Ağrı Dağı, Mattarhorn Olabilir…

NOT: Cumhuriyet Gazetesi Kitap Eki’nin 16 Nisan 2014 tarihli nüshasında Sayın Gamze Akdemir, «1915 Soruda Ermeni Komşum” isimli kitabımı detaylı bir şekilde inceledikten sonra, görüşlerimle ilgili olarak «Kendimi Ermeni Dostluğuna Adadım” başlıklı bir söyleşi yayınladı. Değerli Gamze’ye sunduğum yanıtlarım daha uzundu. Başlığı da farklı idi, «Ağrı Dağı, Mattarhorn olabilir” şeklinde idi.. Kendisine yanıtlarımı istediği gibi düzenleyip yayınlama ricam olduğu için, daha kapsamlı olan uzun yanıtlarımı «Dağarcık Türkiye” okuyucularına sunarak tarihe not düşmek isterim. Barış yanlısı yanıtlarım, konu ile ilgili olarak uluslararası topluma sunulan en ilginç, en kalıcı, en çarpıcı önerileri kapsamaktadır. Bu söyleşi Papa’nın soykırım soslu hayret verici düşmanca suçlamasından ve Erivan’daki klasik 24 Nisan töreninden önce yazılmıştır. Aşağıdaki söyleşi, Cumhuriyet Kitap’a gönderdiğim tam metindir.

– Kitabı kaç yılda, nasıl bir araştırma süreci sonucunda yazdınız?

Önemle vurgulamak isterim ki, yazacağım veya söyleyeceğim cümleler içinde geçen «Ermeni” kelimesi kapsamında gerçekleşecek yorumlarımın «Türkiye Cumhuriyeti üyesi Ermeni yurttaşlarımızı” en küçük dozda incitmesi, beni sonsuz üzüntüye sevk edecektir. Ermeniler şunu yaptı, bunu yaptı, isyan etti, terör yarattı gibi her türlü sonsuz sayıda söylemlerimizin en başta direkt olarak bu yurttaşlarımızın yüreklerini dağladığını ve sonsuz bir hüzne kapıldıklarını hissediyorum, biliyorum.

Ermeni yurttaşlarımız, yani «Benim Ermeniler’im”, bizim komşularımız, kardeşlerimizdir; bin yıl birlikte yaşadık, başımın tacıdırlar. Bu yüzden her yöne çekilebilecek «Ermeni” kelimesini kullanmaktan vaz geçiyorum. Bunun yerine, yeri geldiğinde «Benim Ermeni’m (veya Türkiye Ermenisi), Ermenistan Ermenisi ve Diaspora Ermenisi” kelimelerini kullanırsam ne dediğim daha kolay anlaşılacaktır ve böylece hiç kimseyi, hele vergisini ödeyen, kendi cemaatleri içinde huzur içinde yaşamaya benden fazla layık olan, işinde, gücünde, masum insanları incitmemiş olacağım. Bu terminolojiyi herkese, ülke yöneticilerime, medya çalışanlarına da naçizane olarak öneriyorum.

Kitabımı 1980’li yıllarda Diaspora Ermenilerinin bir örgütü olan ASALA’nın diplomatlarımıza karşı gerçekleştirdikleri eylemler ve cinayetler döneminde tasarlamaya başladım. Hele doğup büyüdüğüm İzmir Karşıyaka’nın yetiştirdiği örnek bir ağabeyimiz olan ve Türkiye’nin Viyana Büyükelçiliği Çalışma Müşaviri Erdoğan Özen’in Viyana’da 20 Haziran 1984 günü ASALA tipinde bir terör örgütü olan ARA (Ermeni Devrimci Ordusu) tarafından bombalı saldırı sonucu öldürülmesi, ailemde büyük şok yarattı. Şehit diplomatımız Erdoğan Özen’in küçük kardeşi Ertam Özen, Karşıyaka Lisesi’nde tarih öğretmeni olan annemin en çok sevdiği nefis bir aydın gençti. Rahmetli annem onunla iftihar ederdi. Ertam Özen’in ağabeyi olan Erdoğan Özen’in öldürülmesi haberi Karşıyaka’ya ve bizim yuvamıza bomba gibi düştü…

O esnada Yeni Asır gazetesinde araştırmacı yazar olarak çalışmaktaydım. Cenaze törenine büyük bir kitle olarak katıldığımızda şehidimizin eşi Avusturyalı Monica Hanımefendinin ve kortejin en önünde elindeki bayrağı ile yürüyen şehidin oğlu Murat’ın vakur, hiç gözyaşı dökmeyen, asil siluetleri gözümün önünden günlerce gitmedi. Ardından gazete yönetimine başvurarak Ermeni Tarihi’ni yayınlanmak üzere araştırmak istediğimi bildirdim. Çünkü ASALA cinayetleri almış başını gidiyordu. Üstelik biz Cumhuriyet kuşakları, 1915 Tehcir (veya soykırım) olayları hakkında hiçbir şey bilmiyorduk, bu konuda hiçbir şeyi kulaktan kulağa bile duymamıştık. Halk olarak tam bir şok içindeydik. Niçin diplomatlarımız öldürülüyordu?…

