Analiz 19

2007’den bugüne kadar tolam 12 trilyon doları bulan kurtarma paketleri açıklandı ve devreye sokuldu. Sonuç;

Kriz bir türlü bitmiyor.

Nasıl bitsin? ABD ve AB borç krizine karşı öyle politikalar uygulamaya çalışıyorlar ki; başarırlarsa depresyon, başaramazlarsa yine depresyon.

Peki çılgın mı bunlar, neden böyle yapıyorlar? Evet çılgınlar, ama bu çılgınlığın arkasında bir mantık var; «Sınıf Savaşı”. Uluslararası mali sermaye en gerici siyasetçiler üzerinden tüm diğer sınıflara savaş açmış durumda.

ABD’nin federal borçları, mali sermayeyi kurtarma operasyonları sayesinde 14 trilyon doları geçti, yasal tavana dayandı.

Bu tavan 2 Ağustos’a kadar yükseltilmezse, devlet artık yeniden borçlanamayacağı için, kasası boş kalacak, borç servisi aksayacak.

Obama, bütçe açığını azaltmak adına, eğitim, sağlık gibi hemen tüm federal harcamalarda tarihte görülmemiş oranlarda kesintileri ve toplumun en zengin kesimini hedef alan, oldukça sınırlı yeni vergileri içeren bir ekonomik paket hazırladı. Paket yoksulların yaşam koşullarını allak bullak ederken, zenginlerden de biraz fedakarlık istiyor.

Ancak son seçimlerden sonra, en gerici kesimin, ‘çay partisi’nin egemenliği altına giren Cumhuriyetçi Parti, yeni vergilere kesinlikle karşı ve de borçlanma tavanının yükseltilmesine izin vermiyor.

Bu durum ABD’yi bir iflas olasılığına itiyor. Öyle ki kredi değerlendirme kurulu Moody’s’in ardından, Standard & Poor’s da ABD’nin halen «AAA” olan kredi notunu sorgulamaya başladığını açıkladı.

Eğer federal hükümet temerrüde düşerse kredi notu düşecek, borçlanma maliyeti artacak, daha şimdiden kaygılarını dile getirerek, alacaklıların korunmasını talep eden Çin’in yanı sıra Rusya gibi elinde yüksek dolar rezervleri olan ülkelerin dolara güveni daha da sarsılacak. Bu koşullarda 2007 mali krizi ve resesyonunu aratacak yeni bir krizin ve bir depresyonun kaçınılmaz olduğu aşikardır.

Avro bölgesindeki durum ise; AB devletlerinin mali krizi, temmuz ayında yeniden derinleşmeye başladı. Birbiri ardına devreye giren kurtarma paketleri, kemer sıkma politikaları İrlanda, Yunanistan ve İspanya’da hem borç yükünü arttırdı, hem de bu ülkelerde ekonomik durgunluğu derinleştirdi.

İflas eden Yunanistan’ın ardından, kredi kurumları İrlanda ve Portekiz bonolarının da kredi notunu en düşük düzeye düşürdü. Kanım; sırada İspanya ve İtalya bonolarının olduğu, bunları da Belçika’nın izleyeceğidir.

ABD ve Japonya’dan sonra dünyanın üçüncü büyük bono piyasasına sahip olan, Avro bölgesinin toplam üretiminin %20’sini gerçekleştiren İtalya, AB’nin üçüncü büyük ülkesidir. Toplam devlet borçları 2.45 trilyon dolara ulaşan İtalya kurtarılamayacak kadar büyük bir ekonomidir.

İtalya’nın geçtiğimiz ay piyasalardan ancak %4.95 fazile borç alabilmesi, borç stokunun hızla büyümeye devam edeceğini göstermektedir.

Amaç, ne pahasına olursa olsun Alman ve Fransız bankaların alacaklarının hiç olmazsa bir kısmını kurtarmaktır. İtalya’nın tüm uluslararası borçlarının %84’ü Fransız ve Alman bankalarınadır. Fransız bankalarının alacakları 98 milyar dolara, Alman bankalarınınkiler de 51.2 milyar dolara ulaşmıştır.

İtalya salt Avrupa’nın değil, dünya mali sisteminin önemli bir parçası. Bu kriz derinleştikçe ABD’yi etkileyecektir. Çünkü, genelde pek dikkat çekmeyen, gözlerden kaçırılan bir konu daha var. O da önde gelen ABD bankalarının CDO (kredi sigortası türevleri) yoluyla AB üyelerinin devlet borçlarını sigorta ederek, ciddi risk altına girmiş olduklarıdır.

AB ülkeleri temerrüde düştükçe CDO satmış olan ABD bankaları ödeme yapmak zorunda kalacaklar. AB mali krizi, bu kanaldan ABD’ye bulaşmak üzere devam etmektedir.

Tüm bunlar beni şu sonuca götürüyor: Sakın bu kriz, «o kriz”den daha öte bir şey, insanlığı barbarlığın eşiğine getiren «son kriz” olmasın? Dahası, ya bu soruyla «ileri demokrasi” arasında bir bağ varsa?

Aydınlık bir ay dileğiyle…

Bunları da sevebilirsiniz