Kabullenmemek

İnanmak… kabullenmek… rahatlatır, huzur verir inanana ve kabullenene…İnsanların çoğunun yüz yıllardır yaptığı ve sonsuza kadar da yapacağı bir varoluş şeklidir, kabullenmek. Peki inanamayan, etrafındakileri sorgulamaktan vazgeçemeyip kabullenemeyen ne yapmalı. Ruhunu huzura erdirmek için ona göre de bir yöntem var mıdır? Yoksa efsanedeki Sisyphus’un yuvarladığı kayadaki gösterdiği çabayı mı göstermelidir? (1)

Ülke olarak bambaşka bir sürece girmiş bulunmaktayız. Okuduklarımızı zihnimiz, duyduklarımızı kulaklarımız kabul etmek istemiyor. Tabiî ki, inanıp kabullenemeyenlerden bahsediyorum. Ülkenin yönetim şeklinin sadece isminde kalacağı, ispirto ile ilgili kanunların bile tek kişinin hükmüne bağlandığı baş döndürücü bir dönem içine girmiş bulunmaktayız. (2) Her gün şaşırarak tanık olduğumuz kararlara bir yenisi ekleniyor. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yaşadığı dönem koşullarında üstün bir öngörüyle ilmek ilmek işlediği ülke adeta gözlerimizin önünde kaybolup karanlığa sürükleniyor.

Seçim gecesi ve sonrası için yüzlerce sayfa yorum yapabilir ve komplo teorileri üretebiliriz. Herkesin bildiği ve her zaman olduğu gibi yasallığı sorgulanmayan bir seçimle ülke rejimi tek bir kişinin iradesine bırakıldı. Muhalefet partileri ise bir an önce seçim sonuçlarını kabul edip yeni seçimin hazırlığına girme çabalarına girdi. Çünkü üzerlerine yüklenen muhalif misyonunu bırakma peşinde değil, aksine sonsuza kadar bu misyonu koruma peşindeler anlaşılan. Şu an da tam olarak muhalefet oluyorlar ama ülkedeki yasal yollardan yapılan hukuksuzluklara karşı değil, kendi içlerindeki kargaşaya karşı, ne yazık ki.

Adım adım gelindi bu noktaya. Yapılanları fark edenlerin gücü yetmedi bir şeyleri değiştirmeye, çıkar sağlayanlar bile isteye destek oldu, ama en çok da sessiz kalanlar değirmene su taşıdılar. İnanmak ve kabullenmek. Evet toplumun bir kesimi en kolayını yapıyor ve inanmayı tercih ediyor. Doğru ya da yanlış onun pek umurunda değil açıkçası, hayattan beklediği pek bir şey olduğu da söylenemez. İnandığı ve sorgulamadan hayatına şekil verdiği üç beş değer karşı tarafta varsa, kolayını yapıyor ve inanıyor.

Bir kesim de kabullenmeyi tercih ediyor. “Aman ben mi kurtaracağım memleketi” diyenlerdenler yani. Olan oldu, biz ekmeğimize bakalım derdinde olanlar. Oysa izlenen politikalarla ekmeğini kazanacak işinin olamamasını veya kazandığı parayla yaşayamayacağı ekonomik koşulların derdinde olmaları gerekirken.

Kabullenmemek, inanmamak, sorgulamak, mücadele etmek… Tam da ihtiyacımız olan. Kolayı değil zoru seçmek. Taşlı yollardan yürümek ve en önemlisi de bu yolda yürüyecek cesareti sağlayan umudu yitirmemek. İnsanı insan yapan eti, kanı, canı değil aslında insanı insan yapan hayalleri, umutları, cesareti, merakı ve sorgulayan aklıdır.

Hayatta tek bir doğru yoktur, doğrunun birçok yönü vardır. Önemli olan bu doğruları görebilme kapasitesi ve öngörüsüdür. Bu da ancak kabullenmeden önce sorgulamakla sağlanır. Bunu beceremeyen, hayatındaki değerleri tabulaştırıp hayatını ona göre şekillendiren insanlar kendilerini karanlıkta kalmaya mahkum ederler. Kendi aklını kullanmayan bu insanlar, başka zihinlerin himayesine girerler. Önceleri zihinsel olan bu mahkumiyet zamanla fiziksel mahkumiyete de dönüşür. Bugünlerde ön plana çıkan ve yıllardır süregelen, fakat nasıl olduysa birdenbire araştırma gereği duyulan Adnan Oktar örgütüne baktığımızda, bu zihinsel ve fiziksel mahkumiyetin örneklerini görebiliriz.(3)

Kabullenmemek, zoru seçmek, mücadele etmek ve karanlığa ışık olmak… Yapılması gereken, gelecek nesillere öncelikle kabullenmeden sorgulamayı öğretmek…Umudu yitirmeden…

Kaynaklar:

1) https://m.bianet.org/bianet/insan-haklari/180697-zeus-un-sirri-ve-sisifos

2) https://www.birgun.net/haber-detay/her-seyi-o-yapacak-221957.html

3) https://www.sozcu.com.tr/2018/gundem/adnan-oktar-yapilanmasini-anlatti-2526854/

Bunları da sevebilirsiniz