Kavala Denklemi..

Adım adım gideceğiz.

Önce Soner Yalçın’ın 21 Şubat 2020 tarihli Sözcü gazetesindeki “Ayıptır, yazıktır, günahtır” başlıklı yazısını okuyalım. Sonra Nihat Genç’in yazısını.. Sonra Kavala Denklemi’ni kuralım.. Sonra düşünelim..

 

SONER YALÇIN YAZISI..

 

BAŞLIK: Ayıptır, yazıktır, günahtır

Adı, “Kızıl Milyarder” oldu! Çünkü, solculuktan hiç vazgeçmedi. İnsan hakları ihlallerine karşı verilen mücadeleleri destekledi; temel hak ve özgürlükleri savundu hep.

Osman Kavala…

Balkan göçmeni tütüncü ailenin çocuğu olarak 1957’de doğdu.

Robert Koleji mezunu; solculukla bu okulda tanıştı.

İngiltere Manchester Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde okudu; burada çok eylemin öncüsü oldu.

Babasının 1982’deki ölümü üzerine şirketlerin başına geçti. Hep yenilikler peşinde oldu. Mesela, 1980’lerde Türkiye’de meşhur olan bilgisayar Commodore 64’ü Türkiye’ye getirdi.

K.V.K. Turkcell” şirketini bilmeyen yoktur. Cep telefonunun ilkini Türkiye’ye getiren Osman Kavalı idi; ortakları Mehmet Emin Karamehmet ve Murat Vargı‘nın soy isimlerinin baş harfleriydi; K.V.K.

Navigasyonu” da ilk getiren o oldu

MİKES şirketini kurup, F-16 uçaklarının koruma sistemlerinin geliştirilmesi ihalesini aldı. Türkiye’nin ilk Yap-İşlet-Devret modeli olan Hidro Elektrik Santrali’ni işleten Aksu Enerji’yi kurdu.

Birleşik Yatırım Bankası ve TSB Turizm ve Yatırım AŞ gibi birçok şirketin sahibiydi.

Keza: 1988’de Türk-Yunan İş Konseyi, 1991’de Türk-Polonya İş Konseyi kuruluşunda öncü oldu.

Bitmedi…

Osman Kavala…

12 Eylül darbesinin en zor günlerinde 1983 yılında İletişim Yayınları’nı kurdu. On yıl sonra bu kez Aras Yayıncılık ortakları arasında yer aldı.

Tarih Vakfı, Diyarbakır Kültür Evi gibi sivil toplum kuruluşlarının sponsorluğunu yaptı.

Adı, “Kızıl Milyarder” oldu! Çünkü, solculuktan hiç vazgeçmedi. İnsan hakları ihlallerine karşı verilen mücadeleleri destekledi; temel hak ve özgürlükleri savundu hep. Uluslararası Helsinki Yurttaşlar Derneği üyesiydi…

Osman Kavala’yı son yıllarda tartışmaların merkezine taşıyan, Macar asıllı ABD’li iş adamı George Soros tarafından 1984’de kurulan Açık Toplum Enstitüsü oldu. Bu kuruluş Türkiye’deki faaliyetlerine 2001‘de açtığı temsilcilikle başladı.

Enstitüyü Türkiye’ye getiren Can Paker (ve oğlu Kerem Paker) idi. Can Paker, doğum günlerine gidecek kadar Soros’a yakındı.


Osman Kavala, yönetim kurulunda Can Paker, Kerim Paker, Prof. Üstün Ergüder, İshak Alaton, Leyla Alaton, Murat Sungur gibi isimlerle yer aldı.

Vakıf senedinde kuruluş amacı; “insan hakları, demokrasi ve evrensel değerlere karşı daha duyarlı bir toplum” yaratma hedefli projeler gerçekleştirmek ve maddi olarak bunlara destek vermekti.

Bu konular çok tartışıldığı için uzatmayayım…

Gelelim işin temel meselesine:

FETÖ BÖLÜNMESİ

Yıl, 2007.

Açık Toplum Enstitüsü, Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Binnaz Toprak‘a 12 Anadolu kentinde “mahalle baskısı” araştırması yapma projesi verdi. Prof. Toprak ve Nedim Şener, İrfan Bozan, Tan Morgül’den oluşan araştırma ekibi çalışmasını bir yıl sonra rapor haline getirdi. Raporun son bölümü Fethullah Gülen hareketinin insanlara yaptığı baskıya ayrılmıştı.

