Erdoğan ve 12 Eylülden Beslenen Siyaseti

16 Nisandaki halkoylaması ile bir rejim değişikliği yaşandı.
Anayasa değişikliği adı altında, gerçekte bir anayasa değişikliği değil, anayasaya şimdiye kadar ki en büyük saldırı yapıldı.
Halkoylaması yoluyla anayasada yapılan bu değişiklikle, Cumhuriyet ve nitelikleri ile ilgili Anayasadaki değiştirilemez maddelerin içi boşaltıldı.
Anayasanın değiştirilemez maddeleri, öylece kağıt üzerinde yazıldığı ile kaldı.
Anayasada Cumhuriyet ve nitelikleri ile ilgili hükümlerle, kula kulluk yok edilip, herkesin yaşam hakkı ve de Cumhuriyetin devamlılığı korunmakta iken, şimdi bu maddeler tek adamın iradesini esas alır niteliğe dönüştü.

Anayasa demek, uzlaşmak demek, iktidarın iradesini sınırlandırmak, kişi hak ve özgürlüklerini güvence altına almak demek.
Bu nedenle doğası gereği anayasalar, iktidarın tek başına, sadece kendi gücü ile değil, geniş bir katılımla, uzlaşma ile yapılabiliyor.
Anayasaların değiştirilmesi de aynı biçimde gerçekleştirilebiliyor.
Bu bağlamda TBMM’deki değişiklikler de, nitelikli çoğunlukla söz konusu olabiliyor.
16 Nisan halkoylamasıncan çıkan sonuçlar karşısında, bir anda herkes yıllardır yapılmayan bir tartışmaya odaklandı.
O tartışma ise, TBMM’de anayasa değişikliği nitelikli çoğunlukla, yani uzlaşmaya dayanan geniş bir tabanla yapılabilirken, halkoylamasında neden nitelikli çoğunluk aranmadığı yolundaki haklı bir tartışma idi.
Anayasa değişikliklerinde bir yöndem olarak halkoylamasının benimsenmesi, halkoylamasında da nitelikli çoğunluk öngörülmemesi, Türkiye’yi 16 Nisan sonuçları ile karşı karşıya bırakmıştı.
İşin ilginci anayasa değişikliklerinde söz konusu olan bu yöntemin mevzuatımıza girişi irdelendiğinde, bu konunun da altından, siyasetin her türlü sorunlarıyla bugüne kadar gelmesinde rol oynayan 12 Eylülün çıkmasıydı…
12 Eylülün yarattığı sonuçlardan kurtulmak adına, yeter ki 12 Eylülün antidemokratik sonuçları ortadan kalksın da nasıl kalkarsa kalksın anlayışı, anayasa değişikliklerinde halkoylamasının bir yöntem olarak getirilmesine neden oldu.
İşte gidilen halkoylamasında da 16 Nisan sonuçları ortaya çıktı.
1961 Anayasası, TBMM’de kabulü sonrasında halkoylamasına sunuldu.
Bu Anayasada, bir anayasa değişikliğinin, sadece TBMM üye tamsayısı yönünden öngörülen bir nitelikli çoğunluk ile yapılabileceği benimsendi.
Herhangi bir biçimde halkoylaması ile anayasayı değiştirmeyi olanaklı kılan bir hükme yer verilmedi.

1982 Anayasası da, TBMM’de kabulü sonrasında halkoylamasına sunuldu.
1982 Anayasasının ilk metninde anayasanın değiştirilmesine ilişkin maddede, halkoylaması bir yöntem olarak yer almadı.

