S-400’ler Alınacak Mı, Alınmayacak Mı? Alınsın Mı, Alınmasın Mı?

Bu iş biraz sıktı artık. ABD ile “sorunlu” durumdayız, NATO üyesi olarak NATO tarafından düşman görülüyoruz, emperyalist dünya ülkemizi dört bir yandan sıkıştırıyor, içine girmek için uğraştığımız Avrupa Birliği (AB), bizi içine almıyor, aralarına katılmak istediğimiz Avrupalı Batı, bizi aralarında görmek istemediğini açıkça söylüyor.

Bunlara karşılık bütün ticari ilişkilerimiz ve beklentilerimiz Doğu’ya dönmüş durumda, Avrasya olarak Doğu dünyası bizi baş köşeye oturtmaya yönelmiş, arada tutarsızlıklar yapıyoruz (Çin topraklarındaki Uygur’un terörist örgütlerce kötü ve olumsuz gösterilmesine yardım ediyoruz örneğin) ama biz de buna karşılık vermeye yönelmişiz, Çin ve Rusya ile ilişkiler her geçen gün daha iyiye gidiyor…

Bunları sıraladık, ama biraz açıklama gerekiyor; sondan başlayalım:

Asya

Çin ve Rusya Türkiye’nin ticaret hacminin en fazla olduğu ülkeler durumuna geldi. Her konuda karşılıklı çıkarlarımız var. Rusya, Suriye “sorunu”nun çözümünde İran’la birlikte Türkiye ile yan yana. Astana süreci, Asya ülkeleri ile birlikte planlandı, birlikte uygulanıyor. Astana’ya ABD alınmıyor, “Astana” “Cenevre”yi çökertti. Bunun anlamı, sorunun Atlantik insiyatifinden çıktığı, Asya’nın eline geçtiğidir.

Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC), geçen yıllarda orada yapılan büyük “Yol-Kuşak” toplantısında Türkiye’nin önemine ve oynayacağı role büyük değer verdi. Toplantı sonunda çekilen resimde, Erdoğan’ın Şi Jinping’in yanında yer almasına, bütün dünyada ilgi gösterildi. ÇHC’nin iki yanında Türkiye ve Rusya vardı.

Türkiye’nin Şanghay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) girmesi an meselesi, çünkü yeri hazır.

Türkiye, Atlantik-Batı dünyasından uzaklaşıyor, ve uzaklaştıkça da Avrasya dünyasının parçası olması, o dünyanın içinde bulunması gerektiğini anlıyor. Yükselen Doğu dünyasının en önemli ülkelerinden biriyiz, Avrasya’nın dünyaya açılma kapılarından en önemlisine sahibiz.

İran’la dayanışma içindeyiz. İran’a Amerikan emperyalizminin yaptığı ambargoyu çiğneyenlerdeniz. Petrol ve doğalgaz ihtiyacımız bakımından Asya’nın alıcısı ve ayrıca Asya’nın (Rusya, İran) sevkiyatçısıyız.

AB

Avrupa Birliği (AB), Türkiye’siz bir AB’den vazgeçmek niyetinde değil. Türkiye’nin AB içinde olmaması lazım. Türkiye’yi AB’ye almayacaklar. Bunu dürüstçe belirtenler var. Olmasaydı bile bizim kendimizin bunu şimdiye kadar elli kere anlamamız gerekirdi. Türkiye hiç bir zaman AB’ye alınmayacaktır. Sonunda AB, hem kendilerinden gördüklerinin birliğidir, hem de bir Hıristiyan kulübüdür. Kaldı ki, biz bir ABD planı gereğince Avrupa kapısına bağlandık. Biz de onlardan (yani medeni ve zenginlerden biri) olacağız diye heveslendirildik, üye olunca onlar gibi medeni ve zengin olacaktık.

Ayrıca AB, Türkiye gibi ülkelerin lehine ve yararına bir örgütlenme değil. Birliğin merkezinde olanlar ve birliği yönetenler dışında kimse AB’den kârlı çıkmıyor. AB’nin “kenarları” battı. Hepsi zararda.

AB, Avrupa “merkezi”nin birleşmesi, Avrupa “çevresi”nin dağılması demektir. Yaşadık, yaşıyoruz, görüyoruz. Avrupa’nın merkezi birleşti, çevresi dağıldı, dağılanlar da toparlandı, Avrupa’ya lokma oldu.

