CUMHURİYET NEDEN ?

Gazetemizin İzmir Bürosu’nun kapatılması, çalışanların işsiz kalmasıyla ilgili geçmiş olsun dileklerine, dayanışmaya teşekkür ediyorum. Herkes soruyor “ne oldu, niçin” diye. Cumhuriyetin bayrak olduğu bir kentte büronun neden kapatıldığını, karar verenlerin açıklaması yerinde olurdu. Karar vericilerin bana söylediği, ekonomik gerekçeler ! İş bana kaldı; bildiğim kadarıyla, açıklamaya çalışayım. Kuşkusuz kararın boyutu, bir yanıyla benimle ilgili olsa da ülkeyle ilgili yanı, toplumsal anlamı, çalışanların durumu daha önemlidir. Duygusal bir değerlendirme yapmak istemiyorum ama konunun kişisel yanından başlayayım, sonuçta toplumsal bir sonuca ulaşırım sanırım… *** 12 Eylül faşizmiyle 1402’lik damgası; çok sevdiğim öğretmenliğim elimden alınması… Sonra hapislik, işsizlik… Bir çok devrimcinin yaşadığı süreç. Olsun, zor zamanlardı, deneyimdi, öğreticiydi… Kaldı ki bu uğurda gencecik yaşta yaşamlarını yitirenlerin, idam sehpasında sandalyesini kendi tekmeleyenlerin yanında çektiğimin esamesi okunmaz… Ardından sokaklar… İnşaat işçiliğinden, “gırgır sayılabilir” ama, Karşıyaka pazarında limon satmaya, maydonozdan ekmek çıkarmaya, turizm sektöründe geçici işlere kadar uzanan yolculuklar… *** Domates kasalarını indirip, kaldırırken 3. günde “sakıncalı” damgasından ötürü işten çıkarıldığım Muradiye’deki salça fabrikasından sonra, Konak’ta İleri Kitapevi’nde Erol Ağabey’le dertleşirken Cumhuriyet Ege Temsilcisi Hikmet Çetinkaya’ya telefon etti, benim için. Ertesi gün gittim, 1985 Eylül’ün ortaları bir gündü. Eve Cumhuriyet Gazetesi alınırdı, onunla büyüdüm; daha sonra Politika Gazetesi okumaya başlamıştım 12 Eylül öncesi… *** Ayaklarım titriyordu, kalbim sanki bir başka çarpıyordu Cumhuriyet Gazetesi EGE bürosunun kapısından girerken. İki saate yakın, dünya ve Türkiye siyasetinden, kitap, edebiyat, şiirden ve ailemden konuştuk. Bir çeşit sınavdı… Sonunda “geç içeriye, bir masaya otur” dedi Hikmet Ağabey. Dünyalar benim oldu. Doğrusu 12 Eylül karanlığının, korkunun, baskının, ihbarcı düzenin girdabında verdiği karar, beni işe alması, kolay değildi; riskler taşıyordu. O süreçte kaç kişi bunu göze alabilirdi ki ? *** Vefa duygusu yaşamımda çok önemli, temel bir değerdir; borçlu olmakla ilgili değil. Hikmet Ağabey’den, özellikle mesleki anlamda çok şey öğrendim, çok destek oldu, burada kendisine çok teşekkür ederim. O gün eve döndüğümde , babam çağırdı. Yaşamı aydınlanma mücadelesiyle, sürgünlerle bedel ödeyerek geçen, devrimci ve cumhuriyetçi, Kızılçullu Köy Enstitüsü, ardından Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü mezunu Hicri Bey’in karşısındaydım. O zamana değin, üç ya da dördüncü uzun konuşmamızdı. Cumhuriyet’in bir gazeteden öte, ülke için anlamını anlattı. Çok önemli bir kuruma girdiğimi, sorumluluğunun çok ağır olduğunu, orada ailemi de temsil ettiğimi asla unutmamı söyledi. 