Doğaya Uyumlu Tüketim

Organik tarım, 1972 yılında Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu ya da kısa adıyla IFAOM’un (International Federation of Organic Agriculture Movements) kurulması ile birlikte sıklıkla üzerinde çalışılan konulardan biri olmuştur.

Günümüzde organik tarım ifadesi ekolojik tarım ve biyolojik tarım ifadeleri ile eş anlamlı olarak kullanılıyor. Kısaca ne olduğundan bahsetmemiz gerekirse organik tarım üretimde kimyasal madde kullanılmamasını, üretimden tüketime kadar ürünlerin her bir aşamada kontrol edilmesini şart koşan bir üretim biçimi. Amacı: su kaynaklarını, toprağı ve havayı kirletmeden tarıma devam edebilmek, bozulan doğal dengeyi yeniden kurmak. Kısaca söylemek gerekirse sürdürülebilir bir tarım amaçlanıyor.

Ancak burada ele alınacak olan konu, organik tarımın Türkiye’deki ve dünyadaki tarımı nasıl etkilediği, insan sağlığına ve her türlü çevresel kaynağa etkisi değil; insanların organik tarımı nasıl ele aldıklarıdır.

Bu üretim biçimine yönelik eleştiriler her geçen gün artan dünya nüfusunun bu üretim biçimiyle doyurulamayacağı, aynı miktarda ürünü alabilmek için çok daha fazla tarım alanına ihtiyaç duyulacağı, dolayısıyla daha fazla ormanlık arazinin tahrip edileceği, mevcut açlığın ve kıtlığın sebebinin konvansiyonel yani süregelen yaygın tarım yöntemlerinin değil, gelir eşitsizliğinde kaynaklandığı yönünde.

Her geçen gün yeni bir tüketilecek mal çıkan dünyamızın şu sıra en sevdiği ürünlerden biri organik gıdalar. Popüler kültür aracılığıyla çevre korumanın önemi konusundaki farkındalığını belirli bir düzeyin üzerine çıkardığı tartışma götürmez bir gerçek. Ancak, bu beraberinde popüler kültürün kıskacında bir alışagelmişliği getiriyor.

Eleştirdiğim nokta insanların daha sağlıklı beslenmeye çalışmaları değil elbette. Burada eleştirilen şey popüler olgulara çok da sorgulamadan boyun eğilmesi. Popülerin aynı zamanda iyi anlamına geldiği yanılgısına düşülmesi. Şehirde yaşayıp şehirlerin bu hale getirilmesine göz yumup her gün “Köye yerleşeceğim!” ifadesinin sadece dile getirilmesi. Kentleri bu gri haliyle kabullenmek, dahası griliği yaymak… Yeşillik denilince akla yemek ve dinlenme yeri gelmesi. Kendimiz için yeşili istememiz, kesilen ağaçlardan, yapılan yollardan, su altında bırakılan arazilerde bir zamanlar yaşayan canlıları pek umursamamız. Kendimiz üretmek yerine sürekli satın almaya güdümlü olmamız. Daha kötüsü, satın almaktan hoşlanmamız ve bunun kendimizi iyi hissettirmesi.

Bunları da sevebilirsiniz