Kaldı ki, bizim milli egemenliğimizi Avrupalılara teslim etmemiz, onların çıkarları doğrultusunda ve onların belirlemeleriyle varlık göstermemiz mümkün değil. Hem biz de Avrupa’nın çevresinde değil miyiz?

“Komşuluk” ya da “dostluk” ilişkileri içinde olduğumuz Avrupa ve Batı dünyası, Türkiye’yi her vesileyle itip kakmaya hazır. Türkiye’ye yüklenmek ve ülkemizi sıkıştırmak için hiç bir fırsatı kaçırmıyorlar. Ermeni “sorunu”, PKK, FETÖ gibi ne kadar Türkiye’ye zarar vermek amacı güden proje varsa hepsinin arkasındalar.

NATO

NATO, ABD’nin uluslararası çıkarları için kurulmuş ve buna hizmet eden bir örgüt. ABD Türkiye’ye istediklerini yaptıramıyorsa ve bu yüzden Türkiye’ye karşıysa, NATO da Türkiye’ye karşı. Son yıllarda yaşanan olaylar bunu son derece açık bir şekilde gösterdi.

Türkiye, NATO’da “düşman üye”dir.

ABD

ABD ile durumumuzu “sorunlu” diye ifade etmek kullanılabilecek en kibar (!) söz aslında, çünkü ABD ile savaşıyoruz aslında. Çünkü ABD ile düşmanlaşmış durumdayız. Bunu onlar kendileri gösteriyor zaten, bu düşmanlığın “gereklerini” onlar yapıyor, tehditler bir biri peşi sıra karşımıza çıkıyor, her gün yeni bir şey. Türkiye’nin hem güvenliği, hem de bütünlüğü konusundaki askeri önlemlerimiz ABD tarafından boşa çıkarılmaya çalışılıyor. Nasıl mı? Şöyle, ABD, çok yıllar önce planladığı kendi piyonu olacak “Kürt devleti” sevdasından vazgeçmedi. Plan o kadar somuttu ki, o taşeron Kürt devletinin Akdeniz’e ulaşmasını sağlayacak yolu bile gerçekleştirmeye kalktı. Irak’ın kuzeyinden Türkiye sınırı boyunca Doğu Akdeniz’e uzanacak olan o “yol”, 21. yüzyılın en önemli güzergahı, tarihin unutulmayacak “koridor”u olacaktı. Bunun için kendisine bağladığı PKK’yı umutlandırdı, destekledi, besledi, silahlandırdı, eğitti ve kullanıyor. Daha geniş alanda kullanmak için PKK’yı Irak’tan Suriye’ye kaydırdı, Suriye’deki adını “YPG” olarak koydu, şaşırtmaca olsun diye buna bir “SDG” ekledi. Ve son üç-dört yılda sayısı 20 binleri aşan TIR’larla bu Türkiye karşıtı bir terör örgütü olan YPG’yi donattı, onlara silah, cephane, mühimmat, araç vb. gönderdi. Terör militanlarını maaşa bağladı. Onları güçlendirdi, ‘sizlerin arkasındayım’ dedi. ‘Onlar benim kara gücüm’ dedi.

Oysa PKK, uluslararası dünyada olduğu gibi ABD’de de terörist olarak nitelendiriliyor.

Bu arada NATO üyesi Türkiye, ABD’den güvenlik ve bütünlük mücadelesinde elbette hiç bir destek görmüyor. Normal tabii. Düşmanının desteklendiği durumda, kendisi çaresiz bırakılmak ve direnci kırılmak istenen Türkiye’nin desteklenmesi hiç söz konusu olabilir mi? ABD planlarının arkasından çekilen, BOP eşbaşkanlığını bırakan Türkiye cezalandırılmak istenmez mi?

Son on – on beş yılın özeti: Türkiye ABD’den insansız hava araçları istedi, vermediler. Bunun sonucu, Türkiye’nin kendisi insansız hava araçlarını üretmeye başladı. Türkiye ABD’den Patriot hava savunma sisteminden füzeler istedi, vermediler. Bunun sonucu, ülkemiz hava savunma araçlarını başka bir ülkeden almayı düşünmek zorunda kaldı, şimdi uyguluyor. Türkiye ABD’den askeri savaş uçakları (F-35’ler ve benzerleri) almaktaydı, tekrar istendi, anlaşması da yapıldı, verilmiyor.1 Elbette bunun da çözümü bulunacak.