Gazetedeki müdürlerim araştırma için beni desteklediler. Diplomat şehitlerimiz yurtdışından tabutlar içinde alay alay geliyorlardı. İlk cinayeti, 28 Ocak 1973 günü ABD Santa Barbara kentindeki Baltimor Oteli’nde, Los Angeles Baş Konsolusumuz Mahmet Baydar ve diplomat Bahadır Demir’i eski Osmanlı belgelerini hediye etme bahanesiyle otele çağıran Mıgırdıç Yanıkyan işlemişti. Yanıkyan, 77 yaşındaydı ve inanılmaz ölçüde nefret duyguları taşıyordu. Böyle bir nefret nasıl doğmuştu?… Bu süreçteki saldırıların sayısı Fransa’dan Batı Almanya’ya, Lübnan’dan İsviçre’ye tam 186 idi ve çoğu diplomatlarımızdan oluşan 51 kişi öldürülmüştü. Şehit diplomatlarımızın fotoğrafları Dışişleri Bakanlığında upuzun oda duvarlarını kapsıyordu. Saldırıları diaspora Ermenileri örgütlü bir şekilde gerçekleştiriyordu. Ve bu saldırılarla Türkiye Ermenileri’nin en ufak bir bağlantısı yoktu. Benim Ermeniler’im, bu cinayetler karşısında benimle birlikte gözyaşı döktüler. Hatta bu uğurda Artin Penik gibi kendini yakarak barış diye haykıranlar oldu.

Bu çatışma ortamında konuyu derinlemesine incelerken, kitap, belge, bilgi, kupür, haber toplamaya hızla devam ettim. Bu arada Yeni Asır’da ve İstanbul’da Ermenice yayınlanan Sarkis Koçunyan’ın sahipliğini, Pars Tuğlacı’nın yazı işleri müdürlüğü yaptığı «Jamanak” gazetesinde Ermeni Tarihi ile ilgili bulgularımı barışçı ve hümanist bir ufuk içinde yayınladım. Ermeni bestecilerimizin Türk Sanat Musikisi’ni yaptığı eşsiz katkıları ortaya serdiğim araştırma yazılarım çok ilgi çekti. Ben de zaten «Benim Ermeni’m” besteci Astik Efendi’nin şarkılarının hep kulaklarımda çınladığını hissettim. Okmeydanı SSK Hastanesi tabibi Dr.Aram Fındık’la olan duygusal mektup arkadaşlığım, kızı Tatya Fındık’ın diplomatlarımız öldürülünce yazdığı içli şiirler beni bu cemaate sıcak duygularla bağladı.

Bu çalışmalarım yıllarca sürdü. Çok geniş bir Ermeni Sorunu Arşivi’ne sahip oldum. Türkiye Cumhuriyeti’ni kaskatı savunan soykırım inkarcısı veya tam tersine sürekli Türkiye Cumhuriyeti’ni suçlayan soykırım iddialarının sahibi olan çevrelerin tüm söylediklerini karşılaştırarak incelemeye çalıştım. Sevan Nişanyan benim cumhuriyetimi aşağılayınca içim acıdı, Levon Panos Dabağyan bayrağımı savununca içime nurlar yağdı, değerli Hayko Bağdat hatalarımı haklı olarak yüzüme vurunca utandım. 2015 yılı, çok önceden hedeflediğim bir tarihti. Başkaları da bu tarihi hedeflemiş olabilirdi. Ama ben sadece tam bir yıl içinde, yani 2013 yılında arşivimin sayfalarını teker teker çevirdim, bu işlem tam bir yıl sürdü. Dünyada ve ülkemdeki yazılı ve sosyal medyayı kesintisiz takip ettim. Nihayet 2014 yılında kaleme alınmış olan kitabımı bilgisayarıma geçirmeye başladım. Ve nihayet 2015 Ocak ayında kitabımın basıldığını gördüm. Bu çabam tam 35 yıl sürdü…

Kitap yayınlanınca derin bir ohh çektim. Zor bir çalışma oldu… Çünkü aynı süreçte «Kıbrıs Direnişi ve Çözüm” isimli kitabımı da tamamladım ve aynı anda bu kitabın da basıldığını gördüm. Her iki kitabım, barış ve çözüm önermektedir. Ne Türkiye Devleti’nden beslenen katı görüşlü bir iddia sahibiyim, ne de Türkiye Cumhuriyeti’ne temelinden düşman soykırım iddiacısı kesimlere angaje bir yazarım. Sadece dümdüz anlamıyla barış olsun, iki halk kucaklaşsın, torunlarımız birbirine kin duymasın istiyorum. Kitaplarım, Nuri Bilge Ceylan’ın dediği gibi gariban halkımıza armağan olsun.

– Hazırladığınız 19´u genel, 15´i özel soruları başlıklarıyla burada da alabilir miyiz?

