Gazi

Türk Ordusu komşu Suriye topraklarında yerden göğe haklı olduğu bir konuda mücadele veriyor. Bozguncu mu arasınız, ayak sürüyen mi yoksa kendisine aydın süsü vermiş ne yaptığını bilmezler mi? Bu gibileri Kurtuluş Savaşı’na bile sırt çevirmişlerse bugün yaptıklarına çok da şaşırmamalı. Söylemiyle ve duruşuyla terör örgütüne arka çıkan, onun yanında saf tutanları tarihin yargısına bırakmak en iyisi.

Bu ortama bir de Gazilik tartışmaları eklenmiş durumda. Hiç yeri ve gereği yokken!

Gazilik kavramının “İslâm adına savaş veren” gibi bir dinsel anlamı olsa da, savaşlarda olağanüstü yararlılıklar gösteren komutanlara verilen unvan olarak da bilinir gazilik. Çok daha geniş anlamıyla savaştan sağ dönen askerler için de kullanılır.

Osmanlı’da 15 padişah ordu başında sefere çıkmış ve bunlardan 10’u savaş alanında orduya doğrudan komuta etmiştir. Muhteşem Süleyman’ın oğlu II. Selim ve torunu III. Murat dönemiyle birlikte Gazi padişah geleneği sona ermiştir. Onları izleyen III. Mehmet ordunun başında sefere çıkmayı canlandırmak istese de sonraki padişahlar (IV Murat bir yana bırakıldığında) bu geleneği sürdürmekten uzak durmuşlardır.

Osmanlı’nın savaş alanı yüzü görmemiş sondan 2. ve 3. padişahları her nedense Gazi olma hevesine tutulmuşlardır. Belki de şimdi olduğu gibi çevresindeki dalkavukların işidir bu.

Onları ordunun başında sefere çıkmamakla suçlamak da gerçekçi olmaz. Çağ değişmiş, ordular ve orduların düzeni dönüşmüş, hükümdarların savaş alanında yer almasını gerektiren koşullar tarihe karışmıştır.

II. Abdülhamit toplamda bozgunla ifade edilebilecek Osmanlı-Rus Savaşı’nda (diğer adıyla 93 Harbi) tekil başarılardan birisi dayanak gösterilerek Gazi unvanıyla donatılmıştır. Gazi Osman Paşa’nın aynı savaşın Balkan Cephesi’nde, Plevne’de gösterdiği savunma başarısına eklenen Sohum Kalesi’nin alınması Kafkas Cephesi’ndeki tekil zaferdir ve II. Abdülhamit’e Gazi unvanı getirmiştir. Dönemin monarşik yapısı göz önüne alındığında adı büyük içi boş ve hiç de önemi olmayan bir unvan ediniminden söz etmek olasıdır.

Yakın tarihteki ikinci Gazi padişahımız Osmanlı’nın sondan ikinci hükümdarı Mehmet Reşat’tır. Onun Gazi unvanıyla onurlandırılması göreceli olarak çok daha kesin ve anlamlı bir zaferle olmuştur. Yitirilen I. Dünya Savaşı’nın Çanakkale sayfasındaki zafer komutan Cevat Paşa ile birlikte Sultan Mehmet Reşat’ı da Gazi yapmıştır.

Bugüne gelirsek; içi boş ve bilinçten yoksun Osmanlıcılık hevesinin güncel Gazilik arayışına esin kaynağı olduğunu söyleyebiliriz.

Neredeyse 10 yıldır yerden yere vurulan, kolu kanadı kırılmak istenen Türk Ordusu 2016 darbe girişiminin izlerini silmekle yetinmemiş ve yurt savunmasına terörle mücadeleyle devam etmektedir. O dokuz canlı ordunun başarıları üzerinden Gazi olma hevesi sergilemek bu yanıyla da ironik bir görüntü yaratmıştır.

XIX. yüzyılda ve XX. yüzyılın başında bir ölçüde hoş görülebilecek bu hevesin günümüzde zerrece anlam ve önem taşımadığı kesindir.

Bunları da sevebilirsiniz