(ABD’nin Türkiye’ye tabanca bile vermek istemediği ve vermediği basında çok kez alayla dile getirildi!)

ABD’nin Türkiye’yi askeri bakımdan zayıf düşürme, uluslararası bakımdan tecrit etme, ambargo ve yaptırım tehditleri ile yola getirme tutumları, Türkiye’yi aynı zamanda askeri alanın her yönüyle kendi gücüne dayanma anlayış ve uygulamasına götürdü. Artık MİLGEM Türkiye’nin kendi gemisini yapıyor, askeri araçlar ve silah her çeşidiyle artık Türkiye’de üretiliyor. Askeri teknolojinin bütün zorlukları Türkiye’nin kendi birikimi ve personeli tarafından aşılıyor. ASELSAN, HAVESAN gibi milli kuruluşlar buna hizmet ediyor.

ABD’nin müttefiki Türkiye, bir “düşman müttefik”tir.

Evet, biz de ABD’yi sevmiyoruz. “Müttefikiz”, “ortağız” ama ondan hep kötülük gördük. Dünyada ABD’ye en fazla tepki gösteren ülke Türkiye’dir. Amerikan aleyhtarlığının en güçlü olduğu ülke Türkiye’dir. E, her şey karşılıklı, her şeyin bir bedeli var. Ayrıca ne ekersen onu biçersin dememişler mi?


BÜYÜK SORUN: S-400 ALIMI

S-400’ler alınacak mı, alınmayacak mı? Yönetime kronik bir şekilde güvensizlik gösterenler, iktidarın son anda nasıl olsa cayacağını söylüyorlar. Hatta bundan eminler! Onlara göre ABD ile çekişme yalnızca görünüştedir, her an “barışabilirler”! Numara yapıyorlar diye düşünüyorlar, zaten Amerikancıdırlar! Bu yüzden S-400’lerin alınması söz konusu değil, diyorlar.

Ama, S-400’lerin alınması konusunda anlaşma çoktan bitmiş, sonuçlanmış, kesinleşmiş durumda, parası bile ödenmiş2, Türkiye’nin “aldığı” S-400’ler yola çıkmaya hazırlanıyor, bu gelecek S-400’leri kullanacak Türk askeri Rusya’da eğitim görüyor, siyasal idare ve Silahlı Kuvvetler vatanın ve insanlarımızın korunması için S-400’lerin şart olduğunu ve mutlaka alınacağını tekrarlayıp duruyor. Türkiye, kendini ABD’ye karşı savunmak amacıyla Rusya’dan S-400’ler almaya karar vermiş bir kere. Bu işin geri dönüşü yok. Bu durumda böyle sorular neden soruluyor? Çünkü vazgeçilsin isteyenler var, alınmasın diye uğraşanlar var, ABD’ye boyun eğelim diyenler var! Ama artık çok geç. Dönülmez bir yoldayız, aynı zamanda dönülmemesi gereken bir yoldayız.

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar: “S-400 alındıǧında ABD yaptırım uygularsa,Türkiye’nin ilk karşılık olarak İncirlik Üssü’nü kapatacaǧını Pentagon’a bildirdik.”

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu: “ABD S-400 konusunda Ankara’ya bir yaptırım uygularsa, buna misilleme yapılacak.”

Yetkililer böyle konuşuyor ama ABD karşısında olanlar yalnız yetkili kişiler değildir, Amerika’nın karşısında Türkiye var!

Bu durumda başka bir soru soralım:

S-400’ler alınmasın mı?

İçimizde alınmasın diyenler var, çünkü Amerika alınmasını istemiyor. Hatta ABD S-400’lerin alınmasını önlemeye çalışılıyor? S-400’ler nedir? Bir savunma sistemi. Bir müttefik, bir stratejik ortak, müttefikinin, ortağının savunma sistemi edinmesine neden karşı çıkar? Kendisi için kullanılabilir olmasından olmasın?

