Küresel Salgın, Neoliberal Küreselleşmeciliğin Sonunu Mu Getirdi?

Virüs salgınının küresel nitelik kazanması sonrasında, salgın ve neden olacağı sonuçlar konusunda yazan çizen, ekrana çıkan herkes, kendi bakış açısına uygun olarak, yaşananların nedenleri ve olası sonuçları konusunda oldukça iddialı sayılabilecek fikirler ortaya koyuyorlar.

 

Yaygın şekilde ifade edilen görüşlerden biri de, ulus devletlerin tasfiyesine dayalı neoliberal küreselleşmeci dünya düzeninin sonunun geldiği. Şaşırtıcı biçimde, neoliberal küreselleşmeci piyasa düzeninin ülkemizde yayılması, ulus devletlerin egemenlik alanlarının daraltılması konusunda misyonerlik görevi üstlenmiş televoleci ekonomistler dahi ‘devlet küçülsün, elini ekonomiden çeksin’ derken ‘çok mu ileri gittik’ diye konuşur, ulus devletlerin krizle mücadeledeki göreli başarılarından söz eder hale gelmiş durumda.

 

Bu değişimin en önemli nedeni, küresel virüs salgınının, ulus devletlerin, şu ya da bu ölçüde egemenlik haklarını devretmiş oldukları Avrupa Birliği (AB) gibi ulusüstü, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), vb. gibi uluslararası örgütlerin almış oldukları kararların, özellikle küresel şirketlerle ilişkileri boyutuyla son derece şaibeli ve güvenilmez olduklarını ortaya çıkarmış olması.

 

Bu noktada, ulusüstü ve uluslararası örgütler başarısız da ulus devletler çok mu başarılı diye sormak gerekiyor.

 

Salgının şu an itibarıyla etkilediği ülkeler, bu ülkelerdeki vaka sayısı ve ölüm oranları dikkate alındığında -farklı ülkelerden gelen verilerin güvenilirliği ve karşılaştırılabilirliği konusu tartışılır olmakla birlikte- bu soruya, ulus devletler virüs salgınıyla mücadele konusunda bir bütün olarak başarılı oldu şeklinde yanıt vermenin olanaklı olmadığı görülüyor.

 

Halihazırda kamuoyu ile paylaşılan veriler ışığında, Almanya, Çin, Güney Kore, Singapur, Rusya, Kanada, Japonya gibi ülkeleri başarılı, İtalya, İspanya, ABD, İngiltere gibi ülkeleri başarısız olarak tanımlamak mümkünse de bu değerlendirmeyi, başarı ya da başarısızlığın nedenleri konusunda kapsamlı bilgiler içermediği için yeterli bulmak mümkün değil. Böyle düşünüyor olmamın nedeni, en azından görünüşte, krizle mücadele konusunda başarılı ya da başarısız olarak nitelenen ülkelerin ekonomik, idari ve siyasi yapılarının, sosyal devlet açısından homojen bir yapı sergilemiyor olması.

 

Şüphesiz ki, salgının şu an itibarıyla farklı düzeylerde etkilediği ülkelere bakarak, üretim güçlerini, sosyal devlet niteliğini korumuş olan, özelleştirme modasına uyarak kamusal sağlık ve eğitim altyapısını/organizasyonunu tasfiye etmemiş olan ülkelerin krize karşı mücadelede daha başarılı olduğunu söylemek mümkün.

 

Ancak, gerçekten doğru ve tüm kesimler açısından tatmin edici, siyasi konumlanmalar nedeniyle reddedilemeyecek bir sonuca ulaşmak için başarılı ve başarısız görünen ülkeler arasında özellikle gelir dağılımı, sağlık organizasyonun ve sosyal devletin niteliği gibi objektif ölçütler çerçevesinde bir değerlendirmeyi, gerçekten bilimsel nitelikte yapmak gerekiyor.

 

Bu tespit bizi, ilk bakışta birçok açıdan farklı görünen/farklı algılanan başarılı ve başarısız olarak görünen ülkelerin; üretim güçlerini, sosyal devlet niteliğini koruyup korumadıkları, küreselleşme, piyasalaşma, özelleştirme modasına uyarak kamusal sağlık ve eğitim altyapısını/organizasyonunu tasfiye edip etmedikleri gibi kriterler açısından benzerliklerinin olup olmadığını araştırma sorumluluğuyla karşı karşıya bırakıyor.

 

Bu konuda en büyük sorumluluğun, ilgili meslek odalarına, siyaset kurumuna ve günümüz dünyasında oldukça azınlığa düşmüş olsalar da, çıkara esir olmamış gerçek bilim insanlarına düştüğünü de söyleyip bitireyim.

 


Bunları da sevebilirsiniz