11 yaşımda evden ayrılıp, Tokat’ta devlet parasız yatılı ortaokuluna bıraktığı güne benzer bir konuşmaydı. Hiç unutmadım… *** 1992 ayrışmasında İlhan Selçuk, Uğur Mumcu, Ali Sirmen, Mustafa Balbay, Mustafa Ekmekçi, Oktay Akbal ve bir çok yazar , 80’e yakın cumhuriyet çalışanıyla birlikte, gazetenin çizgisine yönelik müdahaleden ötürü istifa ederken, beni odasına çağırmıştı Hikmet Çetinkaya. İzmir büronun haber müdürüydüm o zaman. “Ayrılıyorum, emekli olacağım… Arkadaşlarınla konuş, sizler kalın, mücadele edin” demişti. Yan odaya geçtim, yazı işlerine. Durumu anlattım; söylediklerini ilettim ve ” Arkadaşlar gazetedeki bu operasyona karşı ben de istifa ediyorum” dedim, sadece. Yazı işlerinde bir, idarede üç kişi hariç, arkadaşlarımın tümü o anda istifalarını yazdı. Gençtik, geçim zorluğunda, kira, çoluk çocuk okutma derdinde olan çalışanlar, bir anda, cumhuriyet için, belirli bir ilke ve duyarlılık için, işsiz kaldılar ve tazminatlarını yaktılar… Altı ay sonra okurların tepkisiyle, gazetenin traji dibe vurdu, çağırdılar, geri döndük. İzmir büroya temsilci olarak atandım… Gazete ekonomik anlamda zordaydı. Bir yılı aşkın cep harçlığı sayılacak ücretlerle çalışıp, direndik arkadaşlarımla… Sonraki süreçte de ekonomik zorluklar hiç birakmadı Cumhuriyet’in yakasını… *** Sonuçta geçen pazartesi, İstanbul’a çağrıldım. Ayrıntıları bende kalsın; “ekonomik gerekçelerden” ötürü radikal bir karar alma zorunda kalındığı, 49 yıllık büronun kapatıldığı söylendi. İçinde adımım da yer aldığı işten çıkış dosyası, iletildi. Bu arada icra kurulu başkanı, haftada bir gün köşe yazılarımı sürdürebileğimi de söyledi. 23 yıllık temsilci olarak ne fikrim, ne görüşüm, ne de önerilerim sorulmuştu. Tebliğ edilen karar, radikaldi . Evet, mali zorlukları hissediyordum ama en azından bir muhabir arkadaş bırakılarak, büronun kapısına kilit vurulmayabilirdi… Elimde işten çıkış dosyalarıyla birlikte İzmir’e döndüm. Kısa sürede büronun kapatıldığı ve herkesin işsiz kaldığı bilgisi, çığ gibi yayıldı. Değer verdiğim bazı yazarlar “ayrılamamamı” ve yazılarımı sürdürmemi istedi… Arkadaşlarımla birlikte eşyalarımızı toplamaya başladık. 31 Aralık son gündü, o anda son yazımı düşündüm… *** Süreç buraya nasıl geldi? Bir yıl önce büromuzda küçültmeye gidilmişti, beş arkadaşım işten çıkarılmıştı. Ardından zarar etmeyen Ege eki, yine ekonomik nedenlerle kapatıldı. Geçen ay haftalık yazılarım, yine “ekonomik” gerekçelerden ötürü, ikiden bire düşürüldü. (Bazı yazarların yazı sayısı, ekonomik sorunlardan etkilenmedi nedense) *** Evden ayrıldığım, yalnızlığı ve direnmeyi öğrenmeye başladığım 11 yaşından buyana yaşam mücadelesinin , gençlik yıllarımdan bugüne de politik mücadelenin içindeyim. İnsanı omurgası, onuru ve ilkeleri taşır. Bu yüzden dirençliyim, vazgeçmem, yılmam. İzmir gibi aydınlığın ve cumhuriyet kimliğinin öne çıktığı bir kentte, gazetenin kapısına ekonomik gerekçelerden ötürü kilit vurulduğuna gerçekten inansam, yazmayı sürdürürdüm. Bununla da