Vay sen misin bunu yazan; FETÖ medyası, raporu yaylım ateşine tuttu!

Bu rapor Açık Toplum Enstitü’nü böldü:

Bir yanda rapora karşı çıkıp FETÖ’ye destek veren başkan Can Paker vardı!

Diğer yanda raporu destekleyen ve FETÖ’ye mesafeli yönetim kurulu üyesi Osman Kavala vardı!

Bu ilk ayrışma olmayacaktı.

Yıl, 2010.

Dani Rodrik, Ergenekon-Balyoz kumpas belgelerini gazetecilere açıklamak için Robert Koleji’nden arkadaşı Osman Kavala’dan yardım istedi.

Osman Kavala tanıdığı gazetecileri sahibi olduğu Cezayir Restaurant’a çağırdı. (Amberin Zaman, Aslı Aydıntaşbaş, Soli Özel, Ahmet İnsel, Kadri Gürsel davete katılırken, Hasan Cemal, Şahin Alpay, Mustafa Karaalioğlu, Eyüp Can Sağlık, İsmet Berkan, Alper Görmüş, Ali Bayramoğlu gibi isimler katılmadı!)

 

Bu toplantı ve Osman Kavala’nın…

Türkan Saylan’ın cenazesinde en önde yürüyenler arasında yer alması…

FETÖ eseri 2010 Anayasa değişikliğine “Yetmez Ama Evet” diyenlere karşı çıkması…

Odatv Davası duruşmasına iki kez gelmesi…

Militan liberalliğe hiçbir zaman onay vermemesi…

Açık Toplum Enstitüsü/Vakfı’ndaki bölünmeyi derinleştirdi. Enstitüsü/Vakıf FETÖ bölünmesi yaşadı.

Pensilvanya’ya kadar gidip Fethullah Gülen’e bağlılığını sunan Can Paker (ve kız kardeşi Canan Barlas, eniştesi Mehmet Barlas) Osman Kavala’ya ateş püskürdü.

Şimdi deniyor ki:

-Ey Osman Kavala sen 15 Temmuz FETÖ darbesini destekledin!..”

Ayıptır. Yazıktır. Günahtır.

NİHAT GENÇ YANITI..

Nihat genç sahibi olduğu Veryansın TV internet sitesinde “Soner Yalçın kimin kavalı?” başlıklı yazısını 21 Şubat 2020 tarihinde yayınladı. Ve Soner Yalçın’a ateş püskürdü.. Dedi ki:

.. Soner Yalçın bugünkü yazısında iyi Sorosçular – kötü Sorosçular ayrımı yapıyor.

Can Paker ve ekibini hakiki FETÖ’cü Sorosçular, Kavala ve ekibini insan haklarından yana ‘mazbut’ Sorosçular safına koyuyor.

Yani Sorosçular Kavala’nın sahibi olduğu Cezayir Lokantası’nda toplanmış ve liberaller bu toplantıda iki büyük hizbe ayrılmışmış. Bu toplantıdan sonra Kavalacı liberaller FETÖ’nün kumpas davalarına karşı çıkmaya başlamışmış, bu yüzden Kavala iyi huylu Soroşcuymuşmuş.

Böylelikle İmamoğlu’nun propaganda makinesine Oda Tv’yi peşin peşin neden lokomotif yapıverip teslim ettiği de ‘açıklığa’ kavuşuyor. Milletin .mına koyan Cengiz Holding’e yaptığı paralı reklamlar başını döndürmüş olmalı.

Hukuku savunmak başka şeydir, Kavala’yı savunmak başka şey. Bir hukuk skandalı yaşandığı açıktır. Müebbet isteyip beraat veren mahkemelerin trajik hali hukuku karikatürleştiriyor.

İnsan, hiç değilse diyor, en azından hukukunu kurtarabilmek için, kılıfına uydurabilseler, yardım yataklık neyse beş-on yıl verip sonra yattığı süre infazına sayıp ne şiş yansın ne kebapla pekala hukukun açıkta kalan .ötü kurtarılabilir…

Ve bu hukuk skandallarının mağdurlarını da adları sanları ne olursa olsun mutlaka savunabilmeliyiz, bu başka, ancak bu hukuk skandalının mağdurunu ‘mazlum’ mertebesine çıkartmak, sonra bu ‘mazlum’dan bir kahraman yaratmak, bu da başka bir aydın ‘skandalı’.