Önce, 1915 tarihine gönderme yapmak ve merak uyandırarak rahat okunmak amacıyla sorunu irdeleyen 19 genel ve temel soruya yanıt verdim. Ardından 15 soruluk bir özel paket geldi; burada günümüzle ilgili aktüel sorularla okuyucuyu başbaşa bıraktım.

19 GENEL SORU

Soru 1 – Doğu Anadolu kimin yurdu?, Soru 2 – Ermeniler kimdir?, Soru 3 – Türkler Ermeni topraklarını zorla mı işgal ettiler?, Soru 4Türkler, Ermenilere hep zulüm mü yaptı? 800 yıllık Türk zulmü masalı nedir?, Soru 5 – Ermeni Sorunu’nu hangi şeytan başlattı?, Soru 6 – Hınçak ve Taşnak nasıl kuruldu? , Soru 7 – 1915 kıyımının içyüzü nedir? 24 Nisan neyi anlatır? , Soru 8 – 1.5 milyon Ermeni’nin öldürüldüğü doğru mu?, Soru 9 – Talat Paşa’yı kim vurdu? Cemal Paşa, Said Halim Paşa

na­sıl öldürüldü? Enver Paşa’yı da Ermeniler mi şehit etti?, Soru 10 – Sevr mi, Lozan mı?.. Hangi antlaşma Ermeni Sorunu’nu çözdü?, Soru 11 – Yeni Ermeni terörü kimleri öldürdü?, Soru 12 – Karşıyakalı ağabeyimiz Erdoğan Özen, Viyana’da

Nasıl şehit edildi. Soru 13 – ASALA, ESAK, ARA?… Kimdir bunlar?, Soru 14– Ermeniler neler yapabilir?, Soru 15 – Türkiye neler yapabilir?, Soru 16 – Devlet armasında «Ağrı Dağı” yer alan, Anayasasında Tür­kiye’den toprak kazanma ilkesi yer alan, Cumhurbaşkanının öğrencilere «Karabağ’ biz aldık, Ağrı Dağı’nı almak size kaldı” diyen Ermenistan kısaca nasıl bir ülkedir, genel özellikleri nedir? , Soru 17– Dağlık Karabağ Sorunu nedir? Ermenistan ile Azerbaycan ni­çin düşman komşular haline geldiler? Nahçıvan Özerk Cumhuri­yeti ne anlama geliyor?, Soru 18 -Türkiye Ermenileri kimlerdir?… Bu cemaatın değerli üyesi Hrant Dink kimdir? Hayko Bağdat’ın salyangozu nedir? Sevan Nişanyan ve Levon Panos Dabağyan karşılıklı neler söylüyorlar?Etyen Mahçupyan’ın Başbakan Başdanış­manı olması, anlamlı ve olumlu mudur?, Soru 19 – Soykırım nedir?…Ermeni Soykırımı’nı tanıyan ülkeler

hangi­leridir? Atatürk ve ünlü tarihçi Bernard Lewis, Ermeni Soykı­rımı konusunda ne dedi? Türk – Ermeni barışı nasıl gerçekleşir?

15 ÖZEL SORU

Soru 1 -Ermeni Tehciri’nin sorumlusu, Almanlar veya

Yahudiler mi­dir?, Soru 2 -Türkiye’den toprak talebi, Ermenistan bağımsızlık

bildirge­sinde yer alıyor mu?, Soru 3 -İngiltere Kraliyet Başsavcısı, «Ermeni Soykırımı” iddiasıyla suçlananları beraat ettirdi mi?, Soru 4 -Annesi Türk, karısı Türk, Türkiye Cumhuriyeti’nden para yardımı alıyor diye iftira edilen Amerikalı Tarih profesörü Justin McCarthy, niçin Ermeni Soykı­rımı olmadı diyor?, Soru 5 -«Soykırım olmadı” iddiasını savunanların dayandığı bilgi-bel­geler nelerdir? 518 bin Türk katledildi mi? 1.2 milyon Türk bölge­den göç ettimi? Kripto Ermeni nedir?, Soru 6 -Ermenilere veya bazı Türkiyeli aydınlara göre bizim (Tür­kiye’nin veya Türklerin) tarihi suçları nedir?, Soru 7 – İzmir’i kim yaktı?, Soru 8 – Ermeni Soykırımında (veya tehcirinde) öldürülen Ermeni ga­zeteci, yazar ve aydınlar kimlerdir?, Soru 9 – Ermeni aydınlar, Tayyip Erdoğan’a neden «Dalgana Bak” de­diler?, Soru 10 -Türk ve Ermeni aydınlar, ortak çağrılarında ne dediler?, Soru 11– Ermeni aydınlar da, tıpkı bizimkiler gibi didişirler mi?… Hayko Bağdat’tan Etyen Mahçupyan’a, Markar Esayan’a, AGOS gazetesi yazarlarına kadar, Ermeni aydın ve yazarlarının paylaşama­dıkları nedir? «Biz bize benzeriz, aslında Osmanlı Ban­kası’yız” lafı ne kadardoğru?, Soru 12 -«Ermeni Soykırımı Yok” diyen hapsi boylayacak mı?… Hik­met Kıvılcımlı ve Deniz Gezmiş de mahkum olacaklar mı? Soykı­rım olmadı diyen Sırma Oran’ın başına Fransa’da neler geldi?, Soru 13 -Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Perinçek kara­rının önemi nedir? 4 T’ye karşı, tek T başarılı olabilir mi?, Soru 14 -Ermeni bestecilerimiz, barışmanın ilhamı ve öncüsü olabi­lir mi?, Soru 15 -2015 yılının önemi nedir?… Bu yıla nasıl hazırlanmalı?…