Anlaşılan ABD bir şeylerden korkuyor. Peki ABD neden korkuyor dersiniz? İşte bundan, S-400’lerin kendisine zarar vereceğinden. Haklı! Türkiye S-400’leri kendisini ABD’ye karşı savunmak için alıyor. ABD saldırırsa çok büyük bir zarar görebilir. ABD kendisine karşı Türkiye savunma imkanına sahip olamasın istiyor. S-400’ler aslında ABD saldırılarına karşı kullanılmak için, ondan korunmak için alınıyor. O halde, bize düşmanlık eden, bizimle savaşan büyük gücün istediğini yaparak ona karşı güçsüz mü düşelim, hatta ona yenilelim mi?

ABD’nin bir başka korkusu daha var, Türkiye’nin kendisine bağımlı olan durumundan kurtulacağından korkuyor. S-400’ler alındığında Türkiye’nin saf değiştirmiş olacağından korkuyor. ABD, kendisine uydu olan bir devlet gibi görmek istediği Türkiye’yi Rusya’ya kaptıracağından korkuyor. Gene haklı! Türkiye’nin Atlantik’ten uzaklaştığını, Avrasya’ya doğru kaydığını görüyor, bundan korkuyor.

Uzmanlar, ABD’nin, Türkiye’nin S-400 füze savunma sistemi satın almasına karşı çıkmasının esas sebebinin, “Türkiye’nin kontrol edilebilirlikten çıkması” ifadesiyle açıklıyorlar. S-400’lerin alınmasıyla Türkiye’nin güç ve imkanlarının bölgedeki Amerikan faaliyetlerini engelleyebilecek düzeye geleceğini söylüyorlar.

ABD’nin bir başka karşı çıkma nedeni de, S-400 alımlarının kendi silah sanayine vereceği zarar. Rusya üretimi çok yerde alınır ve kullanılırsa, S-400’ler pazarda ilgi görürse, Amerikan silah üretimi büyük bir darbe yiyecek. Bu yüzden ABD aynı zamanda S-400’leri kötülüyor, teknolojik olarak olumsuz özellikleri olduğunu propaganda ediyor.

Bu noktada Türkiye’nin önemi öne çıkıyor, NATO üyesi Türkiye S-400 alırsa, başka NATO ülkeleri de S-400’leri edinme yoluna gidebilir. ABD elbette bu kaygısında da haklı!

ABD’nin NATO kaygısı, başka üyelerin de S-400 alabileceğinden ibaret değil. Alan olur, almayan olur, o ayrı, ama NATO’nun geleceğinin parlak olmadığından ne zamandır hep söz ediliyor zaten.3 Türkiye S-400’leri aldıktan sonra “bir şey olmazsa”, NATO üyesi Avrupalılar Amerika’ya karşı cesaretlenmez ve ona kafa tutar hale gelmezler mi? Türkiye S-400’leri aldıktan sonra “çok şey olursa”, Avrupa’daki NATO üyelerinden Amerika’ya tepki oluşmaz ve hatta NATO’dan ayrılmaz isteyenler çıkmaz mı?

Türkiye’de S-400’ler alınmasın diyenler, Türkiye’ye karşı Amerika’nın tarafını tutanlardır. S-400’ler alınmamalı diyenler, Rusya ile ilişki sürdürmeyelim, o tarafa geçmeyelim diyenlerdir. Dikkat edelim, istemeyenler, Avrasya dünyasına uzak duralım diyenler oluyor. Batı’dan, Atlantik’ten, ABD’den kopmayalım diyenler oluyor.

S-400 almaktan vazgeçersek ABD ile bütün sorunların çözüleceğine inanan ve Türkiye’nin bölünmesinin istenenlerin verilerek savuşturulabileceğini sananlar, Türkiye’yi değil, farkında olmasalar bile, emperyalizmi, emperyalist politikaları ve Amerika’yı savunmaktadırlar.

Amerika’nın yanında olmak isteyenler, Amerika’yla birlikte olmalıyız diyenler, şimdiye kadar Türkiye’ye çok zarar verdi. Yalnız bizde değil, dünyanın her tarafında Amerikancılar ülkelerine hep zarar verdiler.

