Emperyal İklim Krizi

Emperyal İklim Krizi

İncir çekirdeğini doldurmayan sorunlarla uğraşmaktan yaşamı doğrudan ilgilendirenlere odaklanamaz durumdayız.

Aynı gemideyiz benzetmesindeki gibi aynı dünyadayız demek olası. İçinde bulunduğumuz yüzyılın ortalarında gerçekleşmesi umulan küresel ısınma başta olmak üzere iklimle ilgili pek çok olumsuz gelişmeye şimdiden tanık olmuş durumdayız. Karabasandı, gerçek oldu diyebiliriz biraz da hayıflanarak.

Özellikle son zamanlarda iklim krizine ilişkin bu olumsuz gelişmelere kaşı küresel ölçekli tepkiler verilmeye başlanmış olması hiç kuşkusuz sevindiricidir. Ancak, bu tepkilerin içinin yeterince doldurulmamış olması ve romantizmin baskın oluşu irdelenmeyi gerektirmektedir. Sorundan öncelikle sorumlu olanlara yeterince vurgu yapılmaması önde gelen eksikliktir. Afrika’nın balta girmemiş ormanlarında birkaç yüzyıl önceyi yaşayanlarla az nüfusuyla çok kirletenlerin eş sorumlu görülmesi kabul edilebilir gibi değildir.

Fosil yakıt kaynaklı CO2 salınımı başlığı üzerinden giderek bu eksikliği gidermeye çalışalım.

Farklı, temiz ve yenilenebilir enerji kaynakları üzerinde sürdürülen çalışmalarda epeyce yol alınmış olsa da günümüzde öne çıkmış olan ve bu öndeliği bir süre daha sürdürmesi öngörülebilecek enerji kaynağı fosil yakıtlardır. Bu nedenle de CO2 salınım değerleri üzerinden irdeleme yapmak yanlış olmayacaktır.

Toplam ve kişi başı CO2 salınım değerlerinin genel olarak ekonomik büyüklükle uyum içinde olduğu söylenebilir.

Kişi başı ve toplam CO2 salınımında 34 milyonluk S.Arabistan ile 82 milyonluk İran’ın öne çıkmış olması dikkat çekicidir.

Diğer yandan, dünya nüfusunun % 5’inden azını barındıran ABD’nin CO2 salınımına % 16 ile katkıda bulunması gözden kaçacak gibi değildir. Çin Halk Cumhuriyeti dünya nüfusunun % 20’sine sahip olarak CO2 salınımına % 29 ile katkıda bulunarak nüfusuna oranla yüksek bir değer sunmuş olmaktadır. Çin’in bu durumu üretim üssü oluşu ve dünyanın pek çok yerinde tüketilen ürünleri üretmesiyle açıklanabilir. Çin’in bu katkısında emperyal ülkelerin doymak bilmez tüketim hırsını görmekte sakınca olmasa gerektir.

ABD’nin bir üretim üssü olmadığı göz önüne alındığında ABD kaynaklı CO2 salınımı neredeyse tümüyle tüketim azmanlığına bağlıdır denebilir.


Çin’in ayrıcalıklı durumu bir yana bırakıldığında iklim krizinden önemli ölçüde sorumlu olan CO2 salınımının emperyal kaynaklı olduğu görülür. Bu ülkeler kaynaklı toplam CO2 salınımının 1/3’üne denk gelen nicelik bu ülkelerin nüfuslarıyla da oranlandığında oldukça fazladır.

Küresel iklim krizine yol açan nedenlerin dünya ülkelerince eşit şekilde paylaşıldığı izlenimi yaratmak yanıltıcı olduğu kadar etikten de yoksun bir yaklaşımdır.

Başta ABD olmak üzere emperyal ülkelerdeki insanların insanı dehşete düşüren bir tüketim alışkanlığına sahip olduklarını, yedikleri kadar besini çöpe attıklarını görmezden gelip iklim krizini küresellikle yaftalamak haksızlık olduğu kadar gerçeğin gözden kaçırılması girişimi saymak gerekir.

İklim kriziyle mücadele edilecekse ve sonuç alınacaksa işe adını doğru koymakla başlamak gerekir. “Küresel İklim Krizi” nitelemesi bir karartmaya denk düşer. Önde gelen oyuncuların ve nedenlerin gözlerden uzak tutulması sonucunu doğurur.

Doğru niteleme “Emperyal İklim Krizi”dir.

İklim krizine katkıda aslan payına sahip olanlarla kendi halinde, uygarlıktan görece uzakta kalmış olan ve dolayısı ile bu krize katkısı neredeyse yok gibi olanların eşdeğer görülmesi kabul edilemezdir.

Daha anlaşılabilir olmak amacıyla et tüketimi üzerinden örnekleyelim. Et tüketimi iklim krizine emperyal katkıyı anlamamıza yardımcı olacaktır. Popüler bilim dergilerinden Nature’ın 15 Ağustos 2019 tarihli sayısındaki Daha az et yemeyi öneren makalesi böylelikle hem insan hem de gezegen sağlığının düzelmesine katkıya vurgu yapıyor.


Sorunun adı yanlış konduğunda çözümüne yönelmek de güçleşmektedir. İklim krizine yol açanlar büyük ölçüde emperyalist ülkelerdir. Bu önemli noktayı gözden kaçırmak çözümü de ıskalamak anlamına gelmektedir.

Emperyalizm gerçeğini göz ardı eden romantik çevrecilik anlayışının başarı şansı yoktur!

Son bir söz!

İnsanlığın uydumuz ay başta olmak üzere daha uzaktaki gök cisimlerine olan aşkının depreşmesi size de anlamlı gelmiyor mu?

Kaynakça :

https://www.ucsusa.org/global-warming/science-and-impacts/science/each-countrys-share-of-co2.html

http://worldpopulationreview.com/countries/co2-emissions-by-country/

https://www.wikizeroo.org/index.php?q=aHR0cHM6Ly9lbi53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvTGlzdF9vZl9jb3VudHJpZXNfYnlfbWVhdF9jb25zdW1wdGlvbg

https://www.nature.com/articles/d41586-019-02409-7

Bunları da sevebilirsiniz