– Sizi, Hrant Dink ve Artin Penik´e adadığınız bu kitabı yazmaya iki halk arasındaki hangi bağlantılar yöneltti? Ve çalışmanız Dink ile Penik´in düşleriyle en çok hangi düzlemlerde buluştu?

Artin Penik… Ve Hrant Dink… İkisi de «Benim Ermeni”mdir… İkisi de barış şehididir… İkisi de inanılmaz ölçüde güçlü barış anıtlarıdır… Kitabımı bu iki fedakar insana, Anadolu yurttaşına ithaf ettim.

Kimdir Artin Penik?

Artin Penik, Ermeni asıllı Türk vatandaşıdır. Asala´nın eylemle­rini protesto etmek için Taksim Meydanı´nda kendini yaka­rak intihar etmiştir.

ASALA´nın 7 Ağustos 1982 günü Esenboğa Havaalanı´nda dü­zenlediği saldırı sonucu 8 kişi ölmüş, 72 kişi yaralanmıştır. Bu sal­dırı sonrasında, ASALA´nın eylemlerine tepki olarak Artin Penik, 10 Ağustos 1982 günü Taksim Meydanı´nda üzerine benzin dök­müş ve elindeki çakmakla kendini tutuşturarak yakmıştır. Penik bu olaydan hemen sonra hastaneye kaldırıldı. 2 saat süren bir ameli­yatta bütün derileri ayıklandı ve -1 derecelik suda yıkandı. Fakat bütün müdahalelere rağmen, hastanede 5 gün yattıktan sonra öldü. Artin Penik, ağır yanıklarla kurtarıldığı bu girişimi, Asala´nın eylemlerine tepki olarak kendi başına planladığını söylemiş­tir.

Penik, tedavi altına alınmasına rağmen kurtarılamayarak 15 Ağustos 1982 tarihinde ölmüştür. Artin Penik ağır yaralı iken hastanede güçlükle konuşarak televiz­yonculara özetle şunları söyledi:

1- Ermeni terörünün saldırıları Emperyalistlerin işidir.

2- Ermenilere yazık etmek istiyorlar

3- Türkiye’yi kötülemek istiyorlar

4- Harp kışkırtıcılığı yapıyorlar.

5- İntihara bir saniyede karar verdim. Gözümü kırpmadım. Türklerle Ermenilerin kardeşliği için kendimi feda ettim.

Şehit Artin Penik’in, şehit Hrant Dink ile buluştuğunu ve birleş­tiğini biliyorum; kim ne derse desin bu Ermeni – Türk kardeş­liği gerçeğini yüreğimizden kimse silemez.

Kimdir Hrant Dink?…

Hrant Dink, daima «Türkiye Ermenisi olmaktan gurur duyuyo­rum” dedi. Bunun altını ısrarla çizdi. O bizim evladımızdı. Diasporanın soykırım iddialarına karşı, yurttaşı olduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türklerin hassasiyetini anladığı için anlayışlı bir barış söylemi geliştirmiştir, bunu da ısrarla savunmuştur.

19 Ocak 2007’de Şişli Halaskargazi Caddesi üzerindeki Agos Ga­zetesi‘nin çıkışında, 14.54’de yakın mesafeden yapılan 3 el silah atışıyla öldürünce içimiz yandı. O acımız hiç dinmeyecek…

– Temel amacınız barışmak, barış. Bu, net. Sormamak düşünülemez; sizce nasıl olacak bu? Ermeni dünyasını Türkiye´den istediği 4T! … Yani açılımıyla «Terör, Tanıma, Tazminat, Toprak!”… Siz kitabınızda, «1915 olayının suçlusu, nüfus kağıdını taşıdığım Türkiye Cumhuriyeti değildir. (…) Ermeni Soykırımı´nı inkar etmiyorum, ret ediyorum; eğer benimle ve TC ile ilintili sunuluyorsa…” diyorsunuz, bu ediminizden hareketle, bu dört T´yi nasıl yorumluyor ve açımlıyorsunuz çalışmanızda?

2015, iki halk için de önemli bir tarih.

1915’in 100. Yıldönümü.

Yeni düşmanlıkların mı?

Yoksa, ebedi barışın mı yolu açılacak?

