Tarihin En Vahşi Terör Örgütü

IŞİD denen terörist grubun tarihte bir örneği var mı diye şöyle bir tarih sayfalarını karıştırdım. Benzeri neredeyse yok. Daha önce Odatv’de yazdığım Spartacus örneği ise sadece taktik açısından benziyor. Henüz IŞİD’in amacı bilinmiyor, bu yüzden Spartacus’un «yerleşik olmama” taktiğini uygulamaları dışında hangi hedefe doğru yürüdüğünü bilemiyoruz. Ancak, amacın bir Kürt devleti kurmak olmadığı da ortada. Bu da Ortadoğu’daki tüm dengeleri altüst ediyor. Dünya nefesini tutmuş, IŞİD’in ne yapmak istediğine kafa patlatıyor.

Tarihte bu tür eylemler hep mevcut bir düzene karşı yapılmış. Ama bakıyorsunuz IŞİD’in herhangi bir mevcut düzenle kavgası yok. Rojova’daki Ayn El Arab (Kobane)’ye yaptığı amansız saldırı, kendini kanton ilan etmiş bir bölgeye harekat, bir devlete ya da ulusa değil.

IŞİD’in silah ve cephaneyi nereden temin ettiği sorgulanmıyor. Bilinen tek şey, dize getirdikleri Irak ordusundan aldıkları şeklinde, ama inandırıcı değil. Neredeyse 20 gündür durmaksızın mühimmat harcıyorlar ve bitecekmiş gibi de görünmüyor.

Bir çeşit «Lawrance of Arabia” yaşıyoruz, dejavü yani.

TARİHTE ÖRNEĞİ VAR MI?

Bir olay var tarihte. M.Ö. 560 yılında geçiyor. Tarihin de ilk darbesi olarak kayıtlara girmiş.

IŞİD vahşetine benzer bir vahşet uygulanıyor o dönemde. Tıpkı Kobane gibi bir kuşatma ve ardından gelen büyük vahşet.

O sıralarda Atina çok karışık. Pzistrat adında bir diktatör heveslisi, bir maceracı, bir acımasız, mevcut düzene ardı ardına üç kez darbe girişiminde bulunuyor, ama başarılı olamıyor.

Başarısızlığı Atina ve çevresinin, örneğin Milet’in karışmasını egellemiyor. Efesli Heraklitos kitabının bir bölümünde o dönemdeki bir olayı şöyle anlatıyor, ki IŞİD ile bağlantı kurmak mümkün:

«Milet kentinde iki grup çarpıştı (şimdiki IŞİD ile PYG gibi). Önce biri galip geldi ve ötekini kentten dışarı püskürttü. Kentin yeni sahipleri sivil halkı, kadınları ve çocukları ahırlara doldurdular ve vahşi öküz sürülerinin altında ezilmelerini keyifle izlediler. Sonra kenti terk ettiler. Daha önce kenti terk edenler yeniden kaybettikleri sokaklara kavuşunca, bu kez kendilerini yenen grubun geride bıraktığı sivil halkı kılıçtan geçirdiler. Çocukları ve kadınları topladılar, zifte buladıktan sonra diri diri yaktılar.”

Evet, IŞİD gibi «kafa kesmek” yok belki, ama daha da vahşi bir yöntem diri diri yakmak. Üstelik çocukları. Bir ara Cezayir’de radikal dinciler benzer vahşeti uyguluyorlardı, şöyle ki, küçük çocukları ayaklarından tutup, başlarını hızla duvara vuruyor ve öyle öldürüyorlardı. Neden böyle yaptıkları sorulduğunda, «bu ölümün acısız bir ölüm” olduğunu iddia ediyorlardı.

IŞİD’İN AMACI NE?

IŞİD’in amacı her neyse, bunu dünyayı vahşetle korkutarak yerine getirmeye çalışıyor, ki bugüne kadarki tüm terör örgütlerinin uygulamasından farklı bir yöntem. Daha önce benzer vahşet Ruanda’da Tutsi ve Hutu kabileleri arasında çıkan iç savaşta görülmüştü. Orada taraflardan bazıları düşman gördüklerini işkence ile öldürmeyi adet edinmişlerdi. Hatta işkence yapmaktan yorulan bir Tutsi’nin uykusu gelip de yatacağı zaman, işkence yaptığı düşmanının aşil tendonlarını keserek, kaçmasını engellediği bile tarihe not düşmüştü.

Vahşet insanın kanını donduruyor ve korkutuyor. IŞİD bu yöntemi kullanıyor. Kafa kesip bunu internet ortamında yayına sokuyor ve tüm dünyanın ilgisini ve nefretini üzerine çekiyor. Bu bir anlamda bir savaş avantajı da yaratıyor elbette. Her biri ölümü göze almış, birer canlı bomba gibi savaşa yürüyen böyle bir güruh, elbette karşı tarafta panik yaratıyor.

PYG ölümüne savaşıyor. Ağır silahları yok, bu da IŞİD karşısında direnme gücünü çok zayıflatıyor. Tek şansları sokak savaşları, ama onda da IŞİD’in avantajı daha fazla, zira karşısındaki «düşman” bir android gibi davranıyor ve gerekirse kurşun yemek pahasına rakibinin üzerine yürüyor. Bu da dehşeti daha da artırıyor.