Sanki birileri düne kadar eleştirdikleri, yanaşamadıkları ya da dönemin havasıyla düşman kesildikleri ‘kesimleri’ bu hukuk skandallarını, mağduriyetini fırsat kolluyor.

Kavala gibilerden bir kahraman yaratıp, tapınmak barışmak uzlaşmak affetmek, maşeri vicdanda temize çekmek için bir telaşa gayrete düşüyorlar. Örnek mi, Cumhuriyet ve Odatv ve Sözcü yazarları ve işte bugünkü yazısıyla Soner Yalçın bey, nihayet tüyünü dikip, Soros’un bayrağını çekiverdi.

Soner Yalçın, Kavala’yı ‘temizleme’ işini sana mı verdiler?

Yoksa sen Kavala ve liberallerle barışmak için bir fırsat mı kolluyordun?

On yılı aşkın süre Odatv’de yazmış biri olarak, fırsat kolladığını iddia ediyorum.

Dönemin havasına göre fırfır döndüğünü döndürüldüğünüzü, Sözcü, Cumhuriyet Odatv, onlarca yazar arkadaşınızla asli orjin tıynetinize dönmeye karar verdiğinizi iddia ediyorum.

Şimdi, Nasreddin Hoca’nın üstüne işediği salatalıklar gibi, ‘ona değdi buna değmedi’ diye Soner Yalçın, dün üzerine işediği liberalleri bugün ‘ayıklayıp’ afiyetle yemeye başlamış, hayırdır?

Liberaller katıksız Cumhuriyet ve Atatürk düşmanıdır.

Dost-düşman ayrımı ve öncelik sıralamasında liberallere göre Kemalistler, PKK’dan IŞİD’den FETÖ’den ‘daha tehlikelidir’.

Liberallere göre Mustafa Kemal faşizmin adıdır, Hitler ve Franco’dan farkı yoktur, İslamcı işbirlikçilerine göre de ‘şeytan’ ‘deccal’dır.

Cumhuriyet düşmanlığının zirve yaptığı 2010, 2011, 2012 yıllarında liberallerin Atatürk düşmanlığı FETÖ’cü ve İslamcılarla en büyük ortaklık ve ‘dayanıklık’ noktasıdır.

Cumhuriyet’e düşman liberaller FETÖ ve PKK’ya sarılıyor ve Atatürk’le alay ediyorlardı.

Evet, FETÖ kumpasları öyle ayyuka çıktı ki, liberallerden birkaç kişi FETÖ davalarını artık savunamayacak hale geldiler, ama FETÖ siyasetini bulundukları yerlerde halen canla başla sürdürüyorlar. PKK destekleri de hızını hiç kaybetmedi.

15 Temmuz hain darbesinin bir anlamı da sağ-sol liberallerin çöküşünün tarihidir.

15 Temmuz kıyametleri oldu. 15 Temmuz sonrası sol liberaller T24 sitesinde, sağ liberaller Karar Gazetesi’nde yeniden toplaştılar, açın okuyun işte, şirretliklerinden zerre bir adım geri atmış değiller.

Yani ‘kefaretlerini’ ödemiş hiç değiller, sağolun, Soner Yalçın gibiler vasıtasıyla aklanıp paklanıyorlar!

T24 ve Karar Gazetesi’ne -yerleşmiş sağlı sollu liberaller peki neden özeleştiriye, kefarete hiç yanaşmıyorlar? Şundan, çünkü hâlâ bir umutları var, her iki kanat da yeni sığınak bulmuşlar: Yeni CHP.

İşte bu Yeni CHP, sağ-sol liberallerle, Sözcü, Odatv yazar ve haberleriyle sizin de ‘toplaştığınız’ yer.

Dönün 2010’lu yıllara, Cumhuriyet’in yıkılışından çok memnun halleri vardı. Ekranlarda tutuklu generallerle dalga geçiyorlar, karpuz kesiyorlardı. Mesela bugün Taha Akyol ‘delil olmadan hukuk karar veremez’ diyor, doğru, ancak İlker Başbuğ’a 250 yıl ceza verildiği gün, o gün, delil olmadan bu cezanın verilebileceğine hukukçu kimliğiyle kalıbını basıyordu! Soner Yalçın, Taha Akyol, dönemine göre ‘hukuk’ hiç olmaz.

