Azerbaycan’da seçim var….

Azerbaycan Cumhuriyetinde 16 Ekim 2013 tarihinde başkanlık seçimi yapılacaktır. Bağımsızlığının «verilmesinden” sonra, ülke yedinci kere cumhurbaşkanını belirleyecektir. Ayaz Mutallibov, Ebülfez Elçibey, Haydar Aliyev ve İlham Aliyev sıra ile devleti yönettiler. Kuşkusuz 2013 yılında mevcut cumhuriyet geçen yüzyılın Azerbaycan’ından oldukça farklı görünebilir. Fakat birkaç özellik hiç değişmemektedir, biz buna «daimi sabitlik” demekteyiz. Bunların arasında; siyasi sistemin oluşmaması, sivil toplumun şekillenmemesi, Karabağ sorunun çözülmemesi ve esas siyasi aktörlerin arasında karşı durmanın devam etmesi gibi konular sayılabilir.

Azerbaycan’ın gelişimini etkileyen birkaç tane faktörden söz etmek gereklidir. Bunların arasında coğrafi, sosyo-ekonomik, kültürel ve politik konular yer almaktadır.

Önce fiziksel özelliklerden söz etmek gerekirse, ülkenin 5 tane komşusu var, dördünün etkisi büyük, birisi (Rusya) eski ortağı ya da «büyük kardeşi”, ikincisi (İran), Azerbaycan’dan daha fazla Azerbaycanlı ulusa sahip olan bir ülke ve kuşkularla dolu bir dindaş devleti, üçüncüsü (Ermenistan), Azerbaycan’ın daimi düşmanı ve işgalden dolayı hep gündemi etkileyen bir güç, dördüncüsü (Türkiye), Azerbaycan’ın en yakın müttefiki ve etnik bakımdan soydaşı. Beşinci komşusu (Gürcistan), sınır ülkelerle temas kurma bakımından Azerbaycan için örnekli model oluşturmaktadır (hiçbir etkileyici unsurun bulunmamasından dolaylı). Azerbaycan-Gürcistan bağlantıları, daha çok AB ülkeleri arasında olan ilişkileri hatırlatmaktadır ve duygusallıktan uzak durmaktadır.

Azerbaycan’ın iç durumunu en çok etkileyen unsurların arasında esas önemi Hazarın petrol ve doğal gaz rezervleri taşımaktadır. 1992 yılından itibaren onların hasılatı kat kat artmıştır, Avrupa’ya nakli başlamıştır, devlet tam farklı bir şekil almıştı. İyidir kuşkusuz, fakat ülkede farklı bir sosyal yapı oluştu ve onu değerlendirmek oldukça zordu. Azerbaycan bir taraftan bir Avrupa ülkesine dönüşme çabaları seyreden, diğer taraftan ise şark mantalitesi ile donatılmış bir ülke. Her bir yönetici (köy muhtarından en üst rütbeli şahsa kadar) resmi gelirine dayanmayan bir yaşam sürecini hedeflemektedir.

Bize göre, bu tür «yaşam isteği” kökleri Sovyet geçmişinde gizlenmektedir. Mevcut dönemde oluşmuş açgözlülük, halen sona varmamıştır. Toplum, özellikle kırsal kesim, feodalizmden sosyalizme kapitalizmi atlayarak direkt geçiş yaptı. Şunu vurgulamak gerekir, 20 y.y. ilk çeyreğinde, Azerbaycan ilginç bir yapıya sahipti. Tarımsal bir yapının içerisinde, kapitalist geçmişinden kalan bir Bakü lekesi yer almaktaydı. Bu tür düalistik özellik Azerbaycan’ın dışında, birçok eski Sovyet Cumhuriyetlerinde mevcuttu.

Belki de bu tür tarih ve sosyo-ekonomik fenomende, Azerbaycan’da beklenen demokrasinin yerine, aydınlatılmış şark monarşisi yer alacaktır. Her şey üst seviyeden dağıtılmaktadır, her şey için millet yöneticilere teşekkür etmektedir. Halbuki demokratik toplumlarda, böyle bir yaklaşım mevcut değil, ülkeyi yönetenler memur olarak kabul edilmektedir ve böyle değerlendirilmektedirler. Kimse orada, memurun hizmetine göre minnettarlığını sunmaz…..

Azerbaycan’ın diğer özelliği, mülkiyet yahut sermaye sahipliği konusudur. Diğer ülkelerde olduğu gibi, her türlü serbest teşebbüs bulunmaktadır, fakat mevcut demokrasilerden farklı olarak, Azerbaycan’da, karma bir model söz konusudur, bir taraftan devlet memuru, diğer taraftan bir iş yeri sahibi olmak. Yapının ilginç tarafı şudur ki, burada bir hiyerarşik sistem görülmektedir. Sermayenin boyutu, memurun seviyesine bağlıdır. Örneğin bakan ise, bir yahut birkaç tane şirketin yahut holdingin sahibidir, genel müdürün payına ise bir ticaret merkezi yahut lokanta düşmektedir, bu bir Azerbaycan gerçeğidir, devlet kurumları gelir getirirse (örn. devlet petrol şirketi) muhakkak kurum gelirinin bir kısmı onu yöneten kişiler arasında dağılmaktadır. Aynı mevzu, valilerde de vardır, iller bir nevi onların mülkü gibidir ve tümü ile bölgeye sahiptirler a’dan z’ye kadar.

