Kaynak:http://www.counterpunch.org/2014/01/17/a-new-chapter-in-u-interventionism/
Yazar: Chris Gilbert
Makalenin Özgün Başlığı: A New Chapter in U.S. Interventionism
Çeviren: Günnur Ege Bilgin-Boğaziçi Çeviri Merkezi
Washington Post’ta son zamanlarda çıkan bir makale; zemini Kolombiya hükümeti tarafından hazırlanan karşı-isyan taktikleri ve ABD’nin anti-gerilla operasyonlarını yönetip kontrol etmesine olanak sağlayan danışmanlık rolüyle ilgili bazı -kayda değer derecede kesinlik içeren- önemli ve korkutucu gerçekleri gözler önüne seriyor. Bu makalenin bir diğer özelliği ise eleştirel olmamasına ve zafer gösterisi yapar bir edaya sahip olmasına rağmen iki ülke arasındaki ilişkinin kolonisel bir niteliğe sahip olduğunu abartı korkusuna kapılmadan belirtebilmesi. Post’un makalesinin merkezinde Amerikan uyduları tarafından yönlendirilen akıllı bombaların Kolombiya’daki ayaklanma karşıtı operasyonların karakterini değiştirdiği iddia ediliyor. Amerikan hükümetinden tedarik edilen bu silahlar bugüne kadar en az yirmi dört FARC (Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri – Halk Ordusu) liderinin öldürülmesinde kullanılarak Kolombiya hükümetine yarım yüzyıldır süren bu halk ayaklanmasına karşı askeri bir avantaj sağladı. Makale ayrıca bu taktiklerin meşrulaştırılmasında kullanılan zayıf argümanları da sorguluyor. Makalede bir akıllı bomba saldırısının aşamaları şu şekilde tanımlanıyor: 500 pound (yaklaşık 227 kg) ağırlığında bir akıllı bombanın düşürülmesini izleyen alçaktan klasik bir zemin taraması ve sonrasında genellikle sadece etrafa saçılmış vücut parçalarını toplayan helikopterlerde konuşlandırılmış birlikler. Bu tanım ile bir arkadaşıma 2010 yılında FARC komutanı Mono Jojoy’un kampına yapılan saldırıdan sağ kurtulan bir direnişçi tarafından yapılan tanımla da çakışıyor. Tek önemli fark saldırıya uğrayan kişinin, saldırıyı sadece teknik detaylarıyla anlatmakla kalmayıp saldırının vahşetine ve insandışılığına da değinmesi.
Kamusal alanda bu durum etik açıdan tartışılsa da Amerika’nın bu ahlaksız politikasını kınamanın pek de anlamı yok gibi görünüyor. Gözü korkutulanlar sessizliğini korurken diğerleri alay edercesine kamusal alanı kontrol ediyor. Bugünkü durum, Amerikan emperyalizminin ilk döneminde Henry David Thoreau’nun yazar arkadaşları hakkında «Eğer samimiyetle yaşadılarsa bu ancak benden çok uzak bir ülkede olmuş olabilir.” dediği ancak bu sözlerine destek bulamayıp sembolik eylemler ve imalı yazılara sığındığı zamanları hatırlatıyor.
Peki neden gizli operasyonları açığa çıkaran bir makale, CIA ile yakın ilişkileri olan bir gazetede çıkıyor? Bu hikayenin halka açıklanması hiç de çocuk oyuncağı olarak görülmemeli. Çünkü Kolombiya askerinin Amerikan «danışmanları”nın hakimiyetinde olması ne kadar aşikar olsa da bunun resmi bir şekilde açıklanması hali hazırda eleştiri oklarının hedefinde bulunan Santos rejimi için oldukça zor bir durum oluşturuyor. Sanıyorum ki Amerika’daki zor koşullar Amerika için karşılık verme gücünü ispatlama -örneğin 2003’te FARC tarafından üç Amerikan askerinin alıkonulmasını cezalandırma- ve Ulusal Güvenlik Teşkilatının ajanlığının arkasında «iyi bir niyet” olduğunu gösterme zorunluluğu oluşturuyor ve bu durum bu bilginin sızdırılmasına sebep oluyor.
Ayrıca da Amerika’nın uzun zamandır «Vietnam Kompleksi”nin üstesinden gelme projesi var. Bu proje ABD’nin FARC gibi ayaklanma hareketlerini def edecek kapasitesi olduğunu göstermek anlamına geliyor ve aslında bu hiç de doğru değil. Amerika ve Kolombiya’nın bu işbirlikçi rejimi bazı aynı silahları kullanıyor (Puff gibi: Gatling silahlarıyla donatılmış bir DC3) ve bu rejim çoğunlukla Güneydoğu Asya’daki gibi hava kontrolüne dayanıyor. Ancak bazı problemler olduğu gibi durmakta: İç savaşta zafer kazanmaya giden yol temelde vatandaşların kalbini kazanmaktan geçiyor ve zaferin sürekliliği temelde politik olmasına bağlı.
