Türkiye’de insanların genellikle somut olgulardan çok olasılıklar üzerinden hareket ettiklerini ve kendilerini bu şekilde savunduklarına çok sık şahit oluruz. Düzenlenecek organizasyonları en çok bizim kentimiz hak eder, bizim takımımız bütün takımlardan daha üstündür, biz en çok vergiyi veririz ancak hizmet alamayız vb. gibi pek çok örneği sıkça gazetelerde görürüz. Kendimizi haklı göstermenin yolu rasyonel açıklamalardan ziyade duygusal ve bizim farklılığımıza yapılan vurgular üzerinden gerçekleştirilir. Ancak bu farklılık vurgusunun dozajı arttıkça toplumsal yaşam içerisinde ‘kentimizin, takımımızın ya da kendimizin’ ötekileştirilmesi süreci de hızlanır. İzmir kenti uzun zamandır bu ötekileşme sürecini fazlasıyla yaşamakta ve içine çekildiği girdapta hızla daha fazla dibe doğru sürüklenmekte. Son örneğimiz Türkiye’de 21 Haziran-13 Temmuz 2013 tarihleri arasında düzenlenecek olan U-20 Futbol Dünya Kupasının oynanacağı kentler arasında İzmir ve Manisa kentlerinin FİFA tarafından alınmamış olması. Antalya, Bursa, Gaziantep, Kayseri, Rize, Trabzon ve İstanbul kentleri organizasyona kabul edilirken, İzmir ve Manisa kentlerinin birileri tarafından üstünün çizildiği ve listeden çıkartıldığı iddia ediliyor.
Ege bölgesinde yayınlanan gazetelerin ilavelerinde bu durumun İzmir’in tam da Expo adaylığı öncesinde büyük bir kayıp olduğu, Mahmut Özgener federasyonu döneminde listede olmasına rağmen daha sonra liste dışı bırakıldığına yönelik tespitler yapılmaktadır. Benzer olaylarda olduğu gibi bu kentlerin milletvekilleri, kendi kentlerinin haklarının savunmaları için göreve davet edilmektedirler. Listedeki kentlerin bir kısmının tamamen politik etkenlerle bu liste içerisinde yer aldığını söyleyebilirsiniz ancak yıllardır bu kentlerin modern anlamda stadyumlara neden bir türlü sahip olamadıklarını da sorgulamanız gerekir. İzmir’de yılan hikayesine dönen stadyumlar için, aynı medyanın 40 bin kişilik yetmez tartışmaları da yaptığını dönemin gazetelerinden okuyabilirsiniz.
Kentleriniz için milletvekillerini, bakanları değil bizzat bu kentin asli sahipleri olan yurttaşlarınızı yaşanan sürece müdahil etmeyi başaramadığınız müddetçe özellikle İzmir kenti bu ve benzeri pek çok alanda ‘havanda su dövmeye devam eder ‘ ve ‘atı alanlarda Üsküdar’ı çoktan geçerler’. Farklılığı yaratan birilerini sürekli olarak göreve çağırmak ve onlardan bir şeyler yapmasını istemek değildir. Sizin kent olarak, kenti yönetmeye talip olan yönetimler olarak yapabilmenizdir. Aksi takdirde bahaneleri konuşup, yapay çözümler ararsınız ancak sorunun gerçek nedenlerini bilmediğiniz için çözümün parçası da olamazsınız.