İddiam şu: IŞİD bölgede tam bir mıntıka temizliği yapıyor. Dört cephede birden terör estiriyor ve Irak’ın kuzeyinde biraz geri adım atmış olsa da, bir yandan Lübnan’ı da taciz ediyor. Böylesine büyük bir gücün nasıl oluştuğu, ne zaman oluştuğu gerçekten büyük bir muamma. Irak ordusundan aldığı ağır silahları kullandığı belirtiliyor, ama mühimmat sanki bitmeyecekmiş gibi. Öylesine bol keseden harcıyorlar. Bölgede on, yirmi hatta otuz yıl kalacağı söyleniyor, ama nasıl? Bir yerden mühimmat temin etmek zorunda. O zaman arkasında kim var, ortaya çıkacaktır. Bunu da göze alamazlar.

IŞİD, görevini tamamladığı andan itibaren, adı Kürdistan olmayan bir devlet oluşumuna gidecek (belki de gerçekten İslam Devleti) ve kukuletalarını, kar maskelerini çıkararak normal düzene geçecekler. Değil otuz yıl, birkaç yıl bile sürdürülebilecek bir vahşet değil bu. Eşyanın tabiatına aykırı. Evet, giderek kalabalıklaşıyor IŞİD ve taraftarları artıyor, ama yalnızca insan gücüyle yürütülebilecek bir vahşet olamaz. Bütün Irak ve Suriye’nin kuzeyi talan edilse de, bu bir yıllık bir ihtiyacı bile karşılamaz. Son gelen haberlere göre ise Bağdat ve onun güneyine doğru ilerleme hazırlığı içinde IŞİD. Büyük olasılıkla Basra Körfezi’nden denize açılmak isteyecekler, ki bu gerçekten bütün bir Ortadoğu haritasının değişmesi anlamına gelecektir. Şurası da unutulmamalı: Kobani için on günü aşkındır yoğun saldırı düzenleyen IŞİD’in, Bağdat’ta daha da zorlanacağı. Üstelik koalisyon güçleri daha sık hava saldırısına başlayacaktır. IŞİD’in eksik olan tarafı ise hava kontrolünün bulunmaması.

Koalisyon güçleri, özellikle de ABD IŞİD’e havadan müdahale ediyor, ama ABD Genel Kurmay Başkanı’nın açıkladığı gibi, başarı oranları sadece yüzde 10. Yani, açıkça bir başarısızlık var. Bunun üzerine ABD taktik değiştiriyor ve Kobane’deki PYG güçlerine silah ve mühimmat yardımı yapmaya karar veriyor. IŞİD’in gidişi, bölgede bir İslam Devleti kurmak. Biraz daha güçlenirlese, bunu yapmamaları işten bile değil.

Ama bu işte büyük çelişti ortaya çıkıveriyor: ABD’nin asıl hedefi, artık devlet kurmalarından büyük oranda umudunu kestiği Kürtler yerine, bölgede tıpkı Suudi Arabistan veya Birleşik Arap Emirlikleri gibi başında astığı astık, kestiği kestik bir «emir”in olcağı, İslam Devleti daha da işine gelecekmiş gibi. Bu planın tek aksayan ve ABD’yi korkutan yönü, IŞİD’in bir devlet haline gelmesinden sonra kontrolden iyice çıkacağı. ABD bunun olmayacağını garanti edemiyor.

TÜRKİYE’NİN KONUMU

Türkiye tam bir ateş çemberinin içine düşmüş durumda. PYG güçlerine insani destek vermeli, ama bir anlamda bu yıllardır Türkiye’in başına bela olan PKK terörünü zımnen desteklemek oluyor. Destek vermese, bu kez «insan bir suç” işlemiş oluyor. Abdullah Öcalan’ın, «Kobani düşerse açılım biter,” tehditi Demokles’in kılıcı gibi hükumetin tepesinde sallanıyor. Neredeyse 1980 darbesinden sonra ilk kez Olağanüstü Hal ve sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Bu, Türkiye’nin daha da sıkıştığı anlamını taşıyor. Kobani’deki katliamı durdurması için Türkiye’nin müdahale etmesini isteyen Kürt gruplar tam anlamıyla ayaklanmadalar ve her tarafı yakıp yıkıyorlar. Bu eylemlerin aslında Kobani’ye hiçbir yararı yok, bunu da biliyorlar, ama Türkiye’yi müdahaleye zorluyorlar. Oysa Selahattin Demirtaş ne demişti: «Türkiye’nin Kobani’ye askeri bir müdahale yapmasına taraftar değiliz.” Zira, Türkiye Kobani’ye girerse, yine «açılım” suya düşecek. BDP-HDP’nin «Türkiye bir koridor oluştursun, ağır silahlar ve mühimmatı Kobani’ye ulaştırsın” isteği de hükumet tarafından ciddiye alınmadı. Oradan Türkiye’ye gelecek olan PYG militanları ve sivil halk için kapıların açık olduğunu belirtmekle yetindi.

Ardından da KCK´nın zorlamasıyla, HDP, “Kobani için sokaklara inin,” talimatı verdi ve bize verilen kadarıyla 36 insanımız öldü. Yapılan büyük hataydı ve Selahattin Demirtaş kan ter içinde kendilerini savunmaya çalıştı. Kimse de inanmadı elbette. Ardından Abdullah Öcalan devreye girdi ve kendine bağlı gruplara “itidal” çağrısında bulundu. Kalkışma böylece sona erebildi ancak.

Bunlar yeterli değil elbette. PKK yurt içinde kalkışmalarla Türkiye’yi Kobani’ye zorluyor, Türkiye insani yardım veya kapıları açmak dışında bir müdahaleye sıcak bakmıyor. Göründüğü kadarıyla Türkiye sonunda bir şekilde koalisyon güçlerini bu topraklara çağıracak ve güvenli bölge ve uçuşa yasak kurallarını bir süreliğine göz ardı edecek. Daha fazla direnmesi zor görünüyor.

Yaşayıp göreceğiz.

Bunları da sevebilirsiniz