Tire Süt Sempozyumu´nun Sonuçları

13 Aralık 2012 tarihinde Türkiye’nin «sütteki başkenti” olan İzmir’in, Küçük Menderes havzasında yer alan Tire ilçesinde yapılan sempozyuma yaklaşık 400 kişi katıldı. Bu özelliğiyle de, son yıllarda yapılan en yüksek katılımlı toplantı oldu.Çünkü:
*Sempozyum bizzat üreticinin ayağında yapıldı. Yani işin mutfağına girildi. Sempozyumda sektör ile ilgili gerek Tire’nin, gerekse İzmir’in bütün paydaşları bir araya geldi.
*Sempozyum hileli süt ürünlerinin Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından teşhir edildiği döneme denk geldi ve bu da tüketicinin ilgisini çekti.
*Çiğ süt maliyetlerinin tartışıldığı bir döneme denk geldi ve konu ilgili tarafların yoğun katılımını sağladı.
*Yine Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı´nın gıda işletmelerine onay işlemleri ile ilgili verdiği sürenin doluyor olması da özellikle süt işletmelerinin her zamankinden daha fazla katılımını sağladı.
İki oturum bir panel şeklinde gerçekleşen sempozyumda yukarıda sayılan bütün konular uzmanlar tarafından izleyenlere anlatıldı. Sonuçta:
*Süt sektöründe küçük yetiştiricinin yaşatılması, kayıt dışılığın önlenmesi, gıda güvenliğinin ve fiyat istikrarının sağlanması, maliyetlerin düşürülmesi, üreticinin pazarlama sorununun giderilmesi, üretimde planlamanın yapılabilmesi ve köyden kente göçün önlenmesi için Türkiye’nin koşullarının kooperatifleşmeyi önemli kıldığı, bu yapılanmanın teşvik edilmesine yönelik, sütünü örgütler kanalıyla pazarlayan üreticiye ve sütü soğuk zincir altında kontrollü bir şekilde toplayan örgütlere daha yüksek teşvik primi verilmesi,
*Çiğ sütte asıl sorunun fiyatta değil, yüksek maliyette olduğu, Örneğin AB’de 73 kuruş olan çiğ süt ile yetiştiricinin 1 kilo 700 gram yem alırken, ülkemizdeki yetiştiricinin 83 kuruş ile ancak 950 gram yem alabildiği,
*Bakanlığın 2010 yılında başlattığı sıfır faizli krediler sonucunda hayvancılığa girenlerin yüksek maliyetler nedeniyle bunu sürdüremediği ve işletmelerin kapanmayla başladığı kullandırılan 6,2 milyar TL kredinin çözüm yerine sorun olduğu, ineklerin kesime gönderildiği, bunun da hayvancılığımız için yeni bir kriz alarmı olduğu, bu günden önlem alınması gerektiği, desteklemelerin para dağıtma sistemi değil politika aracı olarak uygulanması gerektiği,
*Büyükbaş hayvancılığın yanı sıra küçükbaş hayvancılığın da hak ettiği yeri alması gerektiği,
*Süt işletmelerinin hileli gıdalar üretenler yüzünden haksız rekabet ile karşı karşıya kaldıkları, ucuzcu market politikaları nedeniyle birçok firmanın ucuz mal elde etmek için katkı maddeleri kullandıkları ve bunun da tüketici sağlığını tehdit ettiği, süt işletmelerinin yetiştiriciye süt parasını 15-30 gün aralığında ödedikleri halde, ürünlerinin parasını marketlerden en az 3 ayda alabildikleri,
*Medyada çoğunlukla süt ve ürünleri ile ilgili uzmanlarından doğru bilgiler almak yerine uzman olmayan kişilerden spekülatif bilgiler alındığı ve bunun da tüketiciyi yanlış yönlendirdiği vurgulandı.

13 Aralık 2012 tarihinde Türkiye’nin «sütteki başkenti” olan İzmir’in, Küçük Menderes havzasında yer alan Tire ilçesinde yapılan sempozyuma yaklaşık 400 kişi katıldı. Bu özelliğiyle de, son yıllarda yapılan en yüksek katılımlı toplantı oldu.Çünkü:

*Sempozyum bizzat üreticinin ayağında yapıldı. Yani işin mutfağına girildi. Sempozyumda sektör ile ilgili gerek Tire’nin, gerekse İzmir’in bütün paydaşları bir araya geldi.

*Sempozyum hileli süt ürünlerinin Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından teşhir edildiği döneme denk geldi ve bu da tüketicinin ilgisini çekti.

*Çiğ süt maliyetlerinin tartışıldığı bir döneme denk geldi ve konu ilgili tarafların yoğun katılımını sağladı.

*Yine Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı´nın gıda işletmelerine onay işlemleri ile ilgili verdiği sürenin doluyor olması da özellikle süt işletmelerinin her zamankinden daha fazla katılımını sağladı.

İki oturum bir panel şeklinde gerçekleşen sempozyumda yukarıda sayılan bütün konular uzmanlar tarafından izleyenlere anlatıldı. Sonuçta:

*Süt sektöründe küçük yetiştiricinin yaşatılması, kayıt dışılığın önlenmesi, gıda güvenliğinin ve fiyat istikrarının sağlanması, maliyetlerin düşürülmesi, üreticinin pazarlama sorununun giderilmesi, üretimde planlamanın yapılabilmesi ve köyden kente göçün önlenmesi için Türkiye’nin koşullarının kooperatifleşmeyi önemli kıldığı, bu yapılanmanın teşvik edilmesine yönelik, sütünü örgütler kanalıyla pazarlayan üreticiye ve sütü soğuk zincir altında kontrollü bir şekilde toplayan örgütlere daha yüksek teşvik primi verilmesi,

*Çiğ sütte asıl sorunun fiyatta değil, yüksek maliyette olduğu, Örneğin AB’de 73 kuruş olan çiğ süt ile yetiştiricinin 1 kilo 700 gram yem alırken, ülkemizdeki yetiştiricinin 83 kuruş ile ancak 950 gram yem alabildiği,

*Bakanlığın 2010 yılında başlattığı sıfır faizli krediler sonucunda hayvancılığa girenlerin yüksek maliyetler nedeniyle bunu sürdüremediği ve işletmelerin kapanmayla başladığı kullandırılan 6,2 milyar TL kredinin çözüm yerine sorun olduğu, ineklerin kesime gönderildiği, bunun da hayvancılığımız için yeni bir kriz alarmı olduğu, bu günden önlem alınması gerektiği, desteklemelerin para dağıtma sistemi değil politika aracı olarak uygulanması gerektiği,

*Büyükbaş hayvancılığın yanı sıra küçükbaş hayvancılığın da hak ettiği yeri alması gerektiği,

*Süt işletmelerinin hileli gıdalar üretenler yüzünden haksız rekabet ile karşı karşıya kaldıkları, ucuzcu market politikaları nedeniyle birçok firmanın ucuz mal elde etmek için katkı maddeleri kullandıkları ve bunun da tüketici sağlığını tehdit ettiği, süt işletmelerinin yetiştiriciye süt parasını 15-30 gün aralığında ödedikleri halde, ürünlerinin parasını marketlerden en az 3 ayda alabildikleri,

*Medyada çoğunlukla süt ve ürünleri ile ilgili uzmanlarından doğru bilgiler almak yerine uzman olmayan kişilerden spekülatif bilgiler alındığı ve bunun da tüketiciyi yanlış yönlendirdiği vurgulandı.

Bunları da sevebilirsiniz