Analiz 93

Süveyş krizi, kapitalizmin, yaklaşık kırk yıldır gerilmekte olan İngiltere hegemonyası düzenine fiilen son noktayı, Ortadoğu’yu (ki enerji kaynaklarını) ABD’ye devrederek koymuştu. İçinden çıkılmaz bir hal almaya başlayan Kuzey Kore krizi, kapitalizmin ABD liderliğindeki düzeninin dağılma sürecinin son durağı olacak gibi görünüyor.

Böyle bir süreçte şimdilik üç olasılıktan söz edebiliriz: Birincisi, ABD’nin müttefiklerini koruma kapasitesini kaybetmiş olduğunun ortaya çıkmasıdır. İkincisi, ABD’nin bu olasılığı önlemeye çalışırken bir nükleer savaşa yol açmasıdır. Üçüncüsü ise krizin Çin’in inisiyatifi ile aşılmasıdır. Birinci olasılığı ele aldığımızda; Clinton, Bush ve Obama dönemleri dâhil olmak üzere bu liderlerden hiçbiri Kuzey Kore’nin nükleer bir güç olma yolundaki ilerleyişini durduramamıştır. Kuzey Kore, Japonya’yı havadan aşarak okyanusa düşen bir balistik füze ve ardından da hidrojen bombası denemesini başarıyla gerçekleştirerek, nükleer füze alanında geldiği noktayı bütün dünyaya göstermiştir. ABD açısından, topraklarına ulaşacak bir balistik füze yapılması ABD’nin kırmızı çizgisini oluşturmaktadır. Trump’ın attığı fevri tweetler bir yana, Savunma Bakanı Mattis’in yaptığı açıklama bu kırmızı çizginin Trump yönetimi açısından, önleyici bir vuruş zorunluluğunu gündeme getirdiğini göstermektedir. Mattis’in açıklamasının önemi, bu açıklamanın Beyaz Saray’da ve Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford’ın refakatinde yapılmış olmasından da kaynaklanmaktadır.

ABD bu kırmızı çizginin geçilmesini önleyemez ise, Güney Kore ve Japonya, ABD ile ittifakın avantaj ve dezavantajlarını yeniden sorgulayacak duruma geleceklerdir. Bu bağlamda Çin’in ABD’yi bölgeden çıkartma projesinde çok daha rahat hareket edebileceğini düşünebiliriz.

İkinci olasılık; ABD ve Kuzey Kore’nin tutumlarına ilişkin belirsizliklerin nükleer savaş riskini arttırmasıdır. Yaşanan süreçte ABD, ne yazık ki, tutarlı bir dış politika izlememektedir. Trump, Kuzey Kore’ye baskı yapmaya çalışırken, Güney Kore’yi de alttan almakla suçlamakta, dünyanın ikinci büyük ekonomisi Çin’i de sonuçlarını düşünmeden ticaret savaşıyla tehdit etmektedir.

Üçüncü olasılıkta ise; ABD’nin bölgedeki ittifaklarının bir nükleer savaşın, Kuzey Kore’nin silahlanmasından daha büyük bir risk olacağını düşünerek, ABD ile aralarına mesafe koymaya, Çin üzerinden diplomatik ya da başka türlü çözümlere yatırım yapmaya başlamalarını gündeme getirebilir. Bu yönde bir gelişme ise bölgedeki stratejik dengeleri değiştirmeye başlar. Böyle bir gelişmenin yaşanması sonucunda, ABD’nin bölgedeki stratejik konumunu koruyabilmesi için, Çin ile askeri bir çatışmayı göze alması gerekecektir.

Bu olasılığın gerçekleşmesi bölgemizi ve ülkemizi doğrudan ilgilendiren bir alt olasılığın oluşmasına neden olabilir. Bu alt olasılık ise, ABD’nin Asya’da darbe almış karizmasını kurtarabilmek için hedefe koyduğu diğer bir ülke olan İran’a askeri bir operasyon gerçekleştirebilecek olmasıdır.

O nedenle coğrafyamızdaki gelişmeleri daha analitik bir düzlemde izlemek ve yorumlamak gerekmektedir. Ülkemiz üzerine yapılan algı operasyonlarını, siyasi platformdaki gelişmeleri bu bağlamda ele almalı ve olayları daha soğuk kanlı , daha geniş bir perspektiften değerlendirmeliyiz.

Aydınlık bir ay dileği ile,

Bunları da sevebilirsiniz