Analiz 45

Lehman 2008 Eylülü’nde battığında, dünya ekonomisinde derin bir mali krizin varlığı ortaya çıktı. Tartışmalar hemen küresel mali sistemin zaafları üzerinde yoğunlaştı. Sermaye hareketlerindeki serbestlik, batamayacak kadar büyük boyutlara ulaşan bankalar, riskli yatırım enstrümanları mercek altına alındı. Bütün dünya görsel ve yazılı basınında yer alan başlık ‘’Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’’ söylemleriydi.

Beş yıl sonra Eylül 2013’te FED Başkanı Bernanke’ nin konuşması bizlere, mali krizden hiçbir şey öğrenilmediğini ve yeni bir mali krizin kaçınılmaz olduğunu göstermektedir. Yaşanan gelişmeler bir kere daha gösterdi ki ekonomilerin yapılarını akademik tartışmalar değil, sınıf çıkarları ve bu sınıflar içerisindeki güç dengeleri belirler. Mali sermayenin gücü, kendi çıkarlarına uymayan tüm müdahale çabalarını etkisizleştirmektedir. Mali sermayeye bağımlı merkez bankalarının politikaları öncelikle mali sermayeyi koruyan kurtaran önlemlere yönlendirilmektedir.

2008’de başlayan ve halen devam eden bu krizde mali sermaye küçülmeyip daha da büyümüştür. İngiltere Merkez Bankası’na göre parasal genişlemenin (QE) kazanımlarının yüzde 40’ı, nüfusun en varlıklı yüzde beşinin cebine gitmiştir. Mali sistemi desteklemek için 12 trilyon dolardan fazla kaynak harcanmış, ancak gelinen noktada önde gelen ekonomilerin kamu ve özel sektör borçları azalmamış, aksine artmıştır. Lehman’ ın batışıyla birlikte mali krizin ayırtına varılmasının ardından gelişmiş ülkelerde faizler hızla sıfıra yakın düzeylere indirildi. Ardından da mali piyasalara yönelik kurtarma paketleri devreye sokuldu. Gelişmiş ülkelerde mali piyasalara aktarılan bu kaynakları da yükselen piyasalara yönelik sermaye akımları olarak görüyoruz.

Bu dönemde yükselmekte olan piyasalara, BRIC ülkelerine dünya ekonomisinin yeni motoru oldukları gazı veriliyordu. Çin ve Brezilya’yı bir kenara koyarsak yükselmekte olan piyasaların hükümetleri durumdan son derece hoşnuttu. Gelen sermaye büyümeyi teşvik ettikçe AKP dünya devleti olup dünya ekonomisinin başını çektiğini sanıyordu. Uluslararası sermayenin ne amaçla geldiğini unutanlar ekonomik mucize fantezileriyle bu sermayenin bir gün durması, hatta çıkmaya başlaması halinde arkada bırakacağı kara deliği düşünemiyorlardı.

Merkez ülkelerde değerlenme olanakları azalınca, sermaye dışarıya yeni avlanma alanları aramaya gider. Eskiden bu olguya emperyalizm denirdi, şimdi küreselleşme deniyor. Bu yolla ulaşılan kaynaklar merkez ülkelerin şirketlerine transfer edildi, oradan da merkez ülkelerin egemen sınıflarının cebine.

Merkez ülkelerde başlayan toparlanma, FED’ in parasal genişlemeyi sınırlama yaklaşımı, borçlanma faizlerinde yukarı doğru hareketlenme, yükselen piyasalarda açılan deliklerin artık sürdürülemez noktaya gelmesiyle, sermaye hareketlerinin yön değiştirerek merkeze dönme eğilimini başlatmıştır. Kısacası beş yıldır merkezden çevreye giden mali dalganın kaldırdığı kayıklar, bu dalga çekilirken karaya oturma riskiyle karşı karşıyadır. AKP hükümetinin ekonomik mucize fantezisi dağıldıkça geride yalnızca biber gazıyla, cop kalıyor.

Aydınlık bir ay dileklerimle,

Bunları da sevebilirsiniz