Cumhuriyetin 90. kuruluş yıldönümünde neredeyiz?
Cumhuriyet devrimlerinin bir bölümünün kazındığı,
silindiği, çoğunun erozyona uğratıldığı
bir döneme geldik.
Özellikle küresel güçlerin desteği, cemaatler
ortaklığıyla kurulan AKP döneminde, toplumun
olmaz dediği, ummadığı, beklemediği gelişmeler
yaşandı…
Doğal olarak karşıdevrim süreci, bugünkü iktidarla
açıklanamaz.
Antiemperyalist, ezilen halklara, uluslara örnek
olmuş bir kurtuluş savaşıyla kurulan Cumhuriyete
yönelik karşıdevrim olgusu, Mustafa Kemal’in
ölümünün ardından başladı.
Ne zaman ki Sovyetler Birliği’ne karşı emperyalist
Batı’yla ikili anlaşmalara, NATO gibi kurumsal ve
bağımlı ilişkilere girildi, cumhuriyet devrimi adım
adım geriledi.
Çanakkale’ye İngilizleri, Anzakları yolladıkları gibi,
Anadolu’nun çocuklarını da Kore’de bilmedikleri
topraklara gönderdiler. O çocuklar neden ve kimin
uğruna savaştıklarını anlamadan, sömürgecilerin
çıkarları için öldüler.
Mustafa Kemal’in asıl önem verdiği bağımsızlık
olgusu, adım adım böyle yok oldu.
Bu süreç, yıllar içinde, kimi zaman «demokrasi”,
kimi zaman «askeri vesayetin” kaldırılması adına
gerici sağ iktidarlar, sahte solcular, liberal ve
neoliberallerin işbirliğiyle gerçekleşti.
Paylarını, ödüllerini aldıktan sonra işbirliği yaptıkları
gerici çevrelerce mendil gibi kenara atılmış sahte
solcular, liberaller, bugün kimileri sutre gerisinde,
kimileri mevcut iktidardan uzaklaşma sinyali veren
«büyük patronun” işaretiyle, «güvenli kıyılara” doğru
yelken açmışsalar da, suçları büyüktür.
Oysa askeri vesayet dedikleri, Mustafa Kemal
Atatürk öncülüğünde gerçekleştirilen devrim ve düzen değildi.
Askeri vesayetin asıl sahibi, küresel dış güçler,
emperyalistlerdi. Bugün orduyu tasfiye eden güçlerdi.
Ordu da, sahte Atatürkçü Evren cuntası örneğinde
olduğu gibi bu uğurda kullanıldı.
ABD güdümlü 12 Eylül’ler, 28 Şubat’lar bugünler
için gerçekleştirildi…
***
Cumhuriyet devrimi antiemperyalist, bağımsızlık
temelinde aydınlanmacı, toplumcu, kamucu,
kul değil birey, ümmet değil millet temelli bir yapılanmaydı.
Tarihsel kökeninde gericiliği ve emperyalizmi
alt etme pratiği yatar…
Şimdi neredeyiz, ne oldu?
Yıkılmış bir cumhuriyetin bayramı mı kutlanıyor?
İkinci bir cumhuriyet mi kuruluyor?
Yeniden cumhuriyet mi, yeni bir cumhuriyet mi?
Tartışmalıdır…
***
Yanıtları ne olursa olsun geldiğimiz aşamada
iktidar sahipleri, «millet” dedikleri unsurun adını
koyamıyor artık.
Başbakan Erdoğan önceki gün Van Yüzüncü
Yıl Üniversitesi’nde millet tanımına yeni bir açılım
getirerek şunları söyledi:
«Sen illa oraya onu ‘Türk milleti’ diye dayatırsan,
öbürü de diyor ki ‘Hayır, Kürt milleti’, öbürü
çıkar ‘Laz milleti’, öbürü ‘Boşnak milleti.’ Niye
bunu böyle diyorsun? Diyor ki ‘Türk milleti hepsini
kavrar.’ Hayır Türk milleti hepsini kavramaz, millet
hepsini kavrar…”
Bugün milletin adı yoktur artık onların dilinde.
Bu doğrultuda kapitalist, emperyalist düzen Türkiye
pazarında yol almıştır, daha kolay sömürü için.
Peki, kim bu ulus, kim bu millet?
Devrimle kurulan Cumhuriyette Türk milleti
tanımı, Mustafa Kemal’in deyimiyle etnik bir kökeni
değil, ulus birliğini anlatıyordu oysa…
Cumhuriyet önemlidir, vazgeçilmemeli, sahip
çıkılmalı ve geliştirilmelidir.
Devrimin kazanımlarını yeniden sağlamak, eşitlikçi
özgürlükçü sosyalist bir cumhuriyet kurmak ve
ardından sınıfsız, sömürüsüz bir düzene ulaşmak
için, kırmızı bir gülle bayramınızı kutluyorum…