Şeyh Bedreddin / 3-Şeyh Bedreddin Hareketinin Edebiyatta Yansımaları

“Şeyh Bedreddin / 1-Kuramı ve Eylemi Üzerine Belgeler ve Yorumlar” ve “Şeyh Bedreddin / 2-Şeyh Bedreddin’in Müridleri:Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal” adlı makalelerimde, Osmanlı tarihçilerinin önemli bir kesiminin, başlangıçta Şeyh Bedreddin’i büyük bir İslâm âlimi ve hukukçusu, bir kesiminin ise 15.yüzyılda eşitlikçi bir düzen arayan bir hareketin kuramcısı ve eylemcisi olarak öngördüklerini, Şeyh Bedreddin’iin müridleri olan Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’in de ,İzmir,Aydın ve Manisa çevrelerinde Osmanlıya karşı silahlı direnişi örgütlediklerini ve bu baş kaldırının temelinde, taht kavgası ile birlikte ülkenin içinde bulunduğu iç savaş ortamında ekonomik yükün köylülerin sırtında dayanılmaz duruma gelmiş olduğunu yazmıştım.

Bu bağlamda,özellikle Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal tarafından Osmanlıya karşı silahlı direniş hareketi konusunda en önemli belgenin Bizanslı Dukas tarihinden F.Babinger’in Almancaya çevrilen metin olduğuna değinmiştim.

Bu yazımda Şeyh Bedreddin Hareketinin Edebiyatta Yansımaları konusunda bilgi vermek dileğindeyim.

Şeyh Bedreddin Hareketinin Edebiyatta Yansımaları

Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı

Nazım Hikmet-Ar Yayınları,1977

Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı, Nâzım Hikmet’in 1936 yılında yayınlanan destansı şiiridir. Destanda,Mehmed Çelebi’ye karşı ayaklanma hazırladıkları gerekçesiyle asılan Şeyh Bedreddin, Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’in öyküsünü anlatılmaktadır.

Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı’nda üç ayrı bölümü şöyle özetledim.

Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’in Osmanlı’ya karşı silahlı direnişleri,ideolojileri ve yenilgilerini dile getiren dizeler

Aydının Türk köylüleri,/ Sakızlı Rum gemiciler,/ Yahudi esnafları,/ on bin mülhid yoldaşı Börklüce Mustafanın/ düşman ormanına on bin balta gibi daldı.

Bayrakları al, yeşil,/ kalkanları kakma, tolgası tunç/ saflar/ pâre pâre edildi ama,/ boşanan yağmur /içinde gün inerken akşama/on binler iki bin kaldı.

Hep bir ağızdan türkü söyleyip/ hep beraber sulardan çekmek ağı,/ demiri oya gibi işleyip hep beraber,/ hep beraber sürebilmek toprağı,/ ballı incirleri hep beraber yiyebilmek,/ yârin yanağından gayrı her şeyde/ her yerde/ hep beraber!/ diyebilmek için/ on binler verdi sekiz binini..

Yenildiler./ Yenenler, yenilenlerin/ dikişsiz, ak gömleğinde sildiler/ kılıçlarının kanını./Ve hep beraber söylenen bir türkü gibi/ hep beraber kardeş elleriyle işlenen toprak/Edirne sarayında damızlanmış atların /eşildi nallarıyla.

Tarihsel, sosyal, ekonomik şartların/ zarurî neticesi bu!/deme, bilirim!/ O dediğin nesnenin önünde kafamla eğilirim./Ama bu yürek/ o, bu dilden anlamaz pek./ O, «hey gidi kambur felek,/ hey gidi kahbe devran hey,»/ der.

Ve teker teker,/ bir an içinde,/ omuzlarında dilim dilim kırbaç izleri,/yüzleri kan içinde geçer çıplak ayaklarıyla yüreğime basarak/geçer Aydın ellerinden Karaburun mağlûpları..

Şeyh Bedreddin’in İnfazını dile getiren dizeler

Yağmur çiseliyor, / korkarak/ yavaş sesle/ bir ihanet konuşması gibi.

Yağmur çiseliyor,/ beyaz ve çıplak mürted ayaklarının/ ıslak ve karanlık toprağın üstünde koşması gibi.