Oysa, her büyük savaş, her büyük tarihi olay, aydınları fikirleri sarsar, değiştirir, sonuçları konuşulur, özeleştiri, eksiklikler, yanlışlar, günahlar itiraf edilir. Neden, insanlığın ve fikrin selameti için, yepyeni bir ‘başlangıç için’.

Ancak tam tersi, hesaptan-hesaplaşmadan kaçan bu libareller nasıl oluyor da her yeni dönemde ‘baskın ses’ olmayı sürdürüyor ve ittifak alanlarına Odatv ve Soner Yalçın’ı Cumhuriyet Gazetesi’ni vs. dahi katacak kadar ilerleyebiliyorlar?

Henüz ‘şok’u atlatamadığınıza mı verelim!?

Benim aptal kardeşlerim, şoku bir atlatabilseniz, göreceğiniz ilk manzara, oyunun kurallarının çoktan değiştiği.

Yani artık yok öyle yağma, yok öyle hem yirmibeş kuruş hem şoför mahallinde oturmak. Liberaller artık şoför mahallinde oturmuyor, oturamayacak, itiraf etmedikleri ihanetleriyle yüzleşmedikleri sürece ‘aydın’ ‘insan’ yerine hiç konulmayacak.

Mesela Soner Yalçın liberallerin ihanetleriyle yüzleşmemelerini sorgulamıyor, bu yüzleşmemenin hesabını sormuyor, tam tersine, liberallerin insan içine çıkamayacak yüzlerine, yeni bir yüz oluyor ve onların yerine kendini şoför mahallinde-merkezde oturmuş mu hissediyor!

Benim para düşkünü kardeşlerim, uyanın, oyunun kuralları değişti, hem dünyadaki küreselcilik-neoliberalizm yıkıldı ve etkili sivil kurumlarının kumpasları çöktü rezil oluverdi ve Türkiye ayakları afişe olup, yapayalnız kaldılar hem de felsefi dayanakları tuzla buz oldu.

Oyunun kuralları değişti ve FETÖ’cü ve PKK’lı trollerin kendilerine dönemin havasından destek verip pişpişledikleri de ortaya çıktı. Cezayir Lokantası’nda nihayet başbaşa kaldılar, FETÖ’cü PKK’lı troller çekilince sitelerinde okunma izlenme oranları gülünçlük düzeyine düştü.

Çünkü büyük kumarda bütün peylerini FETÖ ve PKK’ya sürmüşlerdi, kaybettiler dostum. İmamoğlu’na rüzgar verip FETÖ ve PKK’ya yeniden pey sürmelerine el ayak olmanız da üç-dört ayını doldurmadan dağılıverdi, İmamoğlu fırını üstünde aynı kumarhane çalışmaz, dostum.

Liberallerin tek kariyer planları ekranlar, ellerinden gitti. İki, ideolojik troller PKK ve FETÖ’cüleri ‘kalabalık’ ‘millet’ ‘halk’ sanmaları, ellerinde patladı. Artık parçası olacakları bir ortaklık bulmaları imkansız, sizlerin gayretlerinden başka…

Ancak bugünlerde, İmamoğlu’yla birlikte, şimdi, yavaş yavaş el altından faşist-ulusalcı-ırkçı yaftası (ideolojik etiketi) yapıştırdıkları Cumhuriyet, Sözcü ve Odatv ile gizlice işbirliği-uzlaşma sinyalleri görüyoruz, işte Kavala’nın mahkumiyeti mağduriyetini birlikte bayraklaştırarak, bu geç kalmış ‘kucaklaşma’ pekala sağlanabilir mi, yürü aslanım, kim tutar sizi dostum!

Liberaller kendileri dışındakileri ‘dinlemekten’ hiç haz etmezler!

Sessizlikleri histeri halleridir, niye bir özeleştiri vermezler? Hatalar, eksiklikler söylenmese bugünden sonra yazıp çizdikleri mesnetsiz kalmaz mı?

Özeleştiri kendine dürüst insanların işidir.

İçine düştükleri hepsini körleştiren bu büyük felaketleri, hüsranları, tarihsel yanılgıları tek tek sayıp söylemedikleri sürece, değil aydın, insan sınıfına girebilmeleri mümkün mü?

