Promete’nin Ateşi Erdem Olabilir Mi?

Kendimizi tanımlamamız “ben kimim?” sorusuyla başlar. Hayatta nasıl var olmak isteriz? Ünvanımızla, ailemizle, arkadaşlarımızla, yaptıklarımızla… Olduğumuz kişiyi tanımladıktan sonra nasıl bir kişi olmak istiyoruz sorusu da beraberinde gelir. Olmak istediğimiz kendiliğimize uygun ve idealize ettiğimiz şeylerin doğrultusunda hareket etmek önemli. Bir örnek verecek olursak bir insan idealinde zengin olmayı hayal edebilir. Sadece zenginginliği hedef belirlerse diğer değerleri yok sayabilir. Bu değerler yok sayılırsa o insanın gerçekten idealine ulaşmış sayabilir miyiz? Erdemden yoksun olan zenginlik gerçekten zenginlik midir? Erdemden yoksun olan bir ideal olabilir mi?


Son yıllarda, dünyada mutsuzluk seviyesindeki artış birçok insanın mutluluk üzerine kafa yormaya başlamasına neden olmuştur. Sokrates mutluluğun erdemli olmaktan geçtiğini ifade etmiştir. Bireyin gerçek benliği olan, kişinin kendi hakkında sahip olduğu imaj ile arzuladığı, hayal ettiği benliği olan ideal benlik arasındaki farkın artması; mutsuzluk, umutsuzluk ve değersizlik duygularının oluşmasına neden olmaktadır. İdealize ettiğimiz şeye ulaşmaya çalışırken erdemden uzaklaşırsak, mutsuzluk duygularının artacağını söyleyebiliriz.

Erdem, TDK’ya göre ahlaklı olmanın gerektirdiği doğruluk, yardımseverlik, yiğitlik, bilgelik, alçakgönüllülük, iyi yüreklilik gibi niteliklerin ortak adı olarak tanımlanmaktadır. Peki erdem nerede başlar? Nerede biter?

Kişiler, kendilerine ait olumsuz özelliklere diğer kişilerin de sahip olduğunu, becerili ve güçlü olduğu konularda ise benzersiz olduklarını düşünerek öz-değerlerini/öz-yeterliliklerini (self-esteem) arttıracak yönde davranma eğilimindedirler (Pelham, 1991). Yani bireylerin sahip oldukları olumlu benlik parçalarını kolayca içselleştirdikleri fakat olumsuz benlik parçalarını sıradanlaştırmaya meyilli oldukları söylenebilir. Erdemsiz davranış, içinde bulunