Yapay Zeka, Gelecek ve Emek

Bilgiyi soyutlama ve işleme istenci kimilerine göre matematik kadar eskidir. Mağara duvarına çizilen çizgilerden başlayarak bedensel emeğin, zihinsel bir emeğe dönüştüğü süreç insanlık tarihinde matematiksel bilginin sayı kavramıyla işlenerek gündelik pratikte yerini almasıyla başlar. Kısmen bu nedenledir ki bu soyutlamayı kolaylaştırıcı ilk insan üretimi makineler boncuk ve taşların iyi düzenlenmiş bir aracı olan abaküse kadar geriye götürülür. Pascal’ın yapaylaşma sürecinde kullanıcının mekanik bir düzlemde komutlarıyla matematiksel hesapları gerçekleştirdiği devrim niteliğinde kendidevinir abaküsünden (Pascaline) günümüzün en gelişmiş yapay öğrenme modellerini işleyebilen süper işlemcili bilgisayarlarına çok yol kat ettik.

Bilimsel ilerlemelerin yapay zeka temelindeki gelişmelerinin insanoğlunun emeğini koruyacak, yerine verilen işleri ve görevleri yapacak makineler yaratabilme kaygısı var. Ne var ki geleceğe dair beklentiler tam bu noktada farklılaşarak, emek temelinde iki farklı düşünce yöneliminde çatallanıyor. Bir uçta, bu gelişmelerinin insanlık tarihi boyunca insan ve emeğinin kolaylığına etkisini olumlayarak, ileriye dönük iyimser bir gelecek kurgular. Çatalın diğer ucunda ise bu gelişmelerin tıpkı diğer tarafta “olumlayıcı” ne varsa tersine insan düşüncesinin karanlık yönüne vurgu yaparak ileriye dönük karamsar bir gelecek kurgular. Bu kurgular ütopya kurgularına paralellik göstermektedir.

Günümüzde yapay zeka ve ütopya kavramı sıklıkla iç içe kullanılmakta. Tabi ki kastedilen şey yapay zeka kavramının kendisi değil geleceğe olan izdüşümleri. İnsan zihnini kavramsallaştırarak, bu kavramsallaştırmadan kaynaklanan düşünme, akıl yürütme, çıkarım yapma, yalan söyleme vb. yetilerimizin temel bir kendidevinirlik sürecinde yapay ve sanal bir şey arzuluyoruz.

Düşüncenin kendisi yukarıda sadece birkaç maddede sıraladığımız (gerçekte bu listeyi tamamlayabileceğimizden emin olamasak da) bu yetilerin kendimizden yansımasıyla yapay zekanın geleceğe dair doğa ve toplumun tasarımının bir ütopyaya dönüşeceğini ön görmekteyiz. Yükselecek mümkün itirazlar, bilimkurgu filmlerinin bize gösterdiği üzere, bir distopyaya sürükleneceğimizi de söyleyebilir.

Nasıl adlandırırsak adlandıralım bir soru hep açıkta kalıyor. Emek olacak mı? Yapay zeka distopyalarının olumsuzladığı insanların emeksiz bir gelecek vaadine kanarak çok da uzak olmayan hemen sonraki bir gelecekte, aslında emeğin sömürüsüne tamamen mahkum bir hayat süreceği düşünülüyor. Makinelerin sömürüsünden kurtulma mücadelemizin kendisinin de bir emek mücadelesi olduğu yadırgayarak. Makineler için iyi bizim için kötü olan bu son, bugün şimdiden kendimize sormamız gereken bir emeğin sömürüsü kavramına ışık tutuyor. Işığın odağında ise gözlerimizi çevirdiğimiz bir boşluk var. Neden akıllı bir robotu üretmek için döktüğümüz onca tere karşın kazanımımız en büyük kabusumuz olduğunda bir daha tüm emeğimizi, bu defa çaresizce, yapıtımızı yıkmak için seferber ediyoruz ki? Sorunun cevabı en az kendisi kadar belirsizliklerle dolu.

Yapay zeka kavramlarının ve bu kavramların zihin üzerine tartışmaları bilişsel yetilerin yapay olarak taklit edilebilir ve çoğaltılabilir olması gerektiğini ortaya koydu. Bu noktada, bilişsel bilimler yapay zekâ kavramını bir odak noktası yaptı. Ne var ki yapay zeka kuramı ve çalışmaları için gizemi koruyan şey ise biyolojik süreçlerin işlenmesi.

Ütopyalar bilinmezliğin yerlerini ve bir o kadar bilinmezliğin kültürünü anlatır. İyi ya da kötü ki bu durumda karşımıza bir distopya çıkar ki hayatın farklı bir kurgulanışıdır bu. Ancak bu farklı kurgular bizi bir imgelemin içine sürüklediğinde, düşünmemiz gereken çetrefil sorular var.

Yapay zeka tartışmaları söz konusu olduğunda geleceğimiz bir ütopya ya da bir distopya olsun büyük bir değişim kaçınılmaz. Bu değişimi şimdiden kabullenerek insanlığın geleceğini kurarken eğitimden üretime her şeyi bugün kurgulamamız gerekiyor.

Bunları da sevebilirsiniz