Akademik Kapitalizm Ne?

«Bilim, insanlığın eşitsizliğine ve sefaletine çare değilse neye yarar?” Şeyh Bedrettin’den Uyarlama

«Küreselleş(tir)me[1]Sürecinde Dünya’da Bilim ve Teknolojide Yaşanan Değişimler”[2] adlı yazımın sonunda ,Batı’daki üniversite ve kamu araştırma kurumlarının da, Tekelci Sermaye(TŞ)[3]nin yapmadığı ya da yapamadığı bilimsel etkinliklere yönetildiğini, böylece, TŞ’lerin araştırma yeteneğini geliştirdikleri, ve akademik yaşamda görülen bu değişim ya da dönüşümün «Akademik Kapitalizm” olarak adlandırıldığını belirtmiştim.

Bu bağlamda Akademik Kapitalizm, Slaughter ve Leslie (1997, Akt; Tural, 2004)[4] «Kamu üniversitelerde insan sermayesinin birikiminin artan biçimde rekabetçi ortamlarda kullanılması’’, Rhoades ve Slaugher[5] ise ‘’ Üniversitelerin araştırma içeriklerinin piyasanın gereksinimlerine göre belirlenmesi’’ şeklinde açıklanmıştır.

Akademik Kapitalizm Nasıl Ve Neden Ortaya Çıktı?

Dünyada, özellikle İkinci Paylaşım Savaşı’na değin, bilime evrensel bir mutlaklık, saflık ve özerklik rolü biçilmiştir. Bilimciler, hiçbir çıkar gözetmeksizin gerçeğe ulaşma uğruna önlerine çıkan zorluklara savaşım veren kahraman olarak algılanıyorlardı. Bu yaklaşıma göre; bilimciler, içinde yaşamakta olduğu toplumsal sınıflara eşitlikçi bir biçimde yaklaşan ve egemen sınıfların görüşlerinden bağımsız üretim yapan kişilerdi. Üretilen bilgi, teknoloji ve yenilikler, bütün toplumsal sınıflara sınıf farkı ayırt edilmeksizin ulaşabiliyordu. Üstelik bilimsel üretim buluşlarıyla bütün insanlara iyilik getiriyordu.[6]

Bunun böyle olmadığı, açık bir şekilde İkinci Paylaşım Savaşı’nda silah teknolojisinin kullanımı ile ortaya çıkmıştır. Bilimciler, salt büyük yıkımlar getiren konvansiyonel, nükleer ve biyolojik silahları geliştirmemişler, aynı zamanda onları savaş alanlarında kullanılır duruma dönüştürmüşlerdir. Örneğin, Japonya kentlerine atılan atom bombaları gibi.

Bütün bunlar, bilimin saflığını, bir başka deyişle masumiyet döneminin kapanmakta olduğunu göstermiştir[7] .Anılan gelişmeler, süreç içinde giderek üniversitelerde de üretilen bilgileri metalaştırmış ve yükseköğretim kurumlarında ticari etkinlikler artmıştır. Daha doğrusu, üniversiteler büyük sermayenin etkisi altına girmeye başlamıştır.

Akademik kapitalizmi doğuran nedenlere, bilimcilerin ideolojilerine göre irdelemek olasıdır ;[8];[9] ; Ticaretleşmeyi savunanlara göre, bu durum kaçınılmazdı. Bu argümanlar şöyle özetlemektedir:

– ABD’de kamu kaynaklarının Ar-Ge etkinliklerine aktarılan pay giderek azaltıldı. Sonuçta üniversite yetkilileri yeni kaynaklar aramak zorunda kaldılar. Bu nedenle, uzmanlık bilgilerini ve bilimsel buluşlarını pazarladılar ve bu şekilde azalan kamu desteğini giderecek yollar ürettiler.

– Üniversitelerde bürokratik yapı egemendi. Bu akademik yapıyı ortadan kaldırmak ve üretken bir duruma getirmek için ticaretleşmeden başka çare yoktu.

