Cana Can

Sakarya’da uzuvları kesilmiş halde bulunan yavru köpeğin, yapılan müdahalelere rağmen kurtarılamaması, tüm duyarlı insanları derinden sarstı. Bu vahim olaydan sonra, toplumumuzda hayvana yönelik şiddet sorununun ne denli büyük olduğunu gösteren haberler ardı ardına medyaya yansımaya başladı. Tecavüzler, zehirlemeler, ateşli silahlarla uygulanan şiddet… Aslında hayvana yönelik şiddetin toplumumuzda ciddi bir sorun olduğunu gösteren pek çok örnek, özellikle muhalif medyada kendisine sıklıkla yer buluyordu. Son olaylar, bu sorunun ne kadar kronikleşmiş olduğunu kanıtlar nitelikte oldu. Bu yazıda hayvana yönelik şiddete ilişkin üzerinde durmak istediğim birbiriyle ilişkili iki temel konu bulunuyor. Bunlardan ilki, hayvana yönelik şiddetin sosyolojisiyle, diğeri de hayvana yönelik şiddetle mücadeleyle ilgili.

Hayvana yönelik şiddeti, tekil bir sorun olarak değerlendirmemek gerektiği görüşündeyim. Fikrimce, hayvana yönelik şiddet, Türkiye toplumunun şiddet eğilimindeki genel artışın bir başka boyutu. Bu iddiam, Türkiye toplumunun şiddet eğiliminde genel bir artış olduğuna ilişkin gizli bir öncülü içerisinde barındırıyor. Bu iddiaya bir parantez açarak, sosyal medyanın gelişmesiyle şiddetin daha fazla görünür olmuş olabileceği olasılığını da göz önünde bulundurmak gerekse de; istatistikler Türkiye’de şiddetin vahim tablosunu gözler önüne seriyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre, kadın cinayeti sayısı 2008 yılında 80 iken; 2012 yılında 201; 2017’de 409’a çıktı (NTV, 2018). Benzer şekilde, Acıbadem Üniversitesi Suç ve Şiddetle Mücadele Uygulama ve Araştırma Merkezi ile Şiddeti Önleme ve Rehabilitasyon Derneği’nin ortak hazırladığı rapora göre, son on yılda çocuk istismarı 700 kat artış gösterdi (Gazete Duvar, 2018). Hayvana yönelik şiddet ile toplumsal şiddet eğilimi arasındaki ilişki yalnızca istatistikler aracılığıyla değil, nitel çalışmalar aracılığıyla da izlenebiliyor. Profesör Doktor Sevil Atasoy, kadın ya da çocuklara şiddet uygulayan bireylerin, aynı zamanda hayvanlara şiddet uyguladıklarının kanıtlandığı pek çok örnek olduğuna dikkat çekiyor (Sudagezer, 2014).

Toplumda şiddet eğiliminin artma nedeni sosyolog ve psikologların çalışmalarıyla aydınlatılabilecek olsa da, pek çok ögenin iç içe geçmesiyle bu sorunların kronikleştiğini görmek herhangi bir uzmanlık gerektirmiyor. Empati yoksunluğunun, kendini dünyanın merkezinde sanmanın ya da böyle olma arzusunun ve ataerkil yapının şiddeti pekiştirdiği ortada. Buna ek olarak, siyasal kültürün, siyasal pratiklerin, hukuksal yapının bu sorunun kronikleşmesinde azımsanmayacak bir rolü olduğu da düşünülebilir. Örneğin, toplumdaki ataerkil yapı şiddeti pekiştiren bir olgu iken, ataerkil yapının siyasal olarak olumlanması ve teşvik edilmesi, sorunu kronikleştiren bir öge olarak ele alınmalı. Küfür amaçlı “köpek”, “it” “hayvan” gibi sözcüklerin kullanılması; “kızını dövmeyen dizini döver”, “bir sessizlik oldu bir kız çocuğu doğdu”, “kocandır sever de döver de”, “söz büyüğün sus küçüğün” ifadeleri ciddi birer sorundur kuşkusuz. Ancak, “hamile kadın sokakta gezmez”, “kadın gülmez”, “tecavüze uğrayan kadın, kendini öldürsün” gibi ifadeler bu sorunları kronikleştirir. Bu ifadelerin yalnızca “söylem” olmaması, pratikte hoş görülen ve desteklenen sonuçları olması ise sorunu aynı zamanda siyasal bir sorun olarak görmek için yeterli malzemeyi sunuyor. Bu siyasal sorunun bir boyutu rant ve kar için çevre katliamları, diğer boyutu ise Ensar Vakfı’nın savunulması; kadın tecavüzcülerinin, çocuk istismarcılarının, iyi hal indirimi alması; 15 yaş altı hamilelik vakalarının örtbas edilmesi gibi somut olaylar üzerinden kendisini gösteriyor.

