Amerika Irak´tan Çekilirken

Siyaset biliminde kültürel çalışmaların etkisi giderek artmaktadır. Uzun bir geçmişe sahip olan kültürel yaklaşım, siyasi olayların incelenmesinde, içinde bulunulan toplumun kültürel özelliklerinin göz önünde bulundurulması gerektiğini savunmaktadır. Yani, bir toplumun kültürel özellikleri, o toplumun siyasi davranışlarını da belirleyen önemli bir etkendir.
Bu yaklaşım, özellikle demokrasi literatüründe önemli bir yer tutmaktadır. Buna göre bazı kültürler, demokrasiye yatkın iken, bazıları ise demokrasinin yerleşmesine uygun bir ortam sağlamaktan uzaktırlar. Bu bağlamda, özellikle Müslüman toplumlarda demokrasinin yerleşememesi, dinin bu toplumlardaki etkisinden kaynaklanmaktadır. Bazı Batılı siyaset bilimciler, İslam dininin otoriter bir niteliğe sahip olduğunu ve bu yüzden demokrasinin bu toplumlarda gelişmesinin çok zor olacağını belirtmişlerdir.


İslam, Demokrasi ve Sömürgecilik


Yukarıda belirtilen yaklaşım, Batı sömürgeciliğinin de dayanak noktasını oluşturmuştur. Edward Said’in Orientalism (Şarkiyatçılık) adlı eserinde de belirttiği gibi, Batı kendi kafasında, kültürel olarak aşağı bir Doğu imajı yaratarak, bu toplumlara medeniyet götürme bahanesiyle başlattığı sömürgeciliğe de meşru bir dayanak sağlamış ve sömürge haline getirdiği toplumların tüm siyasi ve sosyal kurumlarını yok ederek, kendi kurum ve kurallarını empoze etmiştir. Ayrıca, sömürgecilerin, Orta Doğu’da hiçbir etnik ya da dini ayrıma bakmaksızın çizdiği sınırlar sonucu yapay olarak yaratılan devletler, sömürgeciliğin sona ermesinden sonra çok büyük siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlarla uğraşmak zorunda kalmışlardır. Fakat Batı bu sorunların kaynağını, gene bu toplumların kendi kültürel özelliklerine bağlamakta hiçbir sakınca görmemektedir.
Bölgede bilinçli olarak zayıf bırakılan devletlerin, önceliği devraldıkları sorunlara vermeleri, hali hazırda etnik ve dini olarak parçalanmış toplumların, devlet yerine ulus-altı (kabile) ya da ulus-üstü (din) öğelere aidiyet geliştirmelerine sebep olmuştur. Sonuçta, ulusal birliği sağlama otoriter rejimlerle mümkün olabilmiştir. Soğuk Savaş döneminde, süper devletler, kendi yanlarına çekmek istedikleri Orta Doğu ülkelerindeki otoriter rejimleri siyasi, askeri ve ekonomik olarak desteklemekten çekinmemişlerdir. Sonuç olarak, Batı, Orta Doğu’daki toplumları önce sömürmüş, daha sonra da otoriter rejimleri destekleyerek, bölge halkının kendi devletlerine yabancılaşıp radikalleşmesine katkıda bulunmuştur. Şimdi ortaya çıkıp radikal İslamcı terörün ve otoriter rejimlerin, bu bölgenin kendi kültürel özelliklerinin bir sonucu olduğunu söylemek iki yüzlülükten başka bir şey değildir.


Amerika ve Irak


Amerika’nın Irak’ı işgal etmesinde kullandığı bahaneler de, klasik kültürel önyargının bir sonucuydu. Büyük Orta Doğu Projesi ile ABD bölgeye demokrasi götürme sözü veriyordu. Aslında burada ima edilen, bu ülkelerin demokrasiyi dış müdahale olmadan gerçekleştiremeyecekleri idi. Fakat yedi yıl süren işgalin sonunda ortaya çıkan tablo, öncekinden çok daha kötü ve buna sebep olan ABD ve Batı, bu sorumluluğu üstlenecek hiçbir adım atmamakta direniyor. Amerika’nın askerlerini çekmesiyle ortaya çıkacağı kesin olan kaos ortamını sona erdirecek, elle tutulur hiçbir somut öneri yok. Obama hükümetinin tek derdi, daha fazla Amerikan askerinin ölmesini engellemek ve böylece içerdeki siyasi ve ekonomik baskıyı hafifletmek. Demokrasi, herhalde ABD’nin Orta Doğu’da isteyeceği en son şeylerden birisi. Çünkü, bu ülkelerde yapılacak demokratik seçimler ilk olarak radikal siyasi oluşumları iktidara taşıyacak. Amerikan muhafazakâr çevreleri bu kaygıyı açıkça dile getirmekten çekinmiyor. Ancak kimse, radikalizmin, bir milyondan fazla kişinin ölümüyle sonuçlanan ve ülkeyi etnik ve dini bölünmenin eşiğine getiren savaşın sonucu olduğunu açıkça söylemiyor. Ama Batılı ülke insanları hala her fırsatta tüm Müslümanları terörist olarak nitelemekten çekinmiyor. New York’ta yapılması planlanan camiye karşı çıkan grupların taşıdıkları pankartlardan bunu anlamak mümkün. Hiç kimsenin de bu önyargıyı silmek gibi bir çabası yok.


Sonuç


Amerika’nın Irak’tan çekilmesi ile Türkiye’yi de içine alan coğrafyayı çok daha kötü günlerin beklediğini söylemek herhalde kehanet olmaz. Aynı şekilde bu ülkede, yakın zamanda bırakın demokrasiyi, istikrarı yerleştirmek bile mümkün görünmüyor. Yıllarca şiddetten başka bir şey görmemiş insanların ilk önceliğinin demokrasi olacağını söylemek de herhalde safdillik olacaktır. Ama Irak her geçen gün şiddetin içine çekildikçe, buna sebep olanların yine kültürel argümanları kullanarak suçu bir kez daha bölge halkına yükleyeceklerinden de hiç kuşkum yok.

Bunları da sevebilirsiniz