Barışma / Barış yolu için araştırdım, düşündüm ve yazdım. Emperyalizm, terörizm, karşılıklı tarihi düşmanlıklar, Ermeni ve Türk şovenizmleri, hele dini ayrılıklar, ezeli Ermeni – Türk karşıtlı­ğından beslenen sapkın çıkarlar, bölge üzerindeki farklı yayılma istekleri…

Bütün bunları şimdilik bir kenara çekiyorum.

İki halkı baş başa bırakıyorum..

Hangi kara kedi var aralarında?

Sorun şu;

Ermeni Dünyası, Türkiye’den 4T (Terör, Tanıma, Tazminat, Top­rak) istiyor.

Terör dalgasının şimdilik geçtiğini, geride kaldığını varsaya­lım.

Bu durumda önümüzde ÜÇ YOL vardır:

1- Ermeni Dünyası ile Türk Dünyası’nın yıllarca, yüzyıl-larca sü­recek bir zıtlaşma, tartışma, kapışma yolu… Bu yolu elimle itiyo­rum…

2- Bu zıtlaşmanın günün birinde yeniden teröre, giderek savaş­lara yol açması… Şiddetle red ediyorum… Kim kazanırsa kazansın iki halka da yazık olur…

3- Uzlaşma / barışma / barış yolu… (En zor yol)

Üçüncü yol, uzlama yolu için yolumuza devam ediyoruz. Bu yol boyunca gerçeklerden sapmadan bize katkısı olacak kim varsa başımızın tacıdır.

İkinci T üzerinde duralım önce…

Yani, Ermeni Soykırımı’nı Tanıma konusundan işe başlaya­lım.

İlk sözüm şu; Ben 1915 Techiri’ni, Büyük Felaket’ini veya soy-kırı­mını tanıyorum. Ama bir Arjantinli veya İsviçreli gibi tanıyo­rum. Yani dünya halklarının örselenmiş bir halka karşı duy­duğu acıma ve saygı duygusunun aynısını duyuyorum. Ama hiç­bir suçluluk duygusu da duymuyorum, tıpkı Arjantinli veya İsviç­reli gibi…

Çünkü 1915 olayının suçlusu, nüfus kağıdını taşıdığım Tür­kiye Cumhuriyeti değildir.. Bu suç, Osmanlı İmparatorluğu’nun Alman Genel Kurmayı projesi doğrultusunda uyguladığı bir suç­tur. Ben Osmanlı Devleti değilim. Osmanlı Devleti yıkılırken için­den 17 yeni ulus-devlet fışkırdı, ben onlardan yalnızca biriyim. Osmanlı mirasını Lozan’da, Atatürk’ün söylev ve demeçlerinde, uyguladığım modern çağdaş devrim sıçramalarında ret etmişim. Osmanlı’nın yayılmacı siyasetlerini, hanedanını, satılmış aristokrasi­sini, hilafetini, gerici geleneklerini ve kurumlarını, he­men her şeyini, yazısını, kılık kiyafetini, hukukunu, adedini, hep­sini çöpe atmışım (kim Osmanlı’nın devamıyım diyorsa hayal görü­yor, ya da akıllı bir paranoya içindedir; günümüzde TC’nin Mısır, Irak, Suriye’de çökmüş politikaları Neo – Osmanlıcılığın perişan biçimde yerlerde sürüklendiğini ispatlıyor). Bu yüzden kişisel olarak Ermeni Soykırımı tanıyorum. Efendim, soykırımı bir devlet değil, Türk milleti yaptı denirse bu iddianın da alnını karışlıyo­rum, çünkü aynı olaylarda inanılmaz sayıda Türk milleti mensubu da Ermeni örgütleri tarafından (Ermeni milleti tarafın­dan değil) öldürüldü. Ben, benim çocuklarım, benim torunlarım, torunlarımın torunları bu suçla hiçbir şekilde alakalı değildir! Er­meni Soykırımı’nı inkar etmiyorum, ret ediyorum; eğer benimle ve TC ile ilintili sunuluyorsa… Üstelik Ermeni Soykırımı, eğer varsa kınıyorum, soykırım olarak tanıyorum.

Gelelim üçüncü T konusuna… Tazminata…

İşlemediğim bir suç için tek kuruş tazminat ödemem.

Zafen fakir bir milletim..

Anam ağlıyor işsizlik, açlık ve eziyetten.

Ama üçüncü T’yi, dördüncü T parantezi içine taşıyabiliriz.

Yani Toprak konusuna…

Türkiye, Ermenilere toprak mı verecek yani?

Neden olmasın?

Ağrı Dağı’ndan (Ararat) işe koyulalım…

Bu dağ, Ermeniler için kutsal mı?… Ermenistan bayrağında Ağrı Dağı sembolize mi edilmiş?… Ermenistan Anayasasında kaybe­dilmiş topraklar geri alınacak denilirken, başta Ağrı Dağı mı kastediliyor?

Hay hay…

Ağrı Dağı’ndan işe başlayalım.

