1980’li yılların ardından dünya konjonktüründe piyasa yönelimleri her ne kadar finans piyasaları üzerinde etkili ve görece olarak fazla olsa da, tüm ekonomiler için büyüme anlamında kilit sektör imalat sanayi olarak varlığını sürdürmeye devam etmektedir. Ülkelerin 3 ana sektörü tarım,hizmet ve sanayidir. Bugün gelişmiş ekonomiler yani kapitalist devletlerin ekonomilerinin gelişimi incelendiğinde sanayi sektörüne ayrı bir önem verdikleri gözlemlenmektedir.
Özellikle 19. Yüzyılda gelişmiş bir devlet olan İngiltere’ye karşı Amerika ve Almanya rekabet üstünlüğü kazanabilmek için, sanayi sektörüne ayrı bir önem vermiş, bu anlamda iktisadi çerçevede ‘’Bebek Endüstri Tezi’’ olarak bilinen argüman çerçevesinde sanayi gelişimini sağlamışlardır. Bebek Endüstri Tezi en genel anlamda; Gelişmekte olan ülkelerde yeni doğan ve dış ticarette rekabet üstünlüğü sağlayabilecek stratejik sektörlerin dış piyasalara karşı korunmasıdır.Bu sektör gelişimini tamamladıktan sonra dış piyasalarla rekabet edebilecek konuma geldiğinde sektör üzerinden korumalar kaldırılıp, o sektörde ihracatçı durumuna gelinmektedir.
En genel çerçevede yukarıda bahsedilenler üzerinden anlaşılabilineceği üzere sanayi sektörü ülkelerin gelişimi açısından çok önemli bir sektördür. Bugün kalkınmış olarak kabul edilen bir çok kapitalist devlet gelişimlerini sanayi sektörüne verdikleri önem çerçevesinde perçinlemiştir.
Ülkemizin durumuna bakacak olursak, ülkemiz sanayi sektöründe halen gelişimini sürdürmektedir. Bu çerçevede ülkemiz ekonomisi aşağıdaki grafikler üzerinden daha net bir biçimde analiz edilebilecektir.
SANAYİ ÜRETİM ENDEKSİ
KAYNAK: OECD ‘’INDUSTRIAL PRODUCTION’’ https://data.oecd.org/industry/industrial-production.htm
Sanayi üretim endeksi; sanayi sektöründeki üretim faaliyetlerinde artış yada azalışın,yıllar itibari ile karşılaştırmalı olarak izlenmesini sağlayan bir göstergedir. Sanayi üretim endeksi her ülkenin kendi koşulları içerisinde oluşturulmaktadır. Türkiye’de bu endeksi oluşturan 3 ana sektör; İmalat sanayi, Elektrik üretimi ve Madencilik sektörü olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu endeks içerisinde imalat sanayi’nin payı %86.9, elektrik üretiminin payı %8.2 ve madencilik sektörünün payı ise %4.9’dur. Bu grafik Türkiye’nin 1985-2014 yılları arasındaki sanayi üretim endeksini ortaya koymaktadır. Türkiye’de sanayi sektörüne dair yapılan hesaplamalarda 2010 yılı endeks 100 olarak kabul edildiğinde, sanayi üretim endeksinin yıllar içerisinde artış gösterdiğini görmekteyiz. Sanayi üretiminin azaldığı yıllar Türkiye’nin kriz yaşadığı 1994-2001-2008 yıllarıdır. Bu rakam 2014 yılı son verileri çerçevesinde ise 120.5 olarak hesaplanmıştır.
DÜZEY 2 SINIFLANDIRMASI ÇERÇEVESİNDE BÖLGELERE GÖRE SANAYİ TEKNOLOJİ YOĞUNLUĞU
KAYNAK: T.C. KALKINMA BAKANLIĞI;’’BÖLGESEL GELİŞME ULUSAL STRATEJİSİ 2014-2023’’ http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/Yaynlar/Attachments/641/2014-2023%20B%C3%B6lgesel%20Geli%C5%9Fme%20Ulusal%20Stratejisi.pdf
Bölgelere göre sanayi teknoloji yoğunluğu grafiği, sanayi sektöründe bölgelerarası farklılıkların anlaşılması açısından ülkemizin durumunu ortaya koymaktadır. Grafikte sarı sütun düşük teknoloji, yeşil sütun orta düşük teknoloji, mavi sütun orta yüksek teknoloji, pembe sütun ise yüksek teknoloji ile üretim yapan bölgeleri ifade etmektedir. Bu grafik genel anlamda incelendiğinde iki farklı durum göze çarpmaktadır. Birincisi görsel üzerinde, düşük teknolojiyi temsil eden sarı ve orta düşük teknolojiyi temsil eden yeşil sütunların yoğunluğu net bir biçimde görülmektedir. Bu durum Türkiye’nin genel anlamda düşük ve orta-düşük teknoloji ile üretim yapan bir ülke olduğunu gözler önüne sermektedir. İkinci durum ise genel anlamda Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin tamamıyla üretimlerini düşük ve orta düşük teknoloji ile dayalı olarak gerçekleştirmesidir. Batı bölgelerinde yer yer orta yüksek ve yüksek teknoloji ile üretim yapılması bölgesel farklılığı ortaya koymaktadır. Bu durum göstermektedir ki Türkiye’nin batı bölgesinde, doğu bölgesine nazaran daha yüksek katma değerli ürünler üretilmektedir.
KAYNAK: TÜBİTAK
Günümüzde dünya ekonomilerinin verimlilik düzeyleri ve üretim yapıları, istikrarlı bir ekonomik büyümeye kavuşabilmek ve refah açısından büyük önem arz etmektedir. Bu çerçevede dünya konjonktüründe araştırma geliştirme ve inovasyon faaliyetlerine yönelim ivme kazanmakta, bu sayede ülkelerin daha az kaynakla, daha fazla katma değer yaratma çabası içerisinde oldukları görülmektedir. Yapılan araştırmalar inovasyonun işgücü ve faktör verimliliği üzerinde olumlu etkide bulunduğunu ve refah düzeyinin artmasına katkı sağladığını göstermektedir. Araştırma geliştirme harcamaları ise inovasyon açısından gerekli olan en önemli girdiler arasında gösterilmektedir. Grafik araştırma geliştirme harcamalarının gayrısafi yurtiçi hasıla içindeki payının 2004-2014 yılları arasındaki değişimini göstermektedir. Genel olarak incelendiğinde artış içerisinde olan bu pay zaman zaman azalım eğilimi içerisine girmiştir. Son yılın verisi olan 2014 yılına bakıldığında bu oran %1 civarında seyretmektedir. Avrupa Birliği ülkeleri ile bir kıyaslama içerisine girdiğimizde bu oran, ortalama bazlı %3 civarında seyretmektedir. İsitkrarlı bir ekonominin sağlanabilmesi açısından araştırma geliştirme harcamalarının payının arttırılması ülkemiz açısından bir nevi zaruret olarak karşımıza çıkmaktadır.
Eşit, Adaletli, Özgür ve Bağımsız bir TÜRKİYE dileklerimizle . . .