Aydınların yükümlülük-sorumlulukları vardır, entellektüel namus bunu gerektirir. Bir köpek salyalı sümüklü mehdinin peşinden sürüklenip Atatürk’le alay edip Cumhuriyet’i parçalamak ne demek! Daha ağır bir aptallık delilik insanlık suçu olabilir mi?

Liberallerin kafasında bize karşı duydukları nefret dışında bir Türkiye yok, nefretleri dışında, insanlık, bizler ve Cumhuriyet düşüncesi hiç yok.

Özal’dan beri iktidar torpili ve maaşıyla ekranlara baş köşelere kurulup kendilerini ‘merkez’ sanıyorlardı, artık sen de öğren Soner Yalçın, böyle bir merkez hiç yok.

Bir ‘merkez’ olabilmesi için önce toprak bütünlüğü, sonra Cumhuriyet değerleri en baş mesele olmalı. Cumhuriyet, Sözcü, Odatv, sayenizde Veryansın TV dışında ‘merkez’ kalmadı.

Bir zamanlar 60’lı 70’li yıllarda dünya Fransız entellektüelleri konuşurken, Fransız aydınlar dünyada ‘moda’ olmuşken de, aynıydı. Karşılarına çıkan her şeyi ‘faşist’likle damgalıyorlardı ama hiç biri elli uzun yıl kalkıp bir gün bir cümle Stalin’i eleştiremedi. Hâlâ T24 ve Karar’da mevzilenen sağ-sol liberaller dil ucuyla olsun bir kaç cümle FETÖ’yü PKK’yı eleştirebilmiş değil, sen neyin tezgahındasın Soner Yalçın?

Şimdi kalkmış Kavala’yı şirinleştirmeye çalışıyorsun, haklısın, parayı bulanlar başka bir sınıf, aynı sosyal sınıftır, er-geç kucaklaşacakları tarihin diyalektiğin yasası, hiç şaşırmıyoruz Soner Bey.

Merkezde bir yazar olmak istiyorsan, istiyorlarsa bir dönemin kötülüklerini ihanetleri tek tek itiraflarına-hesaplaşmalarına yardımcı olacak sert sorular sorabilmelisin, onları okşayarak, kol kanat gererek değil.

Savaşı ve düşmanlığı hiç kimse istemez, aydınlar asla, ancak, bu ülkeye bir savaş açtılar ve bizler savaşın felaketlerini kurumlarımıza iliklerimize kadar yaşadık. Şimdi bize düşen, bu savaşın nimetlerine (tecrübelerine) saygı göstermek. Nedir savaşın sonuçları: Herkes tıyneti namusuyla bok gibi suyun yüzüne vurdu.

İşte bu bok manzara bu ülkenin ve hepimizin ‘kazancıdır’.

Aksine bu ihanetin baş aktörlerini mazlum mağdur kisvesine sarmak için neden pek acelecisiniz.

Savaş, bir ulusun kimliğini, aydınların kimliğini, ülkenin ruhunu, insanların ruhunu anlayabilmemiz için hepimize büyük imkanlar sunar. Kimse, bu Cumhuriyet’e ve Atatürk’e karşı bu savaş hiç olmamış gibi yazıp-çizemez, konuşamaz, ahkam kesemez!

Soner Yalçın, Enver Altaylı’nın CHP’li uzantılarına tek satır değinmeyişiniz, Cengiz Holding’e paralı reklamınız, anladığımız artık tıynetiniz kalmamış.

Anladık ama, liberallerin üst kimliği tek kimliği olmuş ‘küstah rahatlık’ bakıyorum yeni ittifaklarınıza uygun parıltılı havalı pek yakışır bir üniformanız oluvermiş.

Evet, yargının kararları skandal, karikatür, ancak, yargının bu çok utandırıcı kararları, kendi hukuklarını, kendi fikirlerini sorgulamayana zerre hiç yanaşmayan sizleri, hiç haklı çıkartmaz.

Savaşın bir sonucu da ‘şok’tur, uyuşturucu etkisidir, ancak bu liberal güruhun tadıyla bir travma yaşadığına dahi inanmıyorum. Onların ‘şok’u ekranı ve maaşı ve parayı kaybetmek.

Parayla ekranla şöhretle ‘kandırılanların’ bir ‘şok’ yaşayacaklarını hiç sanmıyorum, bunların alayı savaşın değil hâlâ uyuşturucu ‘para’nın etkisinde.

