Hegemonu Alt Etmek

Savaşa karşı muhalefet Obama yönetiminin ABD’yi siyasal arenada maceracılarla Çay Partisi gibi sağ-kanat yeni-izolasyonistler arasındaki ayrılığı daha da derinleştiren yeni bir krize sokmasını engelleyemedi. İzolasyonistler ya da John McCain gibi maceracılarla kıyaslandığında Obama’nın pozisyonu «ılımlı” gözüküyor. Obama her an bir askeri seçeneğe başvurabilecekleri yolunda tehditler savurarak Suriyelilere karşı «sert” bir yaklaşım içinde olduğu izlenimini verdi. Suriyeliler sahip oldukları kimyasal silah stoklarını bırakmayı kabül ettiklerine göre bu tehdit işe yaramış görünüyor. Ne var ki bu argüman aslında yalnış bir mantığa dayanıyor: Rusların olası bir savaşı önlemek için Obama’yı (bu krizden) zaferle çıkaracak bir şekilde, kimyasal silahları ABD’ye adeta bir hediye gibi sunacağını varsayıyor. Bu mantık ABD’nin insan haklarını savunduğunu ve Suriye’nin kimyasal silah kullanımından fevkalade rahatsız olduğunu da varsayıyor.

Bu miyopça bakış ABD’nin küresel stratejisinin bir parçası olarak bölgedeki hegemonyasını muhafaza etmek ve güçlendirmek için bölgede yaptıklarını gözardı ediyor. Oysa ABD’nin bölgedeki rolünün analizi onun insan hakları ve demokrasi konusunda ne kadar iki yüzlü (bir politika) izlediğini ortaya koyuyor. Filistin halkına karşı İsrail´in işlediği suçlara rağmen, bu ülkeye verdiği destek onun bölge halklarına olan düşmanca tutumunu ortaya koyuyor. ABD’nin Müslüman Kardeşlere verdiği destek de bir başka örnek. ABD, kendisinin başını çektiği transnasyonel kapitalistlerinkine eşitlediği ulusal çıkarları yolunda insan haklarını ihlal etmektedir.

Daha da ötesi, bu miyopik bakış sahipleri Suriye ile olan kavganın sadece bu ülkenin kimyasal silah stoklarıyla ve ABD’nin Suriye’yi suçladığı kimyasal silah saldırılarıyla ilgili olduğu yanılgısına düşmektedir. Bu propagandanın gerçekte olup bitenle hiçbir ilişkisi bulunmuyor. Dolayısıyla ABD’nin neden Suriye ile krizde geldiği eşikten uzaklaştığını anlamak için somut olaylara dayanan farklı bir okuma gereklidir.

Arap kitlesel ayaklanmalarından bugüne son zamanlarda yaşananlar hakkında böyle farklı bir okuma, ortaya çıkan istikrarsızlığın ABD’yi nasıl gafil avlayarak onun küresel gücünü yeniden kazanmak ya da pekiştirmek yolundaki stratejisini bozduğunu ortaya koyacaktır. Kendisini bu durumdan kurtarmak zorundaydı. Şu ana kadar Suriye örneğinin de gösterdiği şey çeşitli aksiliklere rağmen ABD’nin stratejisini yeniden yönlendirmek ve tekrar denemek kabiliyetine haiz olduğudur.

Yine de Suriye rejiminin teröristlere karşı azmi ve askeri başarıları ile Mısır´daki Müslüman Kardeşler´in çöküşü ABD için büyük bir darbe oluşturmakta. Birbirini takip eden bu olaylar «müşteri” devlet ve grupların kullanımının ABD açısından istenen stratejik sonuçları doğurmadığını gösteriyor. Bu da neticede Obama’yı Suriye’yi doğrudan bir müdahalede bulunmayla tehdit etme yolundaki acele karara sürüklemiştir. ABD’nin perde arkasında Rusları (ve de İranlıları) sınırlı bir «vuruş” (saldırı olarak okuyun) için bile ikna yolundaki diplomatik çabaları toptan reddedildi. Kendisini iki istenmeyen seçenekten birini yani ilişkiler bu denli uca çekildikten sonra Suriye’ye saldırmama kararıyla ABD’nin küresel pozisyonundaki düşüşü kabül etmek durumunda bulan Obama’yı içerde Kongre’nin ve kamoyunun muhalefeti rahatsız etmeye devam etmektedir.

Ancak Suriye’ye bir saldırı Amerika’nın Güneydoğu Asya’daki savaştan bu yana sürdüremediği türden bir bölgesel savaş anlamı taşıyor. Böyle bir olay 2008’in küresel mali ve ekonomik krizinin henüz atlatılamadığı bir dönemde küresel ekonomiyi depresyona değilse bile büyük bir regresyona sürükleyebilirdi. Böylesi yaygın bir savaş bölgedeki petrol ve gaz sahalarını, Israil devletini ve ABD’nin üslerini tehdit edebilirdi. Ortaya çıkacak ekonomik ve askeri kaos bütün komşu ülkeleri kıyamete sürükleyecek nitelikteydi. Açıkçası Obama kendisini köşeye sıkıştırmıştır. Obama’nın hatalı manevraları yüzünden ABD’nin her halükarda geçici bile olsa oldukça pretij kaybettiğini gören Ruslar kimyasal silah pazarlığını onu dünyayı büyük bir yıkıma sürükleyecek bir adım atmaktan kurtarmak yolunda bir can simidi olarak gündeme getirdi.

Hegemonyasını kaybetmeye başlayan devlet en tehlikelisidir. Hegemonya BM yoluyla masaya getirilecek bir askeri seçenek ile hala devam etmektedir. Orta Doğu’yu bu emperyal saldırganlıktan kurtaracak ve nihayetinde hegemonu nihai anlamda alt edecek olansa bölgedeki birleşik halk hareketleridir.

Bunları da sevebilirsiniz