Ağrı Dağımız, İsviçre Alpleri’nin dağcılık açısından en cazip dağı olan 4478 rakımlı Matterhorn Kayak Cenneti’nin dibinde kurulan turistik Zermatt Kasabası gibi bir uluslararası barış merkezine sahip olamaz mı?… Haydi gelin didişmeyelim, barış yapalım.

Ağrı Dağı’nı ortaklaşa bir barış ve ekonomi bölgesi haline getire­lim. Yarı yarıya… Ermenistan’a bakan tarafı Ermeniler için manevi açıdan kazanılmış, Türkiye’ye bakan tarafı Türkler açısın­dan ekonomik olarak kazanılmış birer dağ parçası olsun. Tekrar ediyorum… Yarı yarıya… Toprak işgali ve sınır değiştirilmesi yok. O dağa kondurulacak muazzam bir otel, termal, kayak, eğlence, dinlence tesisinin işletmesi ortak, kazancı yarı yarıya paylaşılacak. Dağın Ermenistan tarafından Ermeniler, bu tesise ellerini kollarını sallaya sallaya sanki kendi topraklarıymış gibi gelecekler, çevre­sinde piknik yapacaklar, alışveriş yapacaklar, turistik tesis kuracak­lar, öte tarafından ise TC vatandaşları… Yol trafik tabela­ları Ermenice-Türkçe yazılabilir. Yol boyunca benzin istasyonlarını Ermeni vatandaşlar çalıştırabilir. Bu muazzam uluslararası tesisi ABD, Fransa, Dünya Bankası, IMF, uluslararası finans kuruluşları finanse edecek. Koordinasyon, Ermeni diasporasının aklı başında komitelerine verilebilir. Ermenistan ve Türkiye bu ekonomik girişi­min garantör ülkeleri olurlar. Birleşmiş Milletler (BM) sembo­lik olarak Barış Gücünü bu dağın korunması için tahsis edebilir. Uluslararası Hukuk, tüm fotoğrafı kayıt altına alır ve değişmez hükümlerle karara bağlar; Türkiye bunu onaylar, Ermenistan bunu onaylar, BM bunu onaylar, ABD onaylar, NATO onaylar, Rusya Federasyonu onaylar.

Böylece üçüncü T, dördüncü T’nin içinde yoluna devam etmiş olur. Yani Ermenistan sanki manevi açıdan toprak kazanmış gibi olur, cebine para girer, Türkiye bu barış girişimine öncü olduğu için diplomatik olarak yıldızı parlar, tesisin getirisinden TC de kazanır. İki halk ve iki devlet birbirine yaklaşır, kucaklaşır, öpüşür.

Türkiye Ermenileri’ne bu yolda büyük görev düşer. Ermeni Dias­porasının ikna edilmesinde öncü oldukları için TC’nin en mute­ber gayrimüslim azınlıklarından biri olarak tarihe geçerler. Her türlü istekleri, vakıf sorunları, cemaat sıkıntıları halledilir. Evlatları Hrant Dink için her türlü onurlandırma, anma, değer-lendi­rilme TC devleti tarafından gerçekleştirilir (Dink Sui­kastı suçlularının en ucuna kadar gidilip cezalandırılmalarından sonra)

Acı ve gözyaşı unutulur.

Türkiye ve Ermenistan, bundan sonra yeni ortak ekonomik giri­şimler için yeni projelerde bir araya gelmeye başlarlar.

Türkiye – Ermenistan sınırı sonsuza kadar açılır.

Ben ne siyasi bir kişiyim, ne diplomatım, ne de Ermeni – Türk ça­tışmasından beslenen bir uluslararası profilim. Yalnızca bir bire­yim. Aklıma barış / barışma için bundan başka anlamlı yol gel­medi.. Ya sonsuza kadar didişeceğiz, ya da bu sorunu «Gordiyom” Düğümü gibi çözeceğiz. Bunun uluslararası hukuki boyutu ne olur, onu da bu ülkede hukuktan emek yiyen binlerce akademis­yen hukukçu çözsün.

Peki, Ermenistan – Azerbaycan Sorunu ne olur?

Böyle bir girişim, bu ikinci dev sorunun çözümü için de belki bir ışık olur…

Yani bu kez Karabağ için aynı formül gündeme gelebilir. Kara­bağ ortadan ikiye ayrılır, yarısı Ermenistan’a yarısı Azerbay­can’a, tam ortasına muhteşem ortak turistik tesisler yapılabilir ve ortak işletilir. Hem Ermeniler hem Azeriler savaşmadan toprak kazanmış ama aynı zamanda kardeşçe bölüşmüş olurlar. (İlerde Filistin devleti resmen kurulunca Kudüs te bölünmeyecek mi?… Yahudi ve Arap diye… Bölüşmekten başka çare yok mu?… Yok.)

Frenkler böyle çözümlere Win-Win (Kazan – Kazan) diyorlar, o şeytani zekalarıyla… Pek de haksız değiller…

Tekrar ediyorum.

Ermeni Soykırımı’nı kabul ediyorum.

