Analiz 80

2007 sonrası Merkez bankaları ekonomilere trilyonlarca dolar mali destek verdiler. Faizleri sıfıra indirdiler. Geçerli ekonomi teorisine göre talep yetersizliği sorunu hafifleyecek, atıl kapasite eriyecek, yatırımcılar da bu arada fonlarını nakit ve bono gibi düşük getirili varlıklardan daha yüksek getiri ve ekonomik büyüme sağlayacak üretken yatırımlara yönlendirecekti. Merkez bankaları satın aldıkça bono fiyatları yükseldi, getirileri düşerek negatif alana geçmeye başladı. Batı dünyasında özel sektör bonolarının toplam değeri 12.6 trilyon dolara ulaştı. Süreç içersinde yatırımcılar bono ve nakitte kalmaya, hatta ekonominin geleceğine ilişkin umutsuzlukla nakit stoklarını arttırmaya devam ettiler. Korumacılık korkusunun jeopolitik risklerin belirsizliğini daha da derinleştirdiği görülüyor. ABD seçimlerinde yarışan iki adaya baktığımızda tedirgin olmamak mümkün değil. Biri dengesiz Trump, diğeri neo-conların yeni sevgilisi Clinton. Her ikisi de Meksika, Çin gibi ülkeleri haksız rekabetle suçlayıp, korumacılık vaat etmek konusunda birbirleri ile yarışıyorlar. Jeopolitik risklerin artmasıyla birlikte savaş davullarının sesleri yükselmeye başlamıştır. Rusya Ukrayna’da basıncı yeniden arttırırken, Çin Güney Çin Denizinde uluslararası mahkemelerin kararlarını yok saymaktadır. ABD’de ise Cumhuriyetçilerle Demokratlar arasında İran’a karşı bir mutabakat oluşmaktadır. Türkiye tam bu noktada Batı ile ilişkilerini sorgulayıp yüzünü Rusya-İran-Çin eksenine dönme gayreti göstermektedir. AB’nin Türkiye’ye karşı izlediği politika artık artan düzeyde haksız, yanlış ve onur kırıcı bir boyut kazanmıştır. Bu oyalama politikasının daha fazla hoş görülebilir yanı kalmamıştır. Türkiye birçok nedenle, özellikle de coğrafi konumu bakımından çok önemli bir ülkedir. AB’nin çifte standartlı, ikiyüzlü ve onur kırıcı politikalarını Türkiye artık asla kabul etmemelidir. Bu nedenle de komşu ülkemiz Rusya ve Türki Cumhuriyetleriyle ilişkilerimizin çok yönlü olarak en üst düzeyde geliştirilmesi, Türkiye’nin dünyadaki gücünü ve önemini hızla arttıracaktır. Türkiye- Rusya ilişkilerinin uçak krizi öncesinden daha da ileriye götürülmesi hedefi, Türkiye-Rusya-Azerbaycan işbirliği ve Suriye sorununa ortak çözüm bulma arzusu, Türkiye için son derece önemli bir gelişmeyi göstermektedir. Türkiye ulusal çıkarları gereği, Suriye politikasında Rusya ile anlaşarak savaşın son bulmasını, Suriye’nin toprak bütünlüğüne sahip çıkarak Kürt koridorunun önlenmesini, Türkiye’deki savaştan kaçmış insanların ülkelerinin yeniden yapılanması için Suriye’ye dönmelerini sağlayabilir. Türkiye’nin önündeki en öncelikli sorun ve görev budur. Türkiye Batı ile var olan ilişkilerini koruyarak, öncelikle Rusya, Türki Cumhuriyetleri olmak üzere, Avrasya’nın diğer ülkeleriyle de ilişkilerini çok yönlü geliştirmeye büyük önem vermelidir. Yukarıda değindiğim Ağustos ayında yaşanan gelişmeleri, patlayan bombaları yani jeopolitik resmi anlamlandırabilmek için en yararlı kavram, 2008’de Suudi Arabistan, Mısır, hatta Kuzey Afrika’yı içerdiğinden Fransa hükümetlerinin itirazlarıyla rafa kaldırılan Büyük Ortadoğu projesi olacaktır. Bu projenin kabaca üç bileşeni vardı. Birincisi seri rejim değişiklikleri, ikincisi enerji güvenliği, sonuncusu ise İsrail’in güvenliği. Birinci bileşen tam bir fiyasko olurken, enerji güvenliği Türkiye’nin jeopolitiği açısından önemli özellikler sergilemektedir. Son bileşen İsrail’in güvenliği açısından ise önemli adımların atıldığı söylenebilir. Katar’ın 2000 yılında önerdiği Suudi Arabistan-Ürdün-Suriye ve Türkiye üzerinden geçerek Avrupa’ya ulaşacak boru hattı projesinin en önemli rakipleri, Rus gazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıyacak olan Pars boru hattı projeleridir. Bu bağlamda Türkiye’nin, Suriye projesinde çıkmaza girince Rusya ile barışarak, İran ile yakınlaşarak kendine yeni seçenekler aramaya başlaması ile ABD ve AB açısından ne kadar sorunlu bir durum yaratmış ve tepki çekmiş olabileceğini rahatlıkla düşünebiliriz. Darbe girişimini, yeniden patlamaya başlayan bombaları bu olası tepkilerle ilişkilendirmek de akla çok uzak gelmiyor. Aydınlık bir ay dileği ile…

Bunları da sevebilirsiniz