Şubat Ayı Panoraması

Geçtiğimiz ay Orta Doğu çok önemli gelişmelere sahne oldu. Tunus’ta başlayan ve kısa süre içinde diğer bölge ülkelerini etkisi altına alan halk ayaklanmaları, Tunus ve Mısır’da liderlerin çekilmesiyle sonuçlandı. Ancak Libya’daki ayaklanma kanlı bir şekilde devam etmekte. Libya lideri Kaddafi’nin iktidardan çekilmede gösterdiği isteksizlik dönüşümün çok kanlı olacağının sinyallerini veriyor.
Orta Doğu’daki olaylar, aslında Soğuk Savaşın sona ermesi kadar önemli, ancak Batı hala olayları ekonomik açılardan değerlendirmeyi tercih ediyor. Soğuk Savaşı sona erdiren Doğu Avrupa’daki halk hareketleri Batı tarafından büyük bir sevinçle karşılanırken, nedense Orta Doğu’nun bu sevinci hak etmediği gibi bir izlenim oluşmakta. Şu günlerde Batı’nın tek derdi, olayların etkisiyle artmaya başlayan petrol fiyatlarının yeni bir küresel ekonomik krize yol açıp açmayacağı. Batı’nın bu kanlı diktatörleri şimdiye kadar desteklemesinin ardında bu gerçek yatıyor. Ama artık her şey değişti. Orta Doğu artık dönüşü olmayan bir yola girdi. Orta Doğu’daki olaylar elbette dünya ve bölge istikrarını etkileyecektir. Yapılması gereken, bu etkilerin bir analizini yaparak önceden gereken tedbirleri almaktır. Bu aşamada öncelikli olarak yapılması gereken şey ise, özellikle Libya’da yaşanmakta olan insanlık dramını sona erdirecek bir uluslararası girişimin başlatılmasıdır. Saddam’ın devrilmesinde çok istekli davranan ülkelerin bu konuda da kıllarını kıpırdatmamaları ise oldukça düşündürücü. Eğer böyle bir uluslararası girişim hemen başlatılmazsa, bölgede hızla yayılan ayaklanmaların bölgesel ve küresel etkileri çok daha vahim olacaktır.
Kaddafi’nin olayları değerlendirdiği televizyon konuşması, aslında Orta Doğu liderlerinin de kendi halklarına bakışının, Batılılardan pek farklı olmadığını gösteriyor. Halkını azarlayan, sonlarının ölüm olacağı tehditleri savuran ve Afrika’nın diğer ülkelerinden paralı askerler getirerek kendi halkını öldürten bir lider… Bu aslında tüm Üçüncü Dünya ülke liderlerinin ve devletlerin kendi halklarına karşı geliştirdikleri bakış açısı. Devlet, sadece hükmederken baba; halk ise lidere/devlete boyun eğmekle yükümlü yığınlardan oluşuyor. Aksini yapanlar ise, hemen cezalandırılıyor.
Son olaylardan herkesin çıkaracağı dersler var. Öncelikle liderlerin anlaması gereken gerçek şu ki, özgürlük, ekmek gibi, su gibi, insanın en temel ihtiyaçlarından biri. Halklara ancak bir süreliğine hükmedebilirsiniz; ama eninde sonunda onlara boyun eğmek zorundasınız. Direnenlerin sonunu hep birlikte seyrediyoruz.
Türkiye’nin bu süreçte uluslararası itibarının arttığını ve Orta Doğu’da model ülke olma yolunda hızla ilerlediğini söyleyen yorumları tüm gazete ve televizyonlarda görmek mümkün. İlk bakışta doğru görünen bu yorumların inandırıcılığı her geçen gün azalmakta. Kendisine şikâyetini ileten vatandaşı azarlayan Başbakan, protestocu öğrencilere «beyinsizler” diyen bir milletvekili, devlet görevlilerini yere yatırarak arayan polis görüntüleri pek de demokratik model ülke görünümü yaratmıyor.

Bunları da sevebilirsiniz