Yağmur çiseliyor,/ Serezin esnaf çarşısında, / bir bakırcı dükkânının karşısında/ Bedreddinim bir ağaca asılı.

Yağmur çiseliyor./ Gecenin geç ve yıldızsız bir saatidir./ Ve yağmurda ıslanan/ yapraksız bir dalda sallanan şeyhimin/ çırılçıplak etidir.

Yağmur çiseliyor./ Serez çarşısı dilsiz,/ Serez çarşısı kör./ Havada konuşmamanın, görmemenin kahrolası hüznü/ Ve Serez çarşısı kapatmış elleriyle yüzünü.

Yağmur çiseliyor.



Bedreddin üzerine şiirler

Hilmi Yavuz-Bağlam Yayıncılık

Uzmanlara göre:Hilmi Yavuz’un şiirinde Bedreddin, Nazım Hikmet’in aksine Bedrettin’in eylemi üzerinde durmaz, Hilmi Yavuz için asıl önemli olan O’nun tasavvufî karakteridir. Nâzım Hikmet sol ve sosyalist pencereden Bedreddin’e bakar.

Hilmi Yavuz,şiirine ‘Ben de halümce Bedreddinem’ diyerek söze başlar ve esnaf çarşısında halka ibret olsun diye üryan idam edilen Şeyh’e seslenir ve O’na:

“sen ey yaz günlerini / top top ak çuhaya tebdil eyleyip / ve bir solgun gülümseme olarak / eğnine giyen şaman / buyur otur / şeyhim / samanyollarının ılık sedirine uzan /uzun, görklü ve sof / yüzünü bizden yana döndür / bize buğdayın ateşini / gözlerin timârını / ve hüznün vâridâtını anlat’”…

“Sen ki öldüğü yere / bir kök sümbül bırakır gibi / usulca sevdalar bırakan / ovaların ve kartalların musahibi / ne zaman diye sorma, ne zaman / yaprağın fetreti gülün kıyâmına / gülün kıyâmı ağacın isyanına / dönerse işte o zaman / mübalâğa aksam olur/ güz, neftî dolaklarını çıkarır da gelir / elini elimize dokundurmadan”der.

Hilmi Yavuz şiirinde ,Bedreddin’in bilgeliğini ve cesaretini de över ve şöyle der: “yelkenler mutasavvıf / ve boynu büküktüler / ve bedreddin büyük fırtınalarla /uğuldayan kaftanı giydi / ve işte kırmızı ve sahtiyan /bir kuşak gibi / duyuyor tanyerini etinde / ilkyaz, koynumuzda bir resimdi / o isyân ki kana kana rumeli / ve yıkık bir ayazma suretinde / onda belirdi.

Hilmi Yavuz, Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’i de unutmaz ve Onlara şu dizelerle seslenir: “börklüce mustafa, yonca / ve hançerlerin pîri ölümü masmavi bir hamayıl / gibi boynunda taşıyıp / gözleriyle bir acıya kalebent / olmanın korkunç şiiri’ diye tanımlayan şair, ‘biz ki sevdamızı, alaca / kıl bir heybe gibi sunduk / aba terlikle denizi yürüyenlere /şavkımız dağlara vurunca’ diye teselli eder. Torlak Kemal için ise: ‘sen ey böğürtlenlerin / ve umutsuzluğun mülkü / ve bir hüzünden huruc eder / gibi kalın bir türkü / ile dağları düz eden abdal / Ellerin ovalara üzengi / denizin tuğu, ağacın börkü / ve dahi ölümü bir yılkı / gibi bırakıp gidensin / torlak kemal’”



Azap Ortakları (3 cilt)

Erol Toy-Yaz Yayınları, 1997

Romanda,Simavna Kadısıoğlu Mahmud’un önce mollalığa, bilgeliğe,Şeyhliğe ve oradan Aydın illerinde “ortak”larla kurulan ‘ortak yaşam’a ve en sonunda Serez’in çarşısındaki idama kadar uzanan hayatını anlatılır ve Şeyh Bedreddin’in ağzından, sosyoloji, toplum bilimleri, felsefe, eğitim, savaş gibi bir çok konuda bilgiler de verilir.