Siyasi sisteme gelince; burada da enteresan bir yapı mevcuttur. Yakın tarihe göz atarsak, Azerbaycan’ın siyasi yapısı geçen asrın 80’li yılların sonundan 90’lı yılların başına kadar olan dönemde oluşmaya başladı. Söz konusu dönemde Karabağ sorunu ortaya çıkınca, bir halk tepkisi oluştu ve sosyalist sistemin çöküşü gerçekleşmeye başladı. Kuşkusuz bunun esas nedeni, Sovyetler Birliğini yöneten Mihail Gorbaçov’un başarısız siyasetiydi. Böylece, Azerbaycan halkı bir nevi merkez tarafından Sovyet mekanında yürütülen politikanın ilk kurbanı oldu. Siyasi teorilere göre, parti oluşumu, karşılıklı ihtilaflara bağlıdır. Bu bakımdan Karabağ olayları, Azerbaycan’da iki tane yeni siyasi oluşumu ortaya çıkardı. Birincisi «halk hareketine dayanan bir oluşum” (daha çok radikal ve sokaktan itici kuvveti alan), İkincisi ise «bir lider etrafından toplanan diğer bir oluşum” (eski Komünist parti yönetimi, Haydar Aliyev’e güvenilen). İşin ilginç tarafı şudur ki, Haydar Aliyev ilk günden milli harekete destek veriyordu, fakat anti-komünist eylemine göre, Azerbaycan demokratları (halk hareketine katılanlar kendilerini böyle isimlendirdiler-A.İ.) söz konusu insana karşı hep tepkili oldular. Derinlere inmeyip, konuya devam etsek daha iyi olur.

1994 yılından itibaren, Haydar Aliyev, tarafından kurulmuş Yeni Azerbaycan Partisi, iktidara gelir ve ülkede yepyeni dönem başlar. Karşı durmalar, içeriğe göre, farklı bir şekil alır, bir nevi tek adam sistemi oluşur ve ilk aşamada olumlu sonuçlar verir. İstikrarlı kalkınma ve toplumsal huzur ülkeye hakim oldu, temelinde ise Haydar Aliyev’in kişisel karizması ve Hazar petrollerinin gelirleri yer almaktaydı.

Fakat, sosyal gelişimler, çağdaş demokrasilerde görülen uygulamalardan farklı bir trend göstermeye başlamıştır. Bir nevi Ortadoğu’nun kraliyet, yahut Arap baharına yol açan yönetim modeli oluşmuştur. Her şey Cumhurbaşkanın ailesi ve yakın çevresi tarafından belirlenmekteydi. Özellikle bu süreç Ekim 2003 tarihlerinde İlham Aliyev’in Azerbaycan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra daha somut bir şekil almıştı. Aile kelimesi, Azerbaycan’da bir terim olarak kullanılmaktadır.

Söz konusu aile, içerisinde Cumhurbaşkanının eşi Mihriban Aliyev’e oldukça büyük rol yüklemektedir, birçok şey onun isteğine bağlıdır. Örneğin, başkanı olduğu Haydar Aliyev Vakfı, devletin içinde bir devlettir. Festivaller, fuarlar, okul ve hastane inşaatı v.b gibi olumlu birçok şey yapıyorlardı. Fakat vakfın bütçesi nasıl oluşur ve vakfın üyeleri kimdir gibi sorulara yanıt yoktur. En kötüsü şu ki, yukarıda kayıt edilmiş kurumun faaliyeti Azerbaycan’da STK’ların aktivitelerini sıfıra indirmektedir. Vatandaş toplumun oluşumuna engel olmaktadır.

Sovyet sistemi, olumlu etkilerle birlikte, negatif taraflara da sahiptir. Bunlardan birisi, siyasal nihilizmdir. Azerbaycan toplumunun büyük kısmı hiçbir şeye inanmamaktadır. Her yerde tanıdık aramaktadır. Yasalar ve kanunlar onun için hiçbir şey ifade etmemektedir. Bu bakımdan, Gezi Parkı gibi olayları, söz konusu toplumdan beklemek olanaksızdır. Belki de bir takım kıpırdanmalar olabilir, fakat Türkiye’deki gibi bir seviye görülemez. Bunun esas nedeni, liberal-sol siyasi kültürün gerekli seviyede olmamasından kaynaklanmaktadır.

Konumuza dönersek, 16 Ekim 2013 Azerbaycan’da Cumhurbaşkanı seçimi var. Aday sayısı tedricen şekillenmektedir ve doğal olarak gerginlik giderek artacaktır. Olağanüstü, bir olay yaşanmaz ise İlham Aliyev, üçüncü kere yeniden mevcut göreve seçilecektir. 07 Haziran 2013’te, iktidarda bulunan Yeni Azerbaycan Partisi kendi kongresinde İlham Aliyev’i aday göstermişti. Muhalefet aynı tarihte Milli Şura isimli bir kurum oluşturdu ve ortak aday peşinde.

Kongre’de ilginç olay yaşandı, Cumhurbaşkanı’nın eşi Mihriban Hanım, Yeni Azerbaycan Partisi başkanı olan İlham Aliyev’in yardımcılığına seçildi……

Bence geleceğin Cumhurbaşkanı şimdiden belli oldu. Tanrı aileyi korusun….

Bunları da sevebilirsiniz