Vietnamlı general Vo Nguyen Giap’ın 102 yaşındaki vefatının üzerinden çok da geçmiş değil. Giap hem Fransız hem de Amerikan kuvvetlerini mağlup etmişti ki bu her zaman hatırlanacaktır. Amerikan basınında yayımlanan Giap’ın ölüm ilanlarında onun «savaşı sorumsuzca uzatan” biri olarak yansıtılması da Amerikan bilincinde bu ikinci bozgunun yankılarının sürdüğünün kanıtıdır. Doğrusu Giap gerçekten de savaşı uzatmış ve böylece onu kazanmıştı! Giap’ın yaşam amacı devrimin zaferine olduğu kadar Vietnam’ın önemli bir ekonomik güç olarak yeniden yapılanmasına da tanıklık etmekti. Yine de daha ünlü olan devrim figürü, Ho Chi Minh, tıpkı Küba’da José Martí ve nice devrim liderleri gibi zaferden önce ölmüştü.
Bunların arasına FARC’ın iki yıl önce (yüksek teknolojili bombalarla olmasa da) öldürülen başkomutanı Alfonso Cano’yu da katmak gerekir. Onun cenazesine gitmiştim. Bogotá’da serin bir kasım günüydü, içimizden bir grup o öğleden sonrayı şehrin kuzeybatısında yeni yapılmış «El Paraiso” isimli bir kabristanda geçirdi. Ölü olmasına rağmen Cano devlet için çetin cevizdi. Hükümet öğrenci gruplarının cesedi hastaneden mezarlığa nakledilmesi sırasında ele geçirmesinden endişe ediyordu. Cenaze günü Cano’nun genellikle sağ kanada mensup ailesi cesedi kaçırdı ve böylece destekçileri törene katılamadı. Sonunda Alfonso Cano’ya ve onun ideallerine sadık olan bizler ardında onun bedeninin saklandığını bildiğimiz kapalı kapılar önünde doğaçlama bir tören düzenlemek zorunda kaldık. Gece yarısından sonra biz gittiğimizde, ailesi naaşı isimsiz bir mezara defnetti.
Cano için söylediğimiz sloganlardan biri şu şekildeydi: «Senin gölgenden korkuyorlar, senin hatırandan ve senden geriye kalanlardan”. Bir diğeri: «Savaşırken ölen, her birimizin içinde yaşamaya devam eder.” Bunlar Kolombiya komünist hareketine mal olmuş sloganlardır. Kolay bir orta sınıf hayatını bırakıp sosyal adalet için savaşmaya karar verip JUCO’da (Komünist Parti gençlik kolları) politik kariyerine başlamış insanların bağlılığını anlatır. Cenazeden bir zaman sonra Carlos Lozano’nun kitabını okurken Cano’nun son günleri hakkında bazı acımasız gerçekleri öğrenecektim. Hükümet FARC liderini bizzat kendi başlattığı barış süreci sırasında, Kolombiya’nın Cauca bölgesindeki uzun süreli bir kovalamadan sonra Suarez yakınlarında köşeye kıstırıp öldürmüştü.
Hangi hükümet bunun doğru bir hareket olduğunu düşünür? İster «sert oynamak” ister «gerçekçi olmak”; hangi tabir kullanılırsa kullanılsın, yine de bunun kökenini Amerika’nın artık etik anlamda hiçbir şeyle alakası kalmamış olan acımasız kimliğiyle bağdaştırmamak elde değil. Nazilerin kullandığı ve Hannah Arendt tarafından ifşa edilmiş olan bazı yuvarlak konuşmalar («son çözüm”, «konut değişimi”, «özel muamele”) Pax Americana ile paralellikler gösteriyor. Örneğin «terörle savaş” ya da «uyuşturucuyla savaş” genellikle sadece «insanlarla savaş” anlamına geliyor. Yine benzer şekilde, «başarısız ülke” Amerika’nın zayıflattığı ya da zayıflatmayı amaçladığı ülke demek oluyor. Diğer yanda «ulusal güvenlik” ve «vatan güvenliği” gibi kavramlar da ulusal askerileşmeye işaret ediyor.
Post’un bu makalesi, yazarın tartışmaya açık düşüncelerine rağmen, «işbirliği” tabirinin Latin Amerika ülkeleri için «boyun eğmek” anlamına geldiğinin de altını çiziyor. Hizaya getirmek anlamına gelen Nazi tabiri «Gleichschaltung” bugünün emperyalist düzeni için de rahatlıkla kullanılabilir. Bu uyum ve işbirliği olarak adlandırılan düzen ulusal sınırları da aşıp gazete, ordu, yargı sistemi gibi pek çok ögeyi de içine alıyor ve gittikçe daha da sıkılaşıyor. FARC üyesi Pablo Catatumbo tarafından son zamanlarda yazılan bir makalede, ABD ile işbirliği yapan Chiang Kai-Shek’in bile orduların komuta hakkından vazgeçmeyeceğini hatırlatıyor. Kolombiya hükümetinin son hamlesi bu oldu ve daha da şaşırtıcı olan ise bunu saklamaya dahi çalışmıyor olması.
Chris Gilbert, Universidad Bolivariana de Venezuela’da Politika bölümünde profesörlük yapıyor.