidir. Bu, onun renkler dünyasına girmesi demektir.

Zengin renk kullanımı, incelikli fırça işçiliği, ışık-gölge oyunları, ışık kaynağının yeri ve türüne ilgi göstermesi resim sanatında benzeri görülmemiş şeylerdi. Belgeleyici gibi bir anlayışla kendi portrelerini yaptı. Portreler tarih sırasıyla yan yana getirildiğinde hayatı ve değişimi gözlenebiliyordu.

Portre ressamı olmaya o denli hevesliydi ve öylesine ünlenmişti ki, yaşadığı yerlerde çok kimse ondan resmini yapmasını yapmasını istiyordu.4

Dr. Tulp’un Anatomi Dersi (1632) adlı tablosunda, kişileri aynı hizada gösteren alışılmış kompozisyon

Yaptığı grup resimleriyle kendine özel bir alan yaratmış olan Rembrandt, mekanı geniş kullanma imkanını hareket ve ifadelerle birleştirebilmiştir

uygulamasını değiştirmiş, figürleri bir üçgen oluşturacak şekilde yerleştirmişti. Zamanında itiraz edilen bu düzenlemeye karşın, Amsterdam Cerrahlar Loncası’nın siparişi olan tablo, en ünlü eserlerinden biri olacaktı.

1634’te, bir sanat yapıtları pazarlayıcısının yeğeni ve Leeuwarden kentinin belediye başkanının kızı olan Saskia Uylenburgh ile evlendi. Aile çok zengindi, çok büyük bir konağa taşındılar. Güzel karısı ona hep model olacaktı. Susanna’nın Yıkanması adlı tabloda (1637), o zamana kadar şişman olan kadınları, “zayıflamış” ve güzelleşmiştir, bu yüzden o resimde, zor farkedilmekle birlikte, hayranlık içinde iki yaşlı adam da bulunmaktadır.

Portre siparişlerine zor yetişiyor, iyi de para kazanıyordu.

İtalyan sanatçıların yaşadıkları gibi “prens”lerden veya çok zenginlerden biri koruyucusu ve “patron”u değildi, mesenden yoksundu. Bu, eserlerini değerlendiren ve beğenen insanların çokluğu ve bu yüzden popüler olması anlamına geliyordu.

Dönemin Kesişmeleri

Hıristiyanlıkta Reform, dinin sorgulanmasını beraberinde getirmiştir. Rönesans dalga dalga Avrupa’ya yayılmıştır. İlk uluslaşma süreci başlamıştır. Hollanda’nın ortaya çıkması, gelişmesi, zenginleşmesi, Protestanlaşması, bağımsızlaşması, resim sanatının olağanüstü ve beklenmedik atılımı, tulipomanie’yi yaşaması, çiçek ressamlığının ortaya çıkması, ressamlığın en aranılır mesleklerden biri olması; bütün bunlar, Rembrand van Rijn adındaki sanatçımızın hayatının keşişme olgularıdır. Ancak bunların sonu, Hollanda’nın hayatını ve toplumunu sarstığı gibi Rembrandt’ın da hayatını sarsacaktır. Zengin ve itibarlı ressam, aynı zamanda büyük çöküşün kurbanlarından biridir. İflas eder, servet erimiştir, alacaklarını alamaz, borçlarını ödeyemez, evine icracılar dayanır, evi satılır ve kendileri de sokakta kalır.

Karısı ise 1642’de ölür.

Bu felaket yıllarında Rembrandt çok güzel olan Hendrickje Stoffels ile karşılaşır. Hayatı yeniden biraz düzene girer, refah içinde birkaç yıl geçirmekle birlikte Hollanda ekonomik bakımdan eski durumunda değildir. En güzel tablolarına (Batşeba ve Yıkanan Kadın gibi) modellik yapan karısını 1664 yılında kaybeder. Arkasından da oğlu Titus’u.

1658’de bütün varlığı elinden gitmiştir. Tekrar sefalet, yalnızlık ve çaresizlik günleri.

Çok genç yaşında ölen Stoffels’in tabloda sol göğsündeki gölge, ölüm nedeninin göğüs kanseri olabileceğini düşündürmüştür.

Bu yıkanma tablosu, konu günlük hayattan alındığı için döneminde yadırganmıştı, ancak zaman en iyi resimleri arasında görülmesini sağlayacaktı.

Resim Sanatının En Büyük Ressamlarından Biriydi, Unutulmadı!

Ölümünden çok sonra, koleksiyonculuğu ve araştırmacılığı sayesinde çok iyi bir sanat değerlendirmecisi olduğu ve bundan çok yararlandığı anlaşılacaktı. Bu barok dönemi ustası, 19. yüzyılda özgür anlatımlar peşindeki gençlerin akımlarında yeniden ünlenecek ve yüceltilecekti. Öncü sayıldı.

