Cenevre Portalı: ABD Bölgesel Potikası için Yeni Bir Patika ?

İç ve dış politika cephelerindeki devasa zorluklar karşısında ABD, Suriye ile ilgili İkinci Cenevre Konferasını toplamayı kabul etmiş gözüküyor. Gözlemciler durumun neden böyle geliştiğini merak etti. Ana sebebin ağırlıkla ABD destekli bölgesel oyuncular tarafından yardım edilen ve kışkırtılan İslami teröristlere karşı ülkede kazanılan askeri başarılar sonucu Suriye yönetiminin güçlenen azmi olduğunu düşündüler. Analistler Suriye anlaşmazlığının çözüm yolunun ABD ve Rusya arasında Suriye kimyasal silahları üzerinde sağlanacak anlaşma ile belirlenebileceğini değerlendiriyorlar. Bu görüşe göre, ABD Suriye’ye karşı bir başarı kazandı ve bu durum iki büyük güç arasında birçok bölgesel konuyu içeren bir anlaşma ile sonuçlanacak ve ABD yanlısı bölgesel devletleri de istenen hizaya getirecektir. İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin sevimli görünme çabalarıyla İran ve ABD arasında izlenen uzlaşma hali ve Katar’daki politik değişiklikler bu görüşü desteklemektedir. Oysa ki, bu beklentiler ABD’nin emperyal projesinin yapısının ve birçok yenilgi karşısında ki büyük ekonomik ve askeri gücüne dayanan elastikiyetinin yanlış okunmasına dayanır. Medyada İkinci Cenevre Konferası’nın 23 Kasım 2013’de yapılacağı bilgisi dolaşsa da bunu gösteren bir belirti henüz yok. Gerçekte, ABD dış politika kurumları İkinci Cenevre Konferansı’nın zamanlaması ile ilgili fikir birliğine varmış değil ve Suriye’de herhangi bir ön koşul ileri sürmeden katılmaya hazır olsa bile konferansın toplanması için koşulların yeterince olgunlaşmadığını düşünüyor. Suudi Arabistan kendi adına konferansa katılmaya karşı çıkarken, Türkiye ve Katar katılımları ile ilgili karışık sinyaller verdi.

Netanyahu’nin Kerry ile yaptığı yedi saatlik Roma toplantısı, ABD’nin ilgi odağında İsrail’in çıkarlarının yer aldığının bir başka kanıtıdır. Türkiye, İsrail ve Suudi Arabistan şimdiye kadar öngörüldüğü üzere İkinci Cenevre Konferası’na ve İran-ABD uzlaşmasına karşıdır. Bu arada Suriye’deki El-Kaide bölgedeki devletler ve Batı açısından gerçek bir tehdit haline gelmiştir, işin aslı şudur ki Suudi Arabistan Suriye’ye savaşmak üzere terörist göndermekte ve onları bariz bir şekilde ABD ile ilgili enformasyon vererek desteklemektedir. Bu durum açıkça gösteriyor ki ; ABD eğer gerçekten isteseydi Suudi Arabistan ve komşu devletlere sert kısıtlamalar getirerek teröristlere verilen tüm desteği kesebilirdi.

ABD ne istiyor ? İnsan merak ediyor. Cevap: Bölgedeki gücünü yeniden kazanmak istiyor.

Stratejik hedefleri doğrultusunda, kaos yaratmayı başardığını, ülkeleri ve bu ülke halklarının sosyal dokularını tahrip ettiğini biliyor. Libya, Irak ve Suriye bu konudaki örnekler. İlaveten, Türkiye, Mısır, Tunus, Lübnan ve Ürdün’deki sosyal ve politik dengeler de ABD tarafından bozulmuş durumda. Tüm bu ‘’başarılar’’ İsrail’in menfaatlerine hizmet etmekte. Bu karışıma ABD’nin İran’a nükleer silahlar konusu ve yaptırımlarla uyguladığı baskı da eklenirse, ABD’nin uğradığı birçok bozguna (Afganistan, Irak, Somali, Mısır v.s) rağmen bölgedeki anti-emperyalist güçleri engellemek ve Rus etkisine kuvvetli bir karşı güç oluşturmak için gerekli zemini hazırladığı ortaya çıkmaktadır. Bölgenin çoğundaki eylemlerin emperyalizme ve İsrail menfaatlerine karşı harekete geçmiş olması da ilginç. Örneğin, Mısır’da Müslüman Kardeşlerin yenilgisine, Suriye rejiminin ve askeri başarılarının sürekliliğine, Tunus’da mevcut hükümetin ana unsurunu oluşturan Al-Nahda’ya karşı halkın hoşnutsuzluğuna tanıklık ettik. ABD’nin uyguladığı tüm ölümcül ve yıkıcı müdaheleye rağmen, bu gelişmeler bölgedeki Amerikan planlarını sekteye uğratmıştır.

En tedirgin edici gelişme, El-Kaide’nin istikara ve dolaylı olarak ülkenin çeşitlilik içeren sosyal dokusuna potansiyel bir tehdit olduğunun bir sır olmaktan çıktığı Türkiye’yi ilgilendirmektedir. Bölgedeki ülkelerin iç ve bölgesel istikrar adına stratejilerini yeniden gözden geçirmeleri akıllıca bir davranış olabilir. Sonuç olarak, ABD İsrail ile stratejik bağlarından feragat etmeyecektir ve bu duruma muhalefet edecekler uygun bir zamanda hareket halindeki bir trenin tekerleri altına atılacaktır.

Emperyalist entrikalar, bölgedeki halkların artan direnişleri dikkate alındığında , ancak bu kadar ileriye gidebilir. Böyle bir durumda, devletler ve halklar kendilerine şunu sormalılar ; hangi tarafta yer almalıyız ?

Bunları da sevebilirsiniz