kalmaz, sorunun aşılması için çabalardım. Cumhuriyette 23 yılını temsilci olarak görev aldığım 31 yıllık meslek yaşamımda , gazetenin kimliğine uygun, ilkeli ve dürüst bir süreç geçirdiğime inanıyorum Mustafa Kemal’i, Cumhuriyet devrimini özümseyerek, anti faşist, anti emperyalist, anti-kapitalist çizgide, savaşsız sömürüsüz bir düzen ve daha güzel dünya özlemiyle yazdım… Kaldı ki böyle bitmesini istemesem de kişisel meselem değildir, nihayetinde bütün görevlerin bir sonu var, biliyorum. Ama görüşüm dahi alınmadan, karışıklı konuşmadan, tartışmadan 3 kişilik icra kurulunun iki imzasıyla verilen kararı haklı ve yerinde bulmadım, sindiremedim… Asıl önemlisi , Cumhuriyet Gazetesi Ege Bürosu’nda yıllardır devrimci bir çizgide, cumhuriyetçi bir kimlikle sürdürdüğümüz üretimdir, haberlerdir. Kapatma kararı, emek, demokrasi , özgürlük ve insan hakları yolunda onca engellere karşın çabalayanları… Gericiliğe ve siyasal islamcı, mezhepçi baskılara direnenleri… Türkiye’de çevre ve doğa mücadelesinin öncü savunucusu bir büronunun varlığını umut olarak görenleri… Dünyada eşi benzeri olmayan, dara düştüğünde, 12 Martlarda, 1992 ayrışmasında sapmalara uğradığında müdahale eden, gazetenin gerçek sahipleri cumhuriyet okurlarını… Sesleri, nefesleri olduğumuz, ülkenin karanlığına direnen muhalif siyasal kitleleri, emek ve demokrasi güçlerini, meslek odalarını ve yerel yönetimleri… Gezi eylemlerinde direnenleri… Ve işsiz kalan çalışma arkadaşlarımı ilgilendirir… *** Babam, ameliyathaneden bir daha dönemediği yatağına gitmeden önce, bizim sonradan gördüğümüz Cumhuriyet Gazetesi’nin ajandasına, tam metni şu anda yanımda yok, yaklaşık olarak şunları yazmıştı: ” Sevgili eşim ve çocuklarım… Sizlere miras olarak herhangi bir menkül ve gayri menkül bırakamadım. Ancak çoçuklarım için geride bıraktığım en önemli miras, Atatürk’ün kurduğu laik cumhuriyetin ilkeleri ve fikirleridir. Buna sahip çıkacağınınızdan eminim. Oğlum Serdar, Annene sahip çıkacağından, kardeşlerine bir yanıyla babalık yapacağından kuşkum yoktur…” Benim de oğluma bırakacağım en büyük miras, babamın bu mektubudur… *** Cumhuriyet, kuruluşundan buyana ülke tarihinde büyük önem taşır. Sevdiğim ve önemsediğim bir kaç yazarıyla, başkalarının cesaret edemediği haberleriyle, logosu bile her zaman umut verir… Her yolun bir sonu vardır ama yaşam yolculuğu, son nefese değin sürer. Benim için 31 yıl önce Cumhuriyet Gazetesi’nde başlayan yolculuk burada sona erdi. Şimdi yeni bir yolculuk başlıyor. Yazmak bir eylemdir… Umutsuz kalmak, yılmak yok, mücadeleye devam. Yaşasın Cumhuriyet. Hoşçakalın…
NOT : Duyarlı arkadaşlara, dostlara ve okurlara da bir önerim var bu arada. Facebook’ta kurduğumda beklemediğim sayıya, bir yıl dolmadan, yaklaşık 5 bin üyeye ulaşan politik mücadelenin önemli bir alanı, çevre hareketinin sesi Mavi Yeşil Direniş sayfasına katılmaya, yazmaya, paylaşmaya, çoğalmaya çağırıyorum sizleri…

Bunları da sevebilirsiniz