Konu hayvana yönelik şiddet sorununa geldiğinde ise yasal düzlemde de ciddi sorunlar olduğu görülüyor. 2004 yılında uygulamaya konan 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’ndan kaynaklanan önemli sorunlar bulunuyor. Öncelikle bu kanunun sahipli ve sahipsiz hayvanlar arasında bir ayrım yapıyor olması ve sahipsiz hayvanlara yapılan şiddeti suç değil kabahat olarak değerlendirerek idari para cezası ön görmesi sorunların temelinde bulunuyor. Sahipli hayvanlara uygulanan şiddet ise, “mal”a zarar vermek kapsamında değerlendirilerek 3 aydan 6 yıla kadar hapis ile cezalandırılabiliyor. Bu yaklaşımın, hayvana şiddeti önlemekten uzak, cezai yaptırımı yok hükmünde olan göstermelik bir yaklaşım olduğu ortada. Buna ek olarak, Sakarya’da yaşanan vahim durumun seçim dönemine denk gelmesiyle, 2004’ten bu yana düzeltilmeyen mevcut yasanın düzeltilmesinin bir seçim malzemesi haline getirildiği de görülüyor (Diken, 2018).

Hayvana yönelik şiddetin tekil bir olgu olarak ele alınmaması gerekliliği, bu sorunla mücadelenin nasıl olması gerektiğine de ışık tutuyor. Elbette yapılması gereken öncelikli şey, toplumda şiddetin artmasına neden olan ögelerin doğru saptanması ve bu ögelerle bütünsel olarak mücadele edilmesi. Ancak kalıcı sonuç verme olasılığı daha yüksek olan bu çözümün, meyvelerini çok daha uzun vadede vereceği de bir gerçek. Bu nedenle, daha kısa vadede sonuç verecek çözümleri, kapsamlı çözümün bir parçası yapmak gerekiyor. Hayvanları Koruma Kanunu’nun hayvanı bir “canlı” olarak değerlendiren, hayvana yönelik şiddeti bir “kabahat” olarak değil, “suç” olarak ele alan ve caydırıcılığı yüksek şekilde yeniden düzenlenmesi kısa vadede sonuç olmak için doğru bir adım olacaktır.

Kanunun yeniden düzenlenmesine ek olarak, hayvanlara muamele konusunda insanların bilinçlendirilmesi ve hayvana yönelik şiddete karşı kamuoyu oluşturulması bu ciddi sorunla mücadelede etkili bir araç olacaktır. Halkın bilinçlendirilmesinde ve kamuoyu oluşturulmasında, eğitim kurumları, filmler, kamu spotları kadar sosyal medyanın etkin kullanımı da başvurulması gereken bir yöntemdir. Sosyal medyanın bu konudaki potansiyeli, bir deşarj olma mecrası olarak kullanılmamalıdır. Aksine, sosyal medyayı hem bir bilinçlenme ve bilinçlendirme hem de örgütlenme mecrası olarak değerlendirmek, sorunun çözümünde ciddi bir katkı sağlayabilir. Nitekim yaşanan son olaylarda sosyal medyanın etkili kullanımının kamuoyu oluşturulmasında, siyasilerin bu konuya sessiz kalamamasında ne denli etkili olduğu görülmüştür.

Kaynaklar

Erdoğan ‘hayvanları koruma yasası’ için seçim sonrasını işaret etti: Öncelikli olacak, Diken, 16 Haziran 2018, http://www.diken.com.tr/erdogan-hayvanlari-koruma-yasasi-icin-secim-sonrasini-isaret-etti-oncelikli-olacak/ (Erişim 19 Haziran 2018).

Sudagezer, Elif. “ ‘Her ay 150 hayvan öldürülüyor’”, Al Jazeera Türk, 11 Şubat 2014, http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/her-ay-150-hayvan-olduruluyor (Erişim 19 Haziran 2018).

Son on yılda 2337 kadın şiddet görerek hayatını kaybetti, 7 Mart 2018, NTV, https://www.ntv.com.tr/kadina-siddet/son-10-yilda-2337-kadin-siddet-gorerek-hayatini-kaybetti,IlrCsnm8G0KFBXRnyWuE8A (Erişim 19 Haziran 2018).

Tanrıkulu: Çocuk istismarı on yılda 700 kat arttı, 19 Şubat 2018, Gazete Duvar, https://www.gazeteduvar.com.tr/politika/2018/02/19/tanrikulu-cocuk-istismari-10-yilda-700-kat-artti/ (Erişim 19 Haziran 2018).

Bunları da sevebilirsiniz