ANALİZ 20

2008 yılında küresel kriz merkez ülkelerin finans kurumlarının balon patlamaları ile başlayınca , çoğu piyasaperestin iman ettiği olmadı. Piyasanın ilahi ayıklayıcı gücüne terk edilmedi arena. ABD’de «Batan batar, kalan sağlar bizimdir” kuralına uyulmadı ve peş peşe kurtarma paketleri açıklandı.

ABD’nin 2008 ve sonrasında yaptığını AB’nin merkez ülkelerinin devletleri de yaptı. Finans balonunun toksik kağıtlarına bulaşmış finans sistemlerini ayakta tutmak için onlar da finans ateşinin üstüne bütçelerinden büyük fonları boca ettiler.Ama bu cömertliğin bir bedeli olacaktı. O bedel artan bütçe açıkları ve kamu borç yükü olarak tecelli etti.
Bundan sonra ne olacak sorusuna cevap aranıyor ?
Borç krizini aşabilmek için ek kaynak, bunun için de ekonomik büyüme gerekmektedir. Ancak ekonomik büyümenin nasıl olacağı belli değildir. Bu konuda tam bir ideolojik karmaşa söz konusudur. Ekranlara çıkanların büyük çoğunluğu özellikle de bu sistemden beslenenler « en iyi piyasalar bilir” demeye ve sonrasında da hükümetlerden yardım beklemeye devam etmektedirler. Ama bu bağlamda önerilen politikalar devlet harcamalarını azaltmak gibi toplumsal talebi daraltacak ekonomik büyümeyi olumsuz yönde etkileyecek önlemlerden oluşmaktadır.
Küreselleşme adı altında yaygınlaştırılan ve tüketimi sürekli canlı tutacak borçlanmaya dayalı bir finansal yapı geliştirilmiştir. 1990’larda ABD seçkinleri tarafından bir tür «Amerikanlaştırma” olarak görülen ve hiç sorgulanmadan benimsenen küreselleşmeye olan inanç adeta deprem şiddetinde sarsılmaya başlamıştır. Küreselleşme için gerekli ideolojik mutabakat da dağılmaktadır. Bu sürecin arakasında yüksek işsizlik oranları ile küreselleşme arasında kurulmaya başlanan ilişki yatmaktadır.
Artık reel gelire dayanmayan bu anlayış sürekli finansal balonlar ve şişkinlikler yarattı ve her seferinde de dönüp reel sektörü vurdu. Finans sektörü o kadar güçlü bir hale gelmişti ki bu kapitalist ekonomilerde finans sektörüne yönelik düzenlemelerin yapılması gerçekleştirilemedi. Yönetimler devletleri bu finans sektörünü desteklemek zorunda bıraktılar. Devletler de parlamentolarına , halklarına sormadan ihtiyaç duyulan bütün finansları borçlanma şeklinde yüklendiler.
Bu yolla bu büyük finans yapısına sürekli kaynak sağladılar. Ama şimdi bu da tıkanama noktasına geldi. Ortaya devletlerin borçları çıkmaya başladı. Devletler sürekli geri dönüp yurttaşlarına vergi getirmeye ya da yurttaşlarına dönük kamu harcamalarını kısmaya başladılar. Onun içindir ki euro bölgesinde insanlar rahatsızlıklarını meydanlara taşıdılar. Bu noktada çözümsüzlük vardır.
Hala daha Amerika, İngiltere, Fransa, İtalya, İspanya, Portekiz, İrlanda, Yunanistan gibi ulusal devletlerin yönetimi finans kesimi tarafında daha da fazla borçlanın dayatması altındadır.
Üretilen mala karşı reel gelirle talep yaratılmadığı sürece dünya bu krizden çıkamayacaktır. 2008’den bugüne kadar toplan 12 trilyon doları bulan kurtarma paketleri açıklandı ve devreye sokuldu.
Sonuç : Kriz bir türlü bitmiyor.
Fazıl Say diyor ki «bazıları bedenen ölür, bazıları ruhen.”
Analiz 20 yazımda Türkiye için söylenecek tek bir cümle; Türkiye’de ruhen ölenlerin sayısı bedenen ölenlerin sayısını geçmektedir.
Aydınlık bir ay dileği ile,

Bunları da sevebilirsiniz