Ticaretleşme, salt üniversite ile sınırlı kalmamıştır. ABD’de yaşam, kültür ve ekonominin her alanında, hatta din alanında bile egemen olmuştur. Toplumsal saygınlık başta olmak üzere her şey kazanılan para ile bağlantılı düşüncesi toplumda egemen olmuştur. Bundan üniversitelerin etkilenmemesi olası değildir.

Ticarileştirmeye, toplumcu gelenekten ve ABD’ye göre soldan gelen eleştirilerin temelinde ise şunlar yatıyor: Ticarileştirme, eğitim ve bilim metalaştırma, akademik kadroyu çalışan (emekçi) statüsüne indirme ve nihayet üniversiteleri Amerikan şirketlerinin hizmetine koşma girişiminin en yeni adımıdır.



[1] Küreselleş(tir)me; Batı (merkez ya da kuzey) ülkelerinde üretilen ve özünde yeni-liberal olan sosyo-ekonomik politikalara verilen genel bir terimdir. Bu politikalar, çevre ülkelerine farklı yaptırımlarla kabul ettirilmeye çalışılıyor. Çevre ülkeleri, burada edilgen durumdadır. Bu nedenle, uygun terim, küreselleş(tir)me olmalıdır. Küreselleş(tir)me politikalarıyla çevre ülkelerinin kaynakları, tekelci şirketler aracılığıyla merkez ülkelerine aktarılıyor. Bu nedenle, küreselleş(tir)me politikaları, aslında uluslararası sömürü (emperyalizm)’nün aracıdır. Türetilen bu sözcük, emperyalizmin anlaşılmasını zorlaştıran, saklayan ve örten bir ideolojik kavramdır (Kaymakçı, 2006)

[2]Kaymakçı,M.,2015.Küreselleş(tir)me Sürecinde Dünya’da Bilim ve Teknolojide Yaşanan Değişimler.www.dagarcikturkiye.com/Nisan 2015

[3] İşletme bilimi kaynakçasında, uluslararası tekelci şirketlere, çokuluslu (ÇUŞ) ya da ulus ötesi şirketler deniliyor. Yakıştırılan bu nitelendirilmeler anılan şirketlerin ülkelere ve uluslara eşit bir şekilde yaklaştığı, ayrım göstermediği şeklindeki algılamalara açıktır. Oysa bu şirketlerin, kârlarını hangi ülkelerde topladıkları ve Ar-Ge etkinliklerini nerede yaptıklarına bakmak gerekiyor. Bu nedenle bu şirketlere çokuluslu örgütler değil, merkez ülke ekonomilerinin bir parçası olarak görmek daha gerçekçidir. Özetle, bu şirketler az sayıdaki merkez ülkelerinin örgütleridir. Tekelci şirketler (TŞ) olarak nitelendirilmeleri daha uygundur (Kaymakçı, 2006).

[4] Slaughter ve Leslie (1997, Akt; Tural, 2004)

[5] Rhoades, G. and Slaugher, S., 2004. Academic Capitalizm in the New Economy: Challenges and Choices. Baltımore Md. The Johns Hopkins Univ. Pres. http://www.aft.org

[6] Kaymakçı,M.,2012.Küreselleş(tir)me Karşıtı Bilim Politik Yazılar.İlkim Ozan Yayınları

[7] Bernal, J. D., 2011. Bilimin Toplumsal İşlevi. Birinci Basım. Evrensel Baskı Yayını,455.

[8] Kaymakçı, M., 2006. Küreselleş(tir)me Sürecinde Türkiye’de Bilim ve Teknoloji. Ulusal Bağımsızlık İçin Türkiye İktisat Kurultayı Bildiri Kitabı, Malatya.

[9] Bok, D., 2007. Piyasa Ortamında Üniversiteler. Yüksek Öğretimin Ticarileşmesi. Birinci Baskı (Çeviri; Yıldırm, B.) İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul.

Bunları da sevebilirsiniz