Medya Siyaset İlişkisi

Türkiye’de ve dünyada medya-siyaset ilişkilerini değerlendirmeye başladığımızda şunu düşünmek gerekir. «Sermaye neden medya sektörüne girmek ister?”
1980 sonrası sermayenin medyaya girmek istemesindeki nedenler arasında şunlar sayılabilir:
1. Dördüncü gücü paylaşma. (Turgut Özal, medyayı birinci güç olarak kabul etmekteydi.)
2. Siyasi çevrelerde itibar görme ve elindeki silahla (medya) korkutma.
3. Devlet ihalelerinden, devlet bankası kredilerinden yararlanma.
4. Medyayı diğer banka ve şirketlerin reklamında kullanma, medyayı kullanarak pazarlama faaliyetlerini artırma
5. Devlet teşviklerinden ve diğer rantlardan öncelik kapma.
6. Finans sektörünün gözde olduğu 1980 sonrası dönemde itibar görmek isteyen finans sektörü de medyadan yararlanma yoluna gitmiştir.

Peki, medya iktidar ilişkilerine baktığımızda neler olabilir? Medya kamuoyu adına görev yaptığını belirtirken kamuoyunu bilgilendirme, hükümete ve yerel yönetimlere karşı halkı uyanık tutma işlevini üstlenmektedir. Bu nedenle iktidarlar, oluşturulacak kamuoyu için (medya kanalıyla vatandaşların evlerine kadar girebilmektedir) her zaman medyayı tercih etmektedir. Medya patronu ise iktidar ile olan ilişkilerini iyi tutma ve onların istemlerini karşılama gayesi ile hareket etmeyi benimsemektedir. İktidar lehine haberler, medya sahipleri ve editörler ya da gazeteciler ile haber kaynakları arasında var olan ilişkiler tarafından yapılandırılmaktadır. Bu ilişki bazen evin içindeki gazete ve televizyon kanalı ile (iktidarın kendine has tavrına göre) biçimlenmektedir. Eğitim seviyesi düşük kitleler üzerinde bu biçimlendirme daha fazla görülmektedir.

Günümüz Türk medyasının % 85’i iktidar tarafından kontrol edilmektedir. Bunun tersi gelişmelerde ise iktidar medya sektörünü çeşitli tehditlerle sindirmektedir. (Vergi denetimi, soruşturma, özelleştirmelerden nemalanmaya iktidarın olumsuz yanıt vermesi.) Türkiye’de medya patronları medya sektörü dışında birçok işle uğraştıkları için (özelleştirilecek her yer, ihaleler teşvikler vb.) her şey medya patronlarının iştahını kabartmaktadır. İktidar lehine yapılacak güzel haberler veya medya tarafından iktidar aleyhine eleştirilerin yoğunlaştığı süreçlere baktığımızda iktidar ve medya ilişkilerinde çatışma vardır. Türkiye örneğinde Cem Uzan, Aydın Doğan, Dinç Bilgin, Mehmet Emin Karamehmet, Tuncay Özkan, ve Oda TV olayları kişi, gazete, televizyon ve siyaset açısından değerlendirildiğinde yok etmenin, sindirmenin, kendi yandaşlarına medya kurumlarını satmanın ya da satın aldırmanın çok rahat işlediği bilinmektedir. Türkiye’de artık toplum ve basının girdiği yeni döneme ait ayırt edici özellik, kitle iletişim araçlarının işlevleri eskiye göre değişmiştir. Bu yeni süreçte basının işlevi olan topluma haber ve bilgi aktarma, kitle iletişim araçları bağlamında gerçekleşen diğer sembolik üretimler yanında ikincil duruma düşmüştür. Haberler magazinleştirilmiş ve iktidarın istemine göre fazla düşünmeyen yargılamayan, insan tipi oluşturulma yoluna gidilmiştir. Haber ve bilgi akışı daha çok iktidarın ne kadar iyi işler yaptığını kitlelere sunmaktadır. Medya da her dakikayı iktidar lehine kullanmak istemektedir. Bu durumda medya toplumsal işlevini geri plana atmış; iktida ile onun paydaşları olan medya şirketleri karşılıklı stratejiler ile gündemi belirlemiştir. Medyanın kendi iç dinamiklerini ekonomik gerekçeler ile sınırlandırması, her iktidarın kendi medyasını ve medya biçimini oluşturmasına da zemin hazırlamaktadır. Öyle ki, medyaya aktarılan paranın sorgulanmadığı ve yayın ilkelerinin giderek yazılı metinler olarak kaldığı ülkemizde «medya bağımsızlığı”, «etik medya politikaları” gibi kavramlardan söz edilmesi sadece zaman kaybıdır. İngilltere’de «Cameron ve Murdoch” arasındaki dinleme olaylarında da bariz bir şekilde görüldüğü üzere, medya bir süre sonra kendi başına bir sistem ya da iktidar olma yoluna da gidebilmektedir. Bu durumda medyanın mülkiyet yapısı üzerinde son yapılan değişikliklerle yabancı sermayenin % 50 oranına yükseltilmesi, medya üzerindeki iç denetimleri ve cezai sorumluluklarının özensiz bir biçimde uygulanması ile medya, iktidar ve ekonomi arasındaki dengelerden söz etmek mümkün olmamaktadır. İnternet ile zenginleşen (!) medya içeriklerinin, iktidar içeriklerine dönüşmesi ve bu alandaki yasal düzenlemelerin de yarattığı çarpıklıklar, günümüzde iktidarın, medyanın üstünde olmasının önünü açmıştır.

İktidar, medya ve halk şeklinde sıralanan bir sistemde halkın sözünün ne oranda etkili olacağını kestirmek hiçte zor olmayacaktır.