Sahte Karşıtlık: Demokrasi ya da Cumhuriyet?

Düşünce tarihi boyunca hemen her çağda, dünyanın farklı bölgelerinde gözlenen özel bir kültürel kalıp ya da örüntü (pattern) içinde şekillenen insan zihni, çeşitli kişi, olay ve şeyleri karşıt kutuplar arasına yerleştirerek kavrama eğiliminde. Bu eğilim bilimsel alandan günlük yaşam alanlarına kadar yaygın bir özellik gösteriyor. Örneğin çeşitli bilim dallarında sıklıkla karşılaştığımız birey-toplum, kalıtım-çevre, doğa-kültür, idealist-materyalist, maddi (kültür)-manevi (kültür), açık toplum-kapalı toplum, içedönük- dışadönük, yerel-evrensel, rasyonel-duygusal gibi dikotomiler kadar günlük yaşamda sıklıkla kullandığımız güzel-çirkin, aktif-pasif, iyi-kötü gibi karşıt sıfatlar da, bu eğilimin yakından tanıdığımız tezahürleri sayılabilir.


Dünyayı ikili düzende kavramaya götüren bu karşıtlıkların, düşünceyi ne kadar sınırladığı ve seçenekleri daralttığı bilinen bir olgu. Ancak en az çaba kanununa göre ve kestirme yollardan düşünme eğiliminde olan insan zihni, dünyayı çoğu kez iki kutba göre algılayıp anlamlandırmayı seçiyor. Çocukların eğitiminde bunun didaktik bir değer taşıdığı, ‘öğrenmeyi’ kolaylaştıran bir yanı olduğu da muhakkak. Kutupsal kategoriler, nesneler dünyasına ait olgular değil, zihinsel birer inşa. Ve her zihinsel inşa gibi güdülenmiş bir faaliyetin ürünleri. Durum böyle olunca kurulan karşıtlıkların çoğunun temelsiz olduğu ve olacağı da açıktır. Nitekim dünyanın başlangıcından bu yana doğru sandığımız yanlış inançların örnekleri çok.


Son zamanlarda düşünce dünyamıza giderek yayılan temelsiz ya da sahte karşıtlıklardan biri de, demokrasi-cumhuriyet arasında kurulmaya çalışılan karşıtlıktır. Yakın zamanlara kadar demokrasiyi faşizme; cumhuriyeti de despotizme karşıt olarak kavramlaştırırken, faşizm ve despotizm kavramlarının hafızalarımızda geri plana gittiği ve ortada kalan iki kavramın da bizatihi kendi özelliklerinde değil, birbirine göre kavrama ve ikisini karşı karşıya, en azından uzakta konumlama çabaları görülüyor.


Cumhuriyet ile demokrasi birbirinin alternatifi değildir. Hukuk temelli kamusal alan fikri, cumhuriyetçi anlayışın çeşitli düşünürler tarafından vurgulanan önemli bir niteliğidir. Bu kamusal alan, her bir insanın kendi özel dünyasında, herhangi bir sorgulayıcı gücün baskısını hissetmeden, kendi öz amaçlarını izlemesinin koşuludur. Demokrasi ile cumhuriyetin birbirine eklemlenme eksenini oluşturan bu nokta, literatürde Aristoteles’e dayandırılır.


Aristoteles, iki tip otorite ayırdetmektedir: Efendi’nin köleler üzerindeki otoritesi olan despotes ile devlet adamının özgür insanlar üzerindeki otoritesi olan politikos şeklinde iki otorite tipi ayıran Aristoteles birincisini monarşik, diğerini cumhuriyetçi olarak adlandırır ve iki tip toplumdan sözeder:Kişisel çıkara göre örgütlenen despotik toplumlar ile ortak çıkara göre örgütlenen cumhuriyetçi toplumlar. Bu ortak çıkarı kimin yöneteceği, kimin savunacağı sorusu, yönetimin tarzını gündeme getirir. Yönetim tarzı, ortak çıkarı yönetecek olan bir kişi ise otokrasi, bir grup ise aristokrasi, halk ya da en büyük sayı ise demokrasi olacaktır.


Buna göre, ortak çıkarı savunan tüm yönetimler cumhuriyetçi olabilir. Demokrasi iktidarı kimin icra edeceği, cumhuriyet ise iktidarın ya da politikanın objesini, yani neyin yönetileceği sorusuna göndermekte ve bunu kamusal alan (ortak çıkar) olarak belirlemektedir (Kriegel). Cumhuriyet, ortak çıkarı amaçlayan ve otoritenin özgür insanlar üzerine yasalar yoluyla icra edildiği bir toplum tipini tanımlamaktadır. (Oysa despotizm, özel çıkarı amaçlayan ve otoritenin güç yoluyla köleler üstüne icra edildiği bir toplum tipidir). Nasıl ki demokrasi, egemenliğin ayrımsız olarak tüm yurttaşlara ait olduğu bir egemenlik tarzı olarak otokrasi (prensin veya kralın hükümranlığı) ve aristokrasiden (asillerin hükümranlığı) farklı bir egemenlik biçiminin ifadesiyse, cumhuriyet de despotizme karşı bir yönetim tarzının ifadesidir. Bu açıdan despotik demokrasi olabileceği gibi, aristokratik veya otokratik cumhuriyetler de olabilir.


Ancak genel olarak bir despotun, kendi kendine saptadığı yasaları uyguladığı despotik yönetim biçiminden farklı olarak cumhuriyet, yasama ve yürütme güçlerinin ayrıldığı, yasamanın ön planda olduğu bir yönetim tarzıdır. Modern anlamda Cumhuriyet, hukuk devleti anlamına gelir. Nitekim Rousseau, cumhuriyeti, yasalarla yönetilen devlet olarak nitelendirirken; Spinoza da tüm modern cumhuriyetlerin hukuk devleti, tüm hukuk devletlerinin de cumhuriyet olduğunu belirtmektedir (Kriegel). Hukukun üstünlüğü veya hukuk devleti, cumhuriyetçi kurum ve pratiğin temelinde yer alır. Cumhuriyet, yurttaşların hem yönettikleri, hem de bunun karşılığında yönetildikleri katılımcı bir sistemdir (Ball). Kamusal alanın hukuk kurallarıyla yapılandırılması, özgürlüklerin birlikte var oluşunu sağlayarak bireysel özgürlüğü garanti eder.


Demokrasi-Cumhuriyet çiftinde alternatif değil, zorunlu bir birlik vardır; otantik Cumhuriyetçi sadece demokrat olabilir; demokrat ise, cumhuriyetçi ilkeleri, kendini inkâr etmeksizin bilmezlikten gelemez (Moscovici). Demokrasi ve cumhuriyet birbirinden farklı sorunlara odaklanarak birbirini tamamlar. Demokrasi gücün kimin elinde olacağını, cumhuriyet ise bunun nasıl uygulanacağını belirtir. Cumhuriyet, gücün istismarını önlemeyi sağlar. Demokrasi, cumhuriyeti tesis etmeye en uygun yönetim biçimidir. Demokrasiye karşıt ya da alternatif rejimler otokrasi veya aristokrasi iken cumhuriyete alternatif despotizmdir.

Bunları da sevebilirsiniz