12 Eylülcüler, siyaseti 12 Eylül darbe nedenleri arasında gösterdikleri için, siyaset alanını yeni baştan düzenlediler.
Bu alanı kendilerince düzenlerken, 12 Eylül ve öncesi dönemde siyaset yapanlar hakkında, belirli sıfat ve konumda olanlar için beş yıl, belirli konumda olanlar için ise on yıl siyaset yasağı getirip, bu hükmü anayasaya da koymuşlar ise de, uygulanan bu yasak toplumda büyük bir tepki topladı.
12 Eylülün getirdiği siyasi yasakları kaldırmak istemeyen dönemin iktidar partisi ANAP, bu yasakları kaldıracaksa halk kaldırsın diyerek, siyasi yasakların halkoylaması ile kaldırılmasına yönelik olarak 1987 yılında bir anayasa değişiklik teklifi getirdi.
Bu düzenlemede anayasada yer alan, “anayasanın nasıl değiştirileceğine ilişkin” maddenin de değiştirilmesi öngörüldü.
Anayasa değişikliklerinde de halkoylamasına bir yöntem olarakbaşvurulması ilk kez getirildi.
Daha da ötesi, anayasa değişikliğinde halkoylamasına gidildiğinde, halkoylamasına katılanların salt çoğunluğunun kabul oyu da yeter görüldü.

12 Eylülün yarattığı engellerden kurtulma durumu düşünülünce, anayasa değişikliğinde halkoylaması öngörülmesi ve bunun da basit çoğunlukla söz konusu olabilmesi kuralının getirilmesisnin, gelecekte yaratabileceği sonuçları üzerinde ciddi anlamda durulmadı.
O dönemde önemli olan 12 Eylülün antidemokratik yasaklarından kurtulmaktı.
Yapılan halkoylamasında %93 katılım sağlandı ve katılanların %50,2 evet oyu ile de siyasi yasaklar kaldırıldı.

12 Eylül yasaklarından kurtulmak adına 1987 yılındaki anayasa değişikliklerinde ilk kez açılan halkoylaması yolu ve bu konudaki düzenleme, bir daha tartışma konusu olmadan öylece anayasada kalıverdi.
TBMM’deki değişiklik konusundaki oylamada ortaya çıkan nitelikli çoğunluk sonrasında halkoylamasına gidilmesi karşısında da, halkoylamasında ayrıca nitelikli bir çoğunluk aranmasında ısrarcı da olunmadı.

Oysa TBMM’deki nitelikli çoğunluğu, 12 Eylül modeli parti yapılanmaları nedeniyle bir kaç parti başkanının anlaşması ile elde etmek kolaydı.
16 Nisan için de karşılaşılan durum bu şekilde idi.

16 Nisan değişikliği için TBMM’de partilerin anlaşmasını ve TBMM’de nitelikli çoğunluğun ortaya çıkmasını sağlayan, partilerin hala daha 12 Eylül modeli yapılanmış olmaları yani tepeden, genel başkanlar, tek adamlar üzerinden yürüyen siyaset anlayışı idi.
Bu durum, TBMM’deki nitelikli çoğunluk oranını anlamsız ve etkisiz de kılıyordu.
Bugün seçimler konusunda 12 Eylül döneminden kalan kuralları da gözetince, bu kurallar aşkın temsili esas almakla, seçimin ve siyasetin de 12 Eylül kurallarıyla yapıldığı bir ortamda, her türlü sömürü ile halk nezdinde %50 yi bulan bir parti, hiç uzlaşma yoluna gitmeden, bir anayasada istediği değişikliği yapabilir duruma sokuldu.
16 Nisanda yaşanılan durum da 12 Eylülün sivil halinden başka bir şey değildir.
Böyle olunca da 16 Nisan, 12 Eylülün sivil bir görünümüdür.
Daha da vahimi, artık tabanda % 50’yi bulan bir siyasi parti, TBMM’deki gerekli duyduğu kadar siyasi parti başkanına gerekli olan kadar ödün vererek, halkoylaması yolu ile kendi tabanı ile anayasa yapar duruma gelmiştir.

Darbelerde, tek adamlığı etkin kılmak için partiler kapatılırken, şimdi ise anayasa değişikliği sonrasında, 12 Eylül ürünü partiler üzerinden, tek adam yönetimi etkin kılınmıştır.
Tek adam, demokrasinin her türlü olanağını kullanarak adeta ülke yönetimine el koymuştur.
Siyasi yasakları kaldırmak için 1987 yılında getirilen halkoylaması, sonrasının nereye varacağı düşünülmeden öylece kalınca ve başka amaçlar için kullanınca, artık ülkeyi tek bir kişinin ve tek bir siyasi partinin vesayeti altına sokar olmuştur.

Bunları da sevebilirsiniz