Özal’la bu ülkenin tepesine liberaller taşınmadan, bu ülkenin aydınları bu ülkenin buğdayıydı üzümüydü kaysısıydı zeytinyağıydı, Özal’dan sonra başka tür ekim yapıldı, egzotik meyveler tadlar getirildi, işte, kırk uzun yıl yaşadık, hiç biri tutmadı.

Çünkü kökleri bu tarihte bu ülkede değil, duyguları sevinçleri kalpleri bu ülkeyle bizim insanımızla atmıyor, çünkü para şöhret küstahlık, duygusuzluğun sonuçlarıdır, Soner Bey çok deşme, acı yaşayacak organları yoktur.

İşte Ahmet Altan işte Nazlı Ilıcak işte Şahin Alpay ve bir çoğu yattı yatıyor biri çıktı girdi, hiç biri bu ülke insanının acılarını, bu ülkenin acılarını bunca felakete rağmen anlayabilmiş mi, tek satır yazabilmiş mi?

Siz anlayabildiniz mi Soner Yalçın? Cumhuriyet yazarları, bunca acıyı felaketi yaşamış, girmiş-çıkmış kıdemlerini neye tahvil etmeye, hâlâ kimleri temizlemeye çalışıyorlar?

Hukuk, delirmiş, skandal üstüne skandal, doğru, hep birlikte mücadele etmeliyiz, ama, bu mücadele hattı liberalleri keseleyen tarihi Çemberlitaş Hamamı ya da hamamın hemen yanındaki döviz bürosu da hiç değil.

Ne Soros ne CIA ne FETÖ ne PKK, hepsi denedi, hepsi karşılarında bizi buldu hüsrana uğradı. Hiç biri bizi yok edemez. Bizi ancak kendimiz öldürebiliriz, Cumhuriyet, Sözcü, Odatv yaptığınız budur!

Uyarıyorum, nasılsa herkes susturuldu, bu ülkede hiç bağımsız yazar kalmamış gibi. Bu ülkede nasılsa hiç cumhuriyetçi nasılsa bizden başka da gazete, site kalmamış gibi. Başınız havalarda nasılsa hesap soran yok gibi. Cumhuriyet kurum ve değerlerine de, nasılsa uzakta kalmış artık sesi çıkmaz sönmüş bir yanardağ, bize dokunamaz der gibi rahatlıkta yazıp çizmekten vazgeçin.

Sizin için ağır olacak ama etrafınıza bir bakın, o yazarları hâlâ yüzbinler okuyor ve o yanardağın başı yine dumanlı homurdanmaya püskürtmeye çoktan başladı, çok gergin.

SERDAR KIZIK YAZILARI

Serdar Kızık 21 Şubat 2020 tarihinde kendisini yönettiği “Serdar Okurları ve Yazıları” Facebook sitesinde Nihat Genç’in yukarıdaki yazısını paylaştı ve yazıyı şu şekilde sundu: “Kavala’ya yapılan evet hukuksuzluk, haksızlıktır ama Soner Yalçın olmadı, hiç bir Soroscu solcu olamaz. Nihat bu konuda haklı..”

Ben de kendimi tutamadım “Kavala Denklemi” diye bir yanıt verdim. 10 kadar beğeni almışım, hiç yoktan iyidir. Okuyalım:

KAVALA DENKLEMİ

Yaşar Aksoy: Her iki yazıyı da defalarca okudum ve arşivledim. Her ikisini de yakından tanır ve izlerim. Önemli biri değilim ama Adalet Bakanlığı’ndan izin alarak Silivri Cezaevinde tutuklu olan Soner Yalçın’ı ziyaret ettim ve desteğimi ilettim. Gardiyanların yanında yanıma geldiğinde beni tanıdığını belirtti ve teşekkür etti. Oturup konuştuk. Akıllı, durgun ve matematik düşünen biriydi.. Arada emailleşiriz..

Nihat Genç”i de bir Tüyap Kitap Fuarı’nda imza yaptığı Leman dergisi standında ziyaret ettim. Son yazdığı Sultan Galiev yazısını kutladım. Ayağa kalktı, saygı bir şekilde birlikte fotoğraf çektirmemizi istedi. El sıkıştık. Duygusal, atak, heyecanlı daha çok romantik bir insan izlenimi edindim..

Her ikisi de bu toprakların pozitif çocuklarıdır..