Yazar, Bedreddin’in ağzından şu güzel sözleri de söyler:

“… Bilginin derinliklerine daldıkça görüyorum ki sonu yoktur. Her ulaşılandan sonra bir ulaşılmaz var..”

“….Spartaküs salt yurttaşlık istiyordu. İsa kardeşliği önerdi… İsa, Spartaküs tohumunun meyvesidir… Roma İsa’yı öldürdü.. Ve hemen ardından bir daha dirilmemek üzere bitti işi. Çünkü kavga ettiği, insan yüreğiydi. İnsan yüreği her zaman kazanmıştır.”



Ben De Halimce Bedreddinem

Radi Fiş-Evrensel Yayınevi

Sovyet Yazar Radi Fiş, “Ben De Halimce Bedreddinem” adlı romanında günümüzden altı yüz yıl önce yaşamış Şeyh Bedreddin’in dönemin en büyük düşünürlerinden biri olarak çağını aşan güçlü bir toplumsal adalet ve özgürlük özlemini dile getirdiğini ve amacını gerçekleştirmek üzere ezilmiş Türk, Rum, Yahudi… emekçilerini bir araya getirip eğittiğine işaret eder. Yazar, romanıyla ayaklanmanın yaşandığı dönemden bugüne kalmış tüm belgeleri titizlikle incelemiş ve dönemin ayrıntılı bir resmini çıkarmış bulunmaktadır. Romanda, Osmanlı devlet yönetimi, taht kavgaları ve Osmanlı’nın baskısı altındaki halkın yaşayışı; dinsel bir örtü altında gelişen muhalefet düşüncesi ve halk isyanı anlatılır.

Yazara göre:Bedreddin dönemin en ünlü fıkıh ve de hukuk bilginlerindendir. Adaletsizliğe karşı duruşu ve bilime olan tutkusu Şeyh Ahlati’nin dostluğu ve yoldaşlığıyla birleşince bambaşka bir boyut kazanıyor. Yazar,romanında Börklüce Mustafa, Torlak Kemal, Şeyh Ahlati,Timur,Mehmet Çelebi, Yıldırım Bayezid ve daha nice tarihsel figürleri de anlatıyor. Bu bağlamda “Nasıl Türk,Yörük , Müslüman,Yahudi,Hristiyan ve Rum bir araya geliyor ve hangi ideal için başkaldırıyor?” ve “Birilerinin isyan dediğine neden birileri destan diyor?”konusu da işlenmiş.





Şeyh Bedrettin İsyancı Bir Sufi’nin Darağacı Yolculuğu

Durali Yılmaz- Ozan Yayıncılık,2002

Durali Yılmaz, “Şeyh Bedrettin İsyancı Bir Sufi’nin Darağacı Yolculuğu”nda olayları bilimsel bir açıdan ele alır,ancak onları romanının özellikleri ile kurgular ve bir gerçek olanın romanını yazar. Romanda kurguya ve dilimizin özelliklerine de önem verildiği gözlemlenmektedir. Böylece olayların odağında Şeyh Bedrettin’in kişiliğini de çok yönlü olarak tanıtılmaya çalışılmıştır.

Serçe Kuşun Sonbaharı

Yılmaz Karakoyunlu-Doğan Yayınları

Yılmaz Karakoyunlu, Serçe Kuşun Sonbaharı’nda, Şeyh Bedreddin’i, yepyeni ve farklı bir yaklaşımla romanlaştırır. Romanda,Şeyh Bedreddin İsyanı, tarihin gerçeklerini gözden kaçırmadan, Yıldırım Bayezid-Timurlenk çatışmasının ve Osmanlı’yı yok olmanın eşiğine getiren Fetret Devri’ni doğuran koşulların ışığında ele alınıyor. Bununla birlikte,Serçe Kuşun Sonbaharı aslında bir “aşk romanı”.Yazar,Şeyh Bedreddin’e ilk kez bir erkek ve bir “âşık” olarak bakar, baldızı Mâriye’ye olan ateşli tutkusunu ve Bedreddin’in bu tutku aracılığıyla olgunlaşmasını işler.