Avrupa ülkelerinde ABD ağırlığının bir önemi var. Avrupa ve AB, hem ABD etkisinden bağımsızlaşmaya çalışıyor, hem de teslimiyetçi eğilimlere sahip. Bu, neredeyse bütün Avrupa devlet yönetimlerinde görülüyor. Örneğin, S-400’ler konusunda (orta yolcu) Merkel yönetimindeki Almanya hükümeti geçen hafta, “Türkiye’nin NATO’daki yerini göz ardı etmeyerek bu alım konusunu mutlaka gözden geçirmeli” şeklinde bir açıklama bile yaptı.4 ABD’ye tavizi daha yüksek düzeyde olan Fransa’nın Türkiye tepkisi daha önceden ortaya konmuştu.

Siz bakmayın her üyenin “veto hakkı” dahil her konuda “eşit” olduğuna, NATO’nun patronu ABD, onun sözü geçiyor. S-400’ler konusunda da NATO, Amerikan ağzıyla konuşuyor, hem de hiç çekinmeden. NATO Avrupa Müttefik Kuvvetler (SACEUR) Başkomutanı General Tod Woters son derece iddialı: “S-400’leri ve F-35’leri birlikte konuşlandırmayacağız” diyor. S-400’lerle “NATO’nun bütünlüğüne gölge düşecek” öngörüsünde ise haklı.5 Ama Yunanistan’ın S-300’leri alması, ne sorun olmuştu, ne de NATO bütünlüğüne gölge düşmüştü. Sorun, S’leri Türkiye’nin almasında.


SON GELİŞMELER!

Haziran ayı ilk haftalarında basında Rusya’nın S-400’leri Türkiye’ye haziran ayında verebileceği haberleri çıktı. Bu haberler ABD’yi telaşlandırmış olmalı ki, hemen Türkiye’ye ardı ardına yaptırım tehditleri gelmeye başladı. Bu arada ABD Türkiye’ye vermeye zorunlu olduğu F-35’ler konusunda hır çıkarmaya kalktı, S-400’lere karşı anlaşılan F-35’ler koz olacaktı. Pervasızca söylemler. Resmi olmayan açıklamalar en sonunda “en resmi” şekillerde söylenmeye başladı. ABD Savunma Bakanlığı adına Türkiye’ye yazılan mektup son noktayı koydu: Patrick Shanahan imzalı belge, eğer ülkemiz S-400’leri alırsa Türkiye’nin F-35 programından çıkarılacağını, bu konuda ilişkinin kesileceğini ve teslimat yapılmayacağını belirtiyor.6 Arkasından ABD Savunma Bakanlığı konuyla ilgili basın brifingi verdi. Aynı bilgiler veriliyor, aynı sözler tekrarlanıyor, baskı, tehdit, şantaj, yaptırım, ambargo anlayışı, söylemi ve tutumu sürdürülüyor.

Bunlara karşın Türkiye’nin tutumunda bir değişiklik yok. ABD’ye hem açıklamalarla net yanıtlar veriliyor, hem de resmi yazışmayla ABD’den çekinilmediği belirtiliyor. Yani rest görülüyor!

18 Haziran Salı günü Savunma Bakanı Hulusi Akar, Shanahan mektubuna yanıt gönderdi. Mektuptaki açıklamasında ABD’nin saygılı ve işbirliği konusunda dikkatli olması gerektiği yazılmış. Tabii S-400’lerle ilgili olarak da aynı kararlılık.

ABD, tehdit, baskı, yaptırım ve ekonomik şantajlar (örneğin, F-35 savaş uçakları için parça inşa edenlere ek olarak, başka Türk şirketlerine de kısıtlamalar) yanı sıra, vaatlerle Türkiye’yi kandırmayı da tasarlamış. Reuters haber ajansına göre, Pentagon’da alım ve teçhizat desteğinden sorumlu müsteşar Ellen Lord, “Ankara’nın S-400 alımını iptal etmesi halinde, Türk şirketlerinin Lockheed Martin üretimi F-35 uçaklarının dışında geniş yelpazedeki diğer Amerikan silah sistemlerinin kritik parçalarının da üretiminde rol” alabileceğini ifade etmiş.7


YENİ BİR DÜNYA KURULUYOR!

İsmet İnönü, 60’lı yıllarda Türkiye ABD’nin baskısı ile karşılaştığında “yeni bir dünya kurulur, orada yerimizi alırız” demişti. İşte bugün o yeni dünyanın içinde yerimizi almak durumundayız.

