Nisan Ayına İki Kitap: Dinlememişler ve Yeniden Başlamak İsteyenler İçin

‘Benim de Ermeni arkadaşlarım var’

Geçen ay okuduklarımdan biri Hrant Dink Vakfı Yayınları’ndan, «Sessizliğin Sesi”. 15 bölümde 15 tanıklıktan oluşan kitapta, yaşları 19 ile 70 arasında değişen Ermeniler hayatlarında öne çıkan, kendilerinde iz bırakan olayları anlatıyorlar. Kimi, aile tarihinden bahsediyor: Çoğunda göç, din değiştirme, ailenin bölünmesinin izleri var; kimi de yakın tarihte yaşadığı kendi deneyimlerinden. İçlerinde ayrımcılığı doğrudan hiç yaşamamış olanlar da var, çok acı biçimlerde yaşamış olanlar da veya başkalarından duyduğu kötü deneyimler nedeniyle kimliğini saklamak zorunda kalanlar da.

Görüşme esnasında sorulan sorulara, bölümlerin içinde yer verilmemiş. Yalnızca görüşülenlerin anlatıları aktarılmış. Kitabın sonunda Arus Yumul’un yazdığı ‘Tarihi Hikâyelerden Öğrenmek’ başlıklı sonsöz ise bu tanıklıkları yorumlamayı, çeşitli deneyimleri bazı başlıklar altında anlamlandırmayı kolaylaştırıyor.

Son olarak ise, her birine Hrant Dink öldüğünde ne hissettikleri soruluyor. Bu ülkeden gitmek istediğini söyleyenler de, tam aksine bu ülkeyi kendisinin ve ailesinin doğduğu toprakları çok daha fazla sahiplenmek istediğini söyleyen de. Benim korktuğumdan daha fazla korkmuş olduklarını düşünüyorum ama sanki kitapta bile anlatırken çekiniyorlar.

Bu anlatımlar 40 görüşmenin içinden seçilenler. Örneklem açısından başarılı bir seçim yapıldığını düşünüyorum. Tüm meseleler tartışılırken ‘benim de Kürt arkadaşlarım var, benim de Ermeni arkadaşlarım var’ diyenler için; belki çevremizde olmayan veya çevremizde olduğu halde fazla dikkat çekmemek için konuşmamayı tercih eden ağızlardan aktarılanları okuyoruz Sessizliğin Sesi’nde. Daha önce dinlemediyseniz eğer başka sesleri de dinlemekte fayda olduğunun güzel bir örneği.

Sessizliğin Sesi: Türkiyeli Ermeniler Konuşuyor

Uluslararası Hrant Dink Vakfı Yayınları

Der: Ferda Balancar

Aralık 2011, 159 s.

Yenilikler baharı bekliyorsa: Hadi Cesaret!

Kişisel gelişim kitaplarını çok sevmiyorum. Nedeni birçoğunu inandırıcılıktan uzak bulmam. Bu kitaplarda anlatılan ‘ben bulunduğum şirkete temizlik görevlisi olarak girdim, girdiğimde bu şirketin ortağı olmayı aklıma koymuştum. Bakın işte, şimdi harika bir işim, gelirim ve hayatım var.’ benzeri sözleri gerçeklikten uzak buluyorum.

En nihayetinde kimse birbiriyle eşit şartlarda olmuyor. Hayatımızda sadece ‘istedim oldu’dan daha fazla ve farklı şeylere ihtiyaç duyuyoruz hedeflerimize ulaşabilmek için. Bu nedenle Ayça Akın’ın ‘Hadi cesaret!’ kitabının kapağını da daha önce okumayı denediğim bu kitapların gölgesinde açıyorum; ama görüyorum ki bu bir kişisel gelişim kitabı değil.

Aslında bu kitabın da yöntemi dinlemekten geçiyor. Bir tür biyografiden birçok ipucu çıkarılabileceğini göstermiş yazar. Kitap Ayça Akın’ın hayatındaki insanların onun hakkında yazdıklarıyla başlıyor. Doktoru, ailesi, okuldaki hocalarının güzel sözleriyle başlıyor, kitap. Biraz yadırgıyorum ama bırakmıyorum elimden kitabı. Birkaç saat sonra bitirdiğimde ise, tüm o sözlerin ve desteklerin ne anlama geldiğini daha iyi anlayarak kitabı kapatıyorum.

Hadi Cesaret’i şimdiye kadar okumayı denediğim diğer kitaplardan farklı yapan şey; Akın’ın kitapta da söylediği gibi bir reçete vermemesi. Kitabı okuduktan sonra on adımda istediğimiz gibi bir işe veya hayata sahip olmanın yollarını öğrenmiyoruz. Okuduğumuz; yazarın hayat hikâyesinin bir bölümü ve bu aşamada kendisinin bu zorluklarla başa çıkmayı öğrenmesi.

İkinci Adam Yayınları’ndan çıkan Hadi Cesaret Ocak 2012’de basılmış. Henüz çok satanların arasında değil ama Ayça isterse çok yakında bu da olacaktır.

Yazarken kitapların içeriklerini anlatmayı sevmiyorum pek; ama diyelim ki yeni bir şeylere başlamak için baharı bekleyenlere önerimiz olsun.

Hadi Cesaret!

Ayça Akın

İkinci Adam Yayınları

Ocak 2012, 126 s.

Bunları da sevebilirsiniz