Her ikisinin Kavala üzerine görüşlerin ortaya döküp, iki evladımızın paradigmalarını tek denklemle değerlendirmek istesek, yani bir “KAVALA DENKLEMİ “kurmaya kalksak, Soner’e (+1) versek bunun tam tersi Nihat’a (-1) yazsak bu haliyle denklem (0) sonucunu verir.

Yani denklem hiç bir şeye yaramaz ve dahası eli kalem tutan kitleye mal olmuş iki yazarın arasındaki uçurumu dibine kadar derinleştirir. Halbuki ikisi omuz omuza olmalıdırlar. Yoksa gerçek düşmandan haberleri yok mu?..

Aslında denklemimizdeki nice parametre eksiktir. Örneğin devletin elindeki Kavala üzerine derin bilgilere sahip değiliz, sahip olsak bile bunlar çarpıtılmış bilgilerdir çünkü gerçekte devlet yoktur, iktidarların elinde maymuna dönmüş bürokratik ve askeri oligarşi vardır.

Yani şunu söylüyorum Uğur Mumcu’nun gerçek katilini sonsuza kadar bulamayacak olan devletin KAVALA hakkındaki bilgilerine asla güvenmemek gerekir.

Yani savaş enstrümanları kapitalisti KAVALA (F-35’ler) ile yine savaş enstrümanları kapitalisti ETEM SANCAK’ın (Tank-Palet) aynı bataklığın laleleri olduğunu fark edemeyen, etmeyen bu devletin sunduğu KAVALA denklemi, Soner ve Nihat’ın da katkılarıyla (0) sonucunu vermekte ve toplum içindeki bölünmeyi, dahası iç savaş fay hattını bu konuda da ispatlamaktadır.

Şunu demekteyim. Özel ve genel tebliğlerinde “Türk yoktur” diyen KAVALA ile resmen “Bir Arap 1000 Türk’e bedeldir” beyanatını keyifle veren ETEM SANCAK bu yüzyılın Türkiye tarihini birlikte yazmaktalar.

Netice bizler için (0) dır.

Asla Soner ve Nihat’a kendi açılarımızdan bakıp kızgınlıkla küfretmyelim, tam aksine alkışlamayalım da. Her ikisi de sonu 0 çıkan denklemin birer parametreleridir..

Ve biz bu iki ayrı parametrenin gerçek içyüzlerini de bilmiyoruz. 1 yıl önce birlikteydiler ve 10 yıllık bir geçmişleri vardı. Kavala gibi ultra gizemli bir figürü asla hiç bir zaman tanıyamayacağımız gibi, sanki bazen onları da tanıyamıyoruz gibi.

Kavala hakkındaki iddianamelere asla inanmayarak bunları yazıyorum.

En önemli cümlemi şimdi yazacağım: Kavala o iddianameleri yazan çürümüş devlet aklından bin kat daha zeki bir küresel zekayı kapsamaktadır. Delilsiz suçlayıp içeri tıksan da, Mücella’nın çığlıkları arasında alkışlayıp serbest bırakıp Devlet ödülü versen de, o bir küresel virüstür; seni bitirmek için her ortamda yol alır hedefine gider..

Kavala, içerde can çekişen Balyoz suçlusu subayları aklamak için (aslında bal gibi darbeci olan) Atlantikçi ve NATO’cu Çetin Doğan Paşa’nın Yahudi damadı Dani Rodrik’i, sahibi olduğu Cezayir Lokantası’nda Doğan Paşa lehine konuşturdu diye, bir kısım Pollyannacı sol ulusalcı kesim tarafından sempatik bile bulunmuştu. Dany Rodrik de aslında küresel aklın bir enstrümanı değil miydi?.. Şu günlerde Vatikan’ın Başdanışmanı oldu , haberiniz var mı?.. Yahudi olmasına rağmen.. Hadi düşünün biraz..

33 ŞEHİDİN OLDUĞU GÜN YAZIYORUM

Bu yazımı, 33 şehidin olduğu 28 Şubat 2020 günü akşamı yazıyorum. Cumhuriyet’te Tuncay Mollaveisoğlu’nun yazısını sunalım, konu biraz daha aydınlansın.

BAŞLIK: Birkaç şehit, Can Peker, Kavala ve TSK üzerine..