Gelişmelere bakalım, neler oldu ve oluyor? Türkiye ABD planlarının gerçekleşmesini önledi. Türkiye’nin parçalanması projesi çöktü. Amerika’ya bağlı Kürt devleti ve onun Akdeniz’e açılmasını sağlayacak “Koridor” hayal oldu. Kürt devleti zaten rafa kalkmıştı.

Ama ABD’nin Türkiye üzerindeki baskısı her an sıcak bir çatışmaya dönüşecek durumda. Fırsat aranıyor.

Türkiye bu şartlarda Atlantik dünyasından uzaklaşıyor. Yakınlaştığı ise Doğu dünyası, Asya. Doğu dünyası, küresel ekonominin merkezi durumunda. Avrupa ile bağları sayesinde Avrasya’yı oluşturma sürecinde. Bu yeni dünyada Türkiye’nin yeri hazır. En önemli ülkelerden biri, hatta gücü, ekonomisi, coğrafyası, jeopolitiği, duruşu, insan özellikleri ve dayandığı geçmişi bakımlarından kilit ülke.

S-400’ler ile bu “yeni dünya” ilişkisi ise şöyle: S-400’ler ABD ile sorunu olan her ülkeye uygun bir savunma silahı olma durumunda. Hindistan S-400’leri almış durumda. Bir süre sonra NATO üyesi de olsa Avrupa ülkelerinden bazılarının, belki de birçoğunun, S-400 kuyruğuna gireceğini göreceğiz. Hatta bu, eğer kısa zamanda olmazsa, S-400’lerin yerini S-500’ler alacak, o zaman Avrupa ülkeleri S-500’leri Türkiye’den satın almak için bize (Türkiye’ye) başvuracak. Çünkü, S-400’leri aldıktan sonra Rusya ile S-500’leri birlikte üreteceğiz! Biz şimdiden hazırız.

1 Türkiye yıllar önce F-35’lerle ilgili proje hazırlamış, projenin kapsamında şimdiye kadar birçok uçak teslim edilmiş, geri kalanların alınması için Silahlı Kuvvetlerden ellinin üstünde subay ve personelimiz orada hem bakım yapıyor, hem bekliyor.

2 Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun açıklamasına göre, S-400’lerin bedelinin bir kısmı para olarak ödenmiş, bir kısmı da krediye bağlanmış.

3Teori dergisinin Kasım 2017, Aralık 2017 ve Ocak 2018 tarihli sayılarındaki “NATO Nedir, Ne Değildir? NATO Ne Örgütü, Kimin Örgütü?” (sayı 334, s. 81-94, ), “Türkiye NATO’ya Neden Girdi, Nasıl Girdi? Türkiye NATO’nun ‘Üyesi’ Mi, ‘Düşmanı’ Mı?” (sayı 335, s. 70-86) ve “NATO’dan Çıkılabilir Mi, NATO’da Kalınabilir Mi? Ve NATO’dan Çıkılmamalı Mı?” (sayı 336, s. 60-72) başlıklı yazılarımıza bakınız; ayrıca dagarcikturkiye.com internet dergisinin Mayıs 2019 tarihli sayısındaki “NATO 70 Yaşında: Onu Nasıl Bilirdiniz?”.

4 14 Haziran tarihinde Alman hükümeti sözcüsü Ulrike Demmer’in basın toplantısındaki açıklaması (15 Haziran 2019 tarihli Alman ve Türk basınındaki haber).

5 General, Türkiye S-400’leri aldıktan ve hiç bir şey olmadığını gördükten sonra NATO üyesi veya değil Avrupa ülkelerinin “S” serisinin alıcısı olacağını kastediyor olmalı. Bu, bir olasılıktan çok beklenen bir şey çünkü.

6 Kaba ve terbiyesiz bir üslupla yazılmış diplomatik kuralları çiğneyen ve “ikinci Johnson mektubu” da denilen bu mektup, E. Hava Pilot Tümgeneral Beyazıt Karataş’a göre “bir ültimatom” niteliğindedir (Aydınlık, 12 Haziran 2019, s. 11).

7Hürriyet, 19 Haziran 2019, s. 11.

Bunları da sevebilirsiniz