Hayal Et Senin de Olur! Belki sen de Mesihsindir!

Herkesten Lider Çıkartmak

Ülkemizde ünlü olmaya görsün insan. Deprembilimciden “en seksi erkek”; komedyenden yandaş siyasetçi ya da bir başkasına göre siyasal önder; biliminsanından yeni çağ gurusu; gazeteciden ideolog çıkarıveririz. Ciddiyetimize diyecek yok doğrusu.

Siyaset kariyerinde başarılı tüm ilk adımlar, bize kalsa, aynı menzile giden küçük provalardan yalnızca. Biri çıkıp da başarı kazanmaya görsün. Önce CHP Genel Başkanlığı, ardından da Cumhurbaşkanlığı… Her siyasal başarı nihayetinde zirve için değil mi? Önceki adımlar siyasetin CV’sinde küçük birer madde bizim için. Biri gelse de bizi kurtarsa; ya da biri gelse bize sorsa “memleket nasıl kurtulur” diye biz de tüm bildiklerimizi döktürsek yeni kurtarıcımızın huzurunda. Bu “rol biçme” ilk bakışta çok saf, çok iyi niyetli ve çok çaresiz bir tepki gibi görülebilir. Ama bunun arkasında kişinin kendine biçtiği rol bulunuyor aslında. Siyaset kariyerinde başarılı olan adayımıza rol biçerken, ondan bir şeyler yapmasını beklerken ve siyasal hedeflerin hepsini birden bir partinin genel başkanını belirlemekle gerçekleştirebileceğini düşünürken, esasen insan, sorunların çözümünün “kumandanı değiştirmek”ten geçtiğini düşünüyor. Bunun da ardında, şu düşüncelerden en az biri var:

1) “Biz zaten doğruyuz, geriye tek kalan şey halkın oyunu almak. Halk da oyunu popüler olana verir. Bu aday halkın oyunu alabilir. Dolayısıyla, bu adayı başkan yaparsak, iktidara geliriz ve tüm sorunları çözeriz.”

2) “Biz neler yapılması gerektiğini biliyoruz. Bizi iktidara getirseler yeter, gerisi kolay.”

3) “Bize bir Atatürk lazım. Atatürk gibi birisi olsa her şeyi yapar. Böyle herkesin bir arada çalışmasına gerek yok. “

Şeytanın İğvası: Kibir

Bu düşüncelerin hepsinin ardında cehaletten gelen müthiş bir kibir yatıyor. Aldatılan, kandırılan gariban halkımın sorunlarının çözümünün önündeki engeller iktidardakilerden ve muhalefetin başındakilerden ibaret. Onlar bir değişti mi tüm sorunlar çözülecek. Yani halkımız aslında iyi; sorunların çözümü kolay ve tuttuğumuz taraf (partimiz/ ideolojimiz / inancımız) doğru.

Bu kibre bir de demokrasiye olan inançsızlık eşlik ediyor. Demokrasi elbette öyle çok pürüzsüz bir sistem değil. Ancak, bu düşünceyi benimseyenlerce “çok kafadan ses çıkmasındansa, doğru olanı şak diye yapıvermek” en iyisi. Görüyorsunuz ya, her şey dönüp dolaşıyor ve şap diye yapılacak olanın halihazırda birileri tarafından – ve muhakkak ki taraftarı olduklarımızca – bilindiği varsayılıyor.

Sistemin Kurtarıcı Mönüsü

Ufka bakan, karizmatik bir yüzün; kollarını sıvayan bir delikanlının; sakalını sıvazlayarak bilgece sessizliğe gömülen yaşlının yahut “hoca”nın tavrı bize her şeyi söylüyor: “Birisi doğruları biliyor”. İnancınıza, kültürünüze göre bu “bilme” hali çeşitlilik arz ediyor. Kimisine göre bu bilme cepheden cepheye, seçimden seçime, işten işe koşmuş ve bu süreçte pişmiş deneyimli bir kumandana has; kimisine göre, tarihin yahut Tanrı’nın karizmatik bir lidere bahşettiği bir sezgi; kimisine göreyse yıllar yılı okunup araştırılmış metinlerden nihayetinde sebatının mükafatına mazhar olmuş bir hocaya sızmış ilahi bir mesaj… Her mezhepten insan için vitrinde pek çok kurtarıcı var.