Yılmaz Karakoyunlu, bir şöyleşisinde “Beni en fazla etkileyen Mariye ile olan ilişkisidir. Mariye, Bedrettin’in mürşidi olan Şeyh Ahlati’nin eşidir. Aynı zamanda baldızıdır. Bu saygılı ve çok edepli bir aşktır. Başlangıçta ilahi bir idrakin yarattığı aşk, karısı Cazibe ölünce beşeri aşkın tesirinde de yaşanmıştır. Bedrettin’in idamı ise onun felsefesini sınırladı. İleri sürdüğü üretim araçlarının toplum mülkiyetinde olması fikri Nâzım’ın sayesinde gündeme gelebildi.Hasan Ali Yücel klasiklerinde Mevlana’ya büyük yer verilmiştir. Ancak Bedrettin’den tek örnek yoktur. Cumhuriyet tarihimizde Bedrettin tecrübesini işleyen Nâzım, en önemli cesaret ve ısrar merhalesi olmuştur.”



Şeyh Bedreddin

Mehmet Ali Şentürk-Nokta Yayınları

Mehmet Ali Şentürk,romanın tanıtımında şunları dile getirir:”Bu roman, Modern Komünizmin temel dinamiklerini beş asır evvel belirleyen Şeyh Bedreddin ile Osmanlı İmparatorluğunu, Ankara Savaşı hezimetinden sonra yeniden cihan devleti kılma gayretindeki Sultan Çelebi Mehmed Hanın, destansı hikayesinin hazin betimlenişi ve inancın idrake nüktedan yansımasıdır” der ve şunları ekler:

“Edirne sarayındaki Kadıaskerlik vazifesinden sonra(Bedreddin), o zamana kadar hiç kimsenin, düşüncesinden dahi geçiremediği bir kardeşlik düzenini imara cüret edecektir. Irkları, sınıfları ve hatta dinleri bile aşacak; bütün insanlığı, tek Allah inancıyla kuşatacak sıra dışı bir toplum düzeninin mimarı Şeyh Bedreddin’dir o artık. On binler, onun sancağının altında toplanacak ve onun için huruca kalkacaklardır. En sevgili yardan hariç her şey ortaktır artık. Tabi bu emsali görülmemiş fevkaladelikteki hadise, ne yazık ki Osmanlı Devletinin ikinci kurucusu niteliğindeki Sultan Çelebi Mehmed Hânın takdirine mazhar olamayacaktır. Şeyh Bedreddin’in mimarı olduğu toplumsal sınıf düzeni, Sultan Çelebi Mehmed Hânın İslam inancına ve devlet düzenine, gece ve gündüz kadar aykırıdır. Vakit, kınlarında uyuyan çifte su verilmiş kılıçların, insan etine, en iştahlı şekilde uyanacakları bir kanlı şafak vaktidir artık.”



Anadolu Devriminin “Dede Sultanı”Kalplerin Işığı:Börklüce Mustafa

Kemal Derin-Destek Yayınları,2014

Kemal Derin,Börklüce Mustafa romanıyla Börklüce’nin kişiliğinde isyanı, isyanın arka planında yer alan ve bugüne kadar üzerinde durulmayan toplumsal yarayı ayrıntılarıyla anlatır.

Kitabın tanıtımında şu başlıklar vardır; Hû!/ Yurt edindik, yurtluk edindik, zorbalar savruldu. /Cenk ettik, cenge duçar olduk, ama ikrarımızdan dönmedik!/ Şeyh Bedreddin, Börklüce Mustafa, Torlak Kemal; Musa Çelebi, Çelebi Mehmet, Düzmece Mustafa; Aydın Beyi İskender/Kızılbaşları, Yahudileri, Hıristiyanlarıyla tek vücut/ İsa misali çarmıha gerilen bedenler/ Titanların, Mimasın, Narcisusun ülkesinde halk kapılarına dayanan kara ölüme çare bulabilecek mi?/ Timurun geride bıraktığı açlık/Sefalet/ Rozanın beklenmedik bir anda, karşılaşıverdiği Aşir/Yeryüzünü cennet kılacak bir hülya



Bunları da sevebilirsiniz