Ancak Türkiye’nin veya Türklerin sorumlu olduğunu inkar de­ğil, ret ediyorum. (Çünkü inkar, yapılmış bir şeyi kabul etmemektir!)

Suçlu ben değilim.

Tazminat – mazminat yok.

Ortak ekonomik yatırım var.

Ağrı Dağı sembolik olarak ikiye bölünüyor. Manevi açıdan…

Kazanç ise bölüşülecek.

Samimi ve naif amacımdan başka amacı yoktur.

Eğer vakit geçirmeden iki halk olarak kollarımızı sıvayamaz isek bu gidişin sonu yine savaştır, yine katliamlardır, yine boğazlaş­malardır… Emperyalizme teslim olmaktır.

İki halk bunlara layık mı?…

Ağrı Dağı’nı ortak bir ekonomik fayda alanı haline getirelim der­ken, bizi naif (çocuksu) veya avanak hatta vatan haini olarak göreceklerin bulunacağına inanıyoruz… Ermenilere toprak verdin diye (hayatımız boyunca vatanımız için karşılıksız çaba harcamış olsak bile) vatan haini olarak ilan edileceğimizi de biliyoruz.

Ama savaş olacağına…

Sürekli kavga olacağına…

Çocuklarımız birbirine yüzyıllarca kin duyacağına…

Ortak ekonomik getiri çevresinde buluşmak daha insancı ve ger­çekçi değil midir?

Tanrı da böyle istemez mi acaba?…

– İncelemelerinize göre Ermeni Tehciri´nin gerçek sorumlusu kimler? Emperyalist dünyanın «süper”lerinin günümüzde de süregelen dahlini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yahudi Soykırımı’nı Alman milleti mi, yoksa şimdiki Alman Devleti’mi yaptı?… Hiçbiri değil!… Yahudi Soykırımı’nı geçmişte kalan Nazi yönetimi yaptı. Cezaları da Nürnberg Mahkemeleri’nde ve dünya vicdanında verildi. Kimse şimdiki Alman milletini ve devletini suçlamayı aklından geçirmez.

1915 Ermeni Tehciri’ni (veya soykırımını), aktüel ana suçlu olarak Osmanlı Devleti, aktüel yan suçlu olarak İttihat ve Terakki Partisi azılı yöneticileri gerçekleştirmiştir, Kürt aşiretleri bu kıyımda alanda görev almışlardır. Ancak temel suçlu Osmanlı’nın savaş patronu ve Osmanlı’yı provokasyon sonucu savaşa sokan Alman Devleti ve Alman Genel Kurmayı’dır. Çanakkale Savaşları’nın da, Ermeni Tehciri’nin de ana planlayıcıları onlardır. Bunu görmemek için kör olmak gerek. Şimdiki Türkiye’nin ve biz Türkiye halkının bu suçta hiçbir günahı yoktur.

Osmanlı yıkılınca içinde 17 devlet çıktı. Biz onlardan biriyiz ve Osmanlı’dan bambaşka bir ulusuz. Birileri tersini söylese de…

– Masumu, masum olmayanı nasıl ayırıyor, aynı kefeye koymuyor çalışma?

Birinci Dünya Savaşı’nda Türk ordularını arkadan vuran Ermeni­lerin, Rus yanlısı Kafkasya Ermenileri olduğunu biliyoruz. Türkiye Ermenilerinin, hele İstanbul Ermenilerinin baskın ana çoğunluğu masumdur. Onların, yüzyıllarca Türk komşuları ile kardeşçe, iç içe yaşadığını, hala da aynı sevgi ve saygıda bulundukla­rını biliyoruz. Biz, birçok Osmanlı Padişahının anasının, örneğin Abdülhamit’in anasının (Virjin = Tirimüjgan Sultan) Er­meni kadim milletinden olduğunu biliyoruz. Os­manlı’nın en yüce değerlerinden birinin, «Milleti Sadıka” (Sadık millet) olan Ermeni kardeşlerimiz olduğunu biliyoruz. Osmanlı Ermeni Bakanlarını ve devlet adamlarını burada saymaya kalksak sayfalar yetmez, keza bestekarlarının ve sanatçılarının.. Hepsi bu vatanın çocuklarıydılar.

Bu kardeşliği bozanlar, Emperyalistlerdir; kahrolsunlar, kahrol­sunlar!…

– Bir diğer can alıcı soru/sorunsal malum; sizinde vurguladığınız gibi, «1915’in 100. Yıldönümü yeni düşmanlıkların mı, yoksa ebedi barışın yolunu mu açacak?”… 2015, en çok hangi çatışmanın kızışacağı bir o dönem olacak sizce?