Sekülerler için kurtarıcı V

Öfkeden deliye dönmüş ve intikam yemini etmiş bir muhalifseniz sizin için V var, hani şu V for Vandetta’daki. Esasen İngiltere’nin demokratikleşme sürecinde gericilerin sesi olmuş Guy Fawkes maskesiyle Adolf Hitler’in kurgusal Britanya’daki kurgusal karşılığı olan Adam Sutler’a ve onun dikta rejimine karşı tek kişilik bir direniş örgütü olan V. Mücadelesinin tanığı elbette ki bir kadın, vicdanın sesi: Evey (tıpkı Havva Ana gibi – “Eve”, Havva’nın Batı dillerindeki karşılığı olmasının yanı sıra V ile kafiyeli bir kadın adı). Tesadüfe yer yoktur onun mücadelesinde. İmgeler, sözcüklerin kafiyeleri, karakterlerin oluşumu, karakterlerin yollarının kesişimi… adeta bir ilahi plan sahneye konmuştur. Nihayetinde, iktidardakilerin iktidarda kalma hırsları onların sonu olur. Halkı korkutmak ve içerisine hapsetmek için inşa ettikleri duvarların içerisinde hapsolmuş ve halkın tepkilerinin dışavurumundan yoksun kalmalarından dolayı değişme yetilerini yitirmiş bir çete sonuçta tek bir kişi tarafından pataklanacak kadar cılızlaşmıştır.

Azınlıklar için Özgürlük Savaşçıları

Çoğunluğun tiranlığından bıkmış birisi misiniz? Mesela erkekler dünyasında varoluş sorunlarını duyumsayan ve size şekil vermek isteyen ataerkil zihniyete teslim olmamaya çalışan bir erkek-olmayansanız; yahut ulus-devlet inşasında kimliği yok sayılmış ya da düpedüz örselenmiş, yok edilmeye çalışılmış bir azınlık grubundansanız; ya da yıllarca hakkı yenmiş siyasal yahut dinsel bir inanç grubunun imanlı bir üyesiyseniz sizin için Özgürlük Savaşçıları var. İster onlarla birlikte direniş başlatırsanız ister Stoacılığa sarılırsınız. Yüzünüze atılan tokatlara karşı tokatlanmayan bir yanınızı döner, zulümden kendi üstünüze düşeni bulup zaliminize yansıtırsınız zulmünün insandışılığını… Belki de sizin kurtarıcınız Mesih’tir. Ama o eski bilindik mesih değil. Yani kutsanmış olan, Tanrı’nın tecessümü, Meryem’in oğlu, Yahudi tutuculuğunun dışladığı grup üyesi, Roma’nın acımasızca katlettiği ama ardından dünyanın her bir yanına yaydığı o iyilik perisi değil. Ama onun bir benzeri. Yine Yahudi ama bu sefer nasıl olduysa Ortadoğululuğundan da Batılılığından da ödün vermeyen bir yeni çağ kurtarıcısı El Mesih. Netflix’in yeni kahramanı…

Kurtarıcılarla mı Oyalanıyoruz Acaba?

Kurtarıcılar çoğaldı. Artık ideolojilerin, yeni sistem arayışlarının yerini öz’e dönüş, geçmişe, insanlığımıza, doğamıza dönüş alıyormuş gibi sunuluyor sanki. Dünya sanki ağız birliği etmişçesine alternatif bir sistemdense yepyeni bir kurtarıcı pazarlıyor bize. Ne siyasette ne dinde ne gündelik hayatta gerçekçi değişikliklere yer var. Onların yerine küçük adacıklar, ahlaki alanlar, hayatı dizginleme egzersizleri, öğütleri var… Ah bir de kurtarıcılar.

ABD’de sosyalizmdense Bernie vardır; İngiltere’de sistem değişikliği yerine Corbyn; Türkiye’de kamuculuk yerine bir belediye başkanı; Ortadoğu’da pazarlık daha da aşağıdan açılıyor baştaki gitsin yeter gerisi Allah kerim. Kısacası, kuruculuk yerine kurtuluşçuluk getiriliyor. Borçlardan kurtulalım; sorunlardan kurtulalım; liderlerden kurtulalım; ama ne olur bir şey kurmayalım.

Netflix’in El Mesih’i de öyle işte. Önce bir kurtulalım. Kendimizi tanıyalım. Dürtülerimizle hatalarımızla yüzleşelim. Haksızlık etmek istemem ve bu yüzden başka bir yazının konusu etmek gerek ama yeni kurtarıcımız pek eski: Oprah’la Musa; Buda’yla İsa; Thoreau ile Martin Luther buluşuyor, hem de bir İranlı’nın bedeninde. Kendisinin mesih olduğuna inanarak kendini mesih kılan; başkalarının kendisini mesih görmesiyle mesih olan bir kurtarıcı.

Algılardan gerçek inşa etmek isteyenler başaracak mı acaba?
Peki ya biz hayal etmekle kurtulacak mıyız?

İyi ama hayal etmekten kasıt artık yalnızca mevcudu silmek mi? Hiç mi düşünmeyeceğiz ötesini? Bu kurtarıcılar oyalayıcılar olmasın sakın!

Acaba birileri uzatmaları mı oynamak istiyor?

 


Bunları da sevebilirsiniz