Bir toz bulutu içinde tartışılıyor…

Osman Kavala serbest bırakılıp tekrar tutuklandı. Kavala, Soros ve ve FETÖ bağlantıları olduğu iddiasıyla kamuoyunda mahkûm edildi bile… Gerçek ile yalan harmanlanıyor, ezberler üzerinden siyaset ve yorum yapılıyor. Yalnızca olguları ve gazeteci tanıklığımı yazacağım.

2004 yılı…

Soros ile yakın dost olduğunu her fırsatta dile getiren Can Paker bir rapor hazırlıyor. Daha hazırlık aşamasındayken ele geçirip yazdığım raporu o dönemin Nokta Dergisi’nde kapak yapmıştık. Raporda yazılanlar ve geçen 16 yıl, AKP’nin yol haritasının ve özellikle TSK üzerindeki operasyonun kaynağının bu rapor olduğunu açıkça gösteriyor. Yalnızca başlıklarını yazacağım;

– Silahlı kuvvetlerin demokratik denetimi

– “Sivilleşme”

– Okullardaki “Andımız”ın kaldırılması

– Şehitlik, gazilik ve kahramanlık kavramlarının sorgulanması

– İyi vatandaş kavramının sivilleşmesi, ölüm ve kahramanlık tanımının sorgulanması

– Eğitimin sivilleşmesi; ders kitapları, eğitim politikalarında sivilleşme!

– Okullardaki törenlerin “sivilleşmesi”

– Milli Bayramlar ve diğer ekinliklerdeki kutlamaların sivilleşmesi…

16 yıl önce yazdım… Ve her bir başlığın harfiyen ile uygulandığına tanık oldum. Bugün “emperyalizmle mücadele ediyoruz” diyen AKP’nin yol haritasını, emperyalizmin yumuşak yüzü Soros hazırlamıştı.

Yani Mustafa Kemal Atatürk’ün fotoğrafını resmi dairelerden kaldırmak, okullardan, eğitim kitaplarından adını, devrimlerini ve izlerini silmek, uydurulmuş, sömürgecilerin bölge operasyonlarına uygun (yeni Osmanlıcılık gibi) bir tarih yazmak…

TSK’nin “hizaya getirilmesi”, ordunun profesyonelleşmesi, böylece şehit olan her vatan evladına “görev zayiatı” olarak bakılması… “Tane” ile şehit olmak, hayatını ülke huzuru için adayanların manşetlerden düşmesi, giderek kanıksanan, sıradanlaşan asker kayıpları… Adım adım uygulanmış bir planın yansımaları…

Soner Yalçın, Kavala’nın FETÖ konusunda Can Paker ile ters düştüğünü yazdı. Bu raporun altında imzası olanlar arasında FETÖ firarisi Önder Aytaç’ın ismi de var.

Can Paker, AKP iktidarına danışmanlık yapmak, yol haritası hazırlamak için bir süre TESEV’i kullandı. Daha sonra TESEV yönetimini “yeterince yandaş olmadıkları” gerekçesi ile iktidara şikâyet ederek PODEM’i kurdu.

Türk Silahlı Kuvvetleri şimdi sınır ötesinde küresel güç çatışmalarının bir unsuru olarak savaşıyor. Can Paker ile sıkı dost olduğu dönemde George Soros; “Sizin en iyi ihraç malınız ordunuzdur” diyerek ayrılmıştı Türkiye’den…

NATO uzun yıllardır, Türkiye gibi ulusal orduya sahip “çevre ülkelerin” ordularının, ittifakın genel savunma konseptine uygun role bürünmesini istiyor.

Yani “ulusal güvenlikten önce birliğin güvenliğini esas alacaksınız” diyor…

Yani, Türk ordusunun NATO çıkarları için savaşmasını istiyor…

Sahi, Suriye’de ne yapıyoruz? Hangi güvenlik kaygısı ile, kimler için savaşıyoruz?

YAŞAR AKSOY’UN SON NOTU:

Bu uzun yazıların sonunda ana fikrimi söyleyelim mi?

Kavala Denklemi: Soner (Artı 1) ve Nihat (Eksi 1); eşittir (0) demiştim ya..

Kavala Denklemi: Soner (Artı 1) ve Nihat (Artı 1); eşittir (2) demek isterdim.

Ne yazık ki..

Emperyalizm epey yol alıyor..

Bizi Suriye’de dövüştürerek bitişe sürüklüyor..

Bu kadar aptal mıyız?..

 

Bunları da sevebilirsiniz