Daha birkaç ay önceki haberi okurken içimiz ürpermiyor mu? TÜRKİYE’DEN RESMEN 6 VİLAYET İSTEDİLER … Tarih 31 Ekim 2014 … Ermeni Taşnak Partisi (Ermenistan Devrimci Federasyonu), sözde Ermeni Soykırımı’nın 100. yıldönümünün arifesinde ABD’nin Montebello şehrinde yaptıkları toplantıda Türkiye’den toprak talebinde bulundu. Parti, geçmişten bugüne gelen problemle­rin Van, Bitlis, Erzurum, Trabzon, Kars ve Ardahan’ın Ermenistan’ın yeniden yapılandırılması sürecinde Ermenistan’a verilmesiyle çözülebileceğini belirtti. Taşnak Partisi’nin Batı Ame­rika Bürosu, 49. Bölgesel Kongre’de, kendi taleplerine dair organizas­yon şemasını tanımlayan beyanı oybirliğiyle kabul etti.

Yayımlanan beyanda şu ifadelere yer verildi: «Ermeni Ulusu’nun bölgesel mülki haklarının iadesi, Birleşik Devletler Başkanı Woodrow Wilson’ın 22 Kasım 1920’de aldığı nihai ve bağla­yıcı Tahkim Kararına dayanarak uluslararası sınırların yeni­den çizilmesini; Ermenistan Cumhuriyeti’nin Van, Bitlis, Erzurum ve Trabzon illeri ve bölgeleri ile yeniden birleşmesi ve bu şekilde Karadeniz’e kısıtlanmadan erişimi sağlayabilmesini, bunun yanında İlk(Birinci) Bağımsız Ermenistan Cumhuriyeti’nin sınırları içinde yer alan Kars ve Ardahan illerinin de, Ararat (Ağrı) Dağı’nın ve çevresindeki bölgelerin de iade edilmesini içermekte­dir.”

«Ermeni Ulusu”nun yeniden yapılandırılmasının Nahçıvan’ı da içerdiğini belirttikleri beyanda, Türkiye Cumhuriyeti’nin sözde Ermeni Soykırımı’nı «tam ve eksiksiz kabul etmesine ve sonuçla­rını ulusal eğitim sisteminin bir parçası” olarak benimsemesi tale­bine de yer verildi. Kürt milliyetçi Partisi BDP’nin (PKK) de desteklen­diği ifade edildi.

Taşnak şunu demek istiyor:

Altı vilayetimiz, Ağrı Dağı ile birlikte, topraklarının üzerin­deki tüm değerleri ve insanlarıyla birlikte Ermenistan’a verile­cek. Böylece Bay Wilson’un emperyalist ilkeleri gerçekleşmiş olacak. Soykırım yaptığımızı kabul edeceğiz ve bunu Milli Eğitim ders proğramlarında işleyeceğiz.

Ermenistan, Nahçıvan özerk bölgesini de yutacak… Bu arada, orada bir yerlerde «Bağımsız Kürdistan” da kurul­muş olacaktır. Bu bakımdan PKK’nın legal örgütü olan BDP (veya HDP = KCK) ile tam bir işbirliği ve kader birliği yapılacaktır. Taşnak açıklamasından çıkan net mesajlar bunlar… Bunlar barış şartları değil tam tersine savaş şartlarıdır…

Bizde bizim yapmamız gerekenleri yazalım.

1- Benim Ermeni’min her türlü derdi, isteği, sorunu halledilmeli, kadim Ermeni Cemaatı sürekli onurlandırılmalıdır. Bu kapsam içinde böyle bir yılda eski arkadaşım Etyen Mahçupyan’ın TC Başbakan Başdanışmanı olmasını artık aynı görüşlerde olmasak ta son derece anlamlı ve faydalı buluyorum. Keşke bir Ermeni Bakanımız da olsa.

2- Ermenistan Ermenisi ile her türlü sıcak ilişki kurulmalıdır. Sınır kapısının açılması, protokol paketlerinin onayı, ekonomik işbirliği, hemen gerçekleşmelidir. Ancak Ermenistan toprak ilhakı hülyalarından vazgeçtiğini apaçık ispatlamalıdır.

3- Diaspora Ermenisi ile her türlü uygar tartışma ve görüşmelere hemen başlanmalıdır. Bunlar barış yolunun kilometreleridir.

4- Sorunu tarihçilere bırakalım fantezisinden hiçbir sonuç çıkmaz. Sen yaptın, ben yapmadım didişmesi çıkar. Derhal olaya insani, diplomatik, ekonomik ve kültürel açıdan bakmaya geçilmelidir.

5- Azerbaycan asla küstürülmemelidir. Ortak hareket zeminleri cesurca araştırılmalıdır. İki küs komşu devleti barıştıramayan koca (!) Türkiye, kendi kaderine mi küssün yani?… Alnında hep soykırım suçunun damgasını mı taşısın?…

6- Türkiye, Ermenistan ve Azerbaycan, Doğu Anadolu-Kafkasya jeopolitiğinde birbirine eklemlenmiş «üçlü bir barış kilidi” oluşturmalıdır. Türklere, Ermenilere ve Azerilere bu yakışır. Yakışmayan karşılıklı kan dökmektir…

Kanımca 2015 dönemi, aradaki tarihi sorunların barış yönünde yatıştığı değil, ne yazık ki kızıştığı bir yıl olacaktır… Ne yazık ki…

Bunları da sevebilirsiniz