Saskia, Hendrickje ve başka çok güzel kadınların portreleri, resim sanatında çok güzel kadın örnekleri olarak kendini gösterir. Bununla birlikte, güzel olmayan bir kadını resmettiği Koltukta Bir Genç Kadın tablosu, bakışa, duruşa, ellere yüklediği anlamlarla bir gençlik dönemi eseri olmasına karşın gene bir şaheserdir.

Hayvan resimleri, çizimleri Rembrandt’ın değerlendirilmesinde ihmal edilemeyecek kadar önemlidir. Örneğin, fil ve aslan resimleri British Museum’la Louvre’da bulunmaktadır. Şempanze, orangutan gibi hayvanları konu edinmesi egzotik ortamları ele alma isteğinden çok, onların akrobasi yeteneklerinin resmedilmeye çalışılmasındandı.5

Bir kasap dükkanında, derisinden bir soyulmuş “et”in resim sanatında önemli bir örnek sayılması görülmüş bir şey değildi, ama görüldü. Çünkü o resim, müthiş bir ışık-gölge tekniği ile işlenmiş “plastik bir senfoni” durumundaydı.6

Desenleri ve çizgileri yorumlanabilen özelliklerdeydi.

Resim sanatında halkın, garibanların, yoksulluk içinde olanların, mazlumların, çalışanların yer alması esas olarak Hollanda resminden başlamıştı, Rembrandt ise bunun ilk uygulayıcılarından biriydi. Dilenciler, sakatlar, köylüler, zavallı yaşlılar, emekçiler ilk ve en çok onda resmedilmişlerdir.

Bakışlara yüklediği umut, güzelik, çaresizlik, bıkkınlık, merak, alışılmış işleri yapmanın kanıksanması, sevinç, korku, huzur gibi duygu ve görünüşlerle Rembrandt benzersizdir.

2019 yılı, ölümünün 350. yılı olduğundan, Hollanda’nın bütün büyük kentlerinde resimlerinden sergiler açıldı. Amsterdam’daki dünyanın en önemli resim müzelerinden olan Rijkmuseum, temmuz ayında “Yaşasın Rembrandt” adında olağanüstü bir düzenlemeyle, eylül sonunda kapanacak olan büyük bir koleksiyon sergiliyor. Rembrandt’in içinde yer aldığı “Altın Çağ”a ilişkin etkinlikler, sanatı hakkında düzenlenen paneller birbirini kovalıyor. Yıl sonuna kadar artacak devam edecek.

Bu arada, elbette başta Hollanda olmak üzere, Avrupa’nın birçok ülkesinde Rembrandt ve dönemiyle ilgili yeni çalışmalar kitaplaştırıldı, daha önce yayımlanmış araştırma ve kitapların yeni baskıları yapıldı.

İnsanı olumlu ve hakkaniyetli anlamda merkeze alan bir büyük sanatçının, verimli, üretken, yaratıcı, yenilikçi bir Barok dehasının tarihin karanlık köşelerinde kaybolmamış olmasına, siyahın resimde en iyi kullanıldığı tabloların sahibi inanılmaz ustanın bugünlere gelmesine ne kadar sevinsek azdır.


KAYNAKLAR

Barock und Rokoko / Maler des 17. und 18. Jahrhunderts, Bechtermünz Verlag, Eltville am Rhein 1989.

Florens Deuchler, Geschichte der Malerei / Von den Anfangen bis zur Gegenwart, Bertelsmann, Darmstadt 1970.

E.H. Gombrich, Sanatın Öyküsü / Başlangıcından Günümüze Sanat Tarihi – Resim, Heykel, Mimarlık, Remzi Kitabevi, İstanbul 1980.

Hans Werner Grohn, Rembrandt, Bastei Galerie / Der Grossen Maler, Bastei-Verlag, Bergisch Gladbach 1966.

Rudolf Thiele, Rembrandt, Edition Leipzig, Leipzig 1982.


NOTLAR

1 Ali Develioğlu, Avrupa’nın İlk Laik Tüccar Cumhuriyeti / Ringa Denizindeki Tutumlu Balıkçı – Hollanda Tarihi, NPS, Rotterdam 1998, s. 19.

2 Sadun Altuna, Büyük Ressamlar / Hayatları ve Eserleri, Hayat Kitapları, İstanbul 1970, s. 98.

3 Beşir Ayvazoğlu, Ateş Çiçek / Lâle, İBB Kültür Yayınları, İstanbul 2003, s. 12 vd.

4 Bu konuda geniş bilgi için bkz. Thiele, s. 23 vd.

5 Thiele, s. 54-55; Gombrich, s. 8.

6 Altuna, s. 104 ve 112; Thiele, s. 72-73.

Bunları da sevebilirsiniz