Analiz 73

Dünyayı yakından ilgilendiren krizlerin en önemlileri hep çevremizde cereyan etmiştir. Türkiye her zaman, dikkatli davranmadığı taktirde bunların içine kolayca çekilebilecek bir ülke konumunda olmuştur. AKP’nin savunduğu gibi, Türkiye’nin geçmişteki ihtiyatlı dış politikası bir zafiyet göstergesi değil, bulunduğu coğrafyanın dayattığı bir zorunluluktu. Bu zorunluluğun gerekleri yerine getirilirken kollanan temel unsur ise her zaman ulusal çıkardı. Bu açıdan elbette ki ciddi hatalar yapılmış olabilir geçmişte. Ama bunlar sonuçta ulusal çıkarı koruma adına yapılan hatalardı. İşler AKP’nin zafer sarhoşluğu ile bölgesel liderlik hayallerine kapılmasıyla bozulmaya başladı. Bu çerçevede İslam aleminin çıkarlarını geliştirme ve Sünnilerin çıkarlarını kollama çabası Türkiye’nin hayati çıkarlarını koruma gereğinin önüne geçti. Ulusal çıkarı koruma anlayışı yerine, ulusal çıkar ile ilgili olmayan din temelli bölgesel emeller yerleştirildi. Eskiden titizlikle korunan başkalarının içişlerine karışmama ilkesi yerine çevre ülkelerin kimler tarafından yönetileceğini saptama çabası kondu. Bölgesel çatışmalara karışmama ilkesinden vazgeçilerek bu çatışmaların ortasına atlanarak taraf tutulmaya başlanmıştır. AKP yetkililerinin değerli yalnızlık ve onurlu dış politika gibi laflarla bu olumsuzlukları örtbas etmeye çalışmaları ise gözle görünür elle tutulur gerçekler karşısında hiç ikna edici değil hatta komiktir. Türkiye bütün Ortadoğu’nun hem bölgesel hem de dış güçler tarafından yeniden şekillendirilmeye çalışıldığı bir sırada olabilecek en kötü noktada durmakta, gerçeklikten uzak politikaları ve önemli hesap hataları nedeniyle kendisini bölgesel ve küresel düzlemde yabancılaştırmaktadır. Bu sayede Suriye ile Irak’ın geleceğinde söz sahibi olmaması için güçlü dinamiklerin devreye girmesini sağlamıştır. Bu durumdan kurtulmak için el altından yürüttüğü, fakat ne Türkiye’deki bağımsız medyanın ne de dünyanın gözünden kaçmayan çabaları sayesinde de gülünç duruma düşmeye devam etmektedir. Gerçek şu ki emperyal çıkarların, Ortadoğu’nun çok kıymetli enerji yataklarını paylaşım savaşlarında, tarih boyunca oynanan oyunlarla amaçlanan dengelere ulaşmak giderek zorlaşmış bulunuyor. Uzun yıllardır küresel sömürgenin “böl-parçala-yönet” taktiklerinde yoksul güneyin milyarlarca insanı yoksulluk ve çaresizlik bataklıklarına vahşice çekilmişlerdir. Enerji yataklarının paylaşımında zengin kuzey dünyasının çok uluslu tekelleri ile gücü ellerinde tutan ülkeler, çaresizlikten dibe vurmuş bölge halklarının bölünmüşlüklerinden ötürü uzun soluklu ayakta kalabilecek formüller üretememektedir. Küresel sermaye planlarına göre oluşturulmak istenen ırklar, mezhepler üzerinden devletçiklerin kurulması ile enerji yataklarının işletilebilirliğinin dengeleri sağlanamıyor. Çok denklemli bu çıkar savaşlarında kaygımız, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin değerini kavramaktan uzak, Osmanlıcılık, mezhepçilik, siyasal İslamcılık üzerinden siyaset oyunlarına sevdalanmış AKP’nin atabileceği yeni sorumsuz adımlardır. Gelişmekte olan her ekonomi gibi Türkiye ekonomisi de bu süreçte büyüdü. Ama bu büyüme orta halli olmanın ötesine geçemedi. 2003-2015 döneminde ortalama yüzde 4,4, kişi başına milli gelir olarak ise yüzde 3,1 oranında büyüdü. Bu yüzden abartılı iddiaların hiçbir geçerliliği yoktur. Üstelik var olan büyüme Türkiye’nin içine saplanıp kaldığı orta gelir tuzağını aşmasına da yaramamıştır. Ne istihdam yaratabildi ne de yeni iş alanlarının açılmasını sağlayabildi. İhracatta büyük patlamalar yaşatmadığı gibi ihracat düştü bile. İmalat sanayinde o hep söylenen yüksek katma değerli yapıya geçme hayali de gerçekleşemedi. İleri yüksek teknolojili sektörlerin de payı arttırılamadı. Peki nasıl büyüdü? Yanıt çok net ve açık ; sırtını emek sömürüsüne, çevre talanına ve ranta dayayarak. İnsanı ve doğayı dışlayarak. 13 yıllık AKP iktidarının büyüme öyküsünün içinde beşeri sermaye ve emek, büyümeyi oluşturan değerler bütünü içinde daima en alt sırada oldu. Dünyanın içinde bulunduğu bu süreçte bir büyüme öyküsü olacaksa eğer, beşeri sermaye, doğaya saygılı üretim ve emeğe hak ettiği değer işin içine katılmazsa ödenecek bedel çok daha ağır olur. Aydınlık bir yıl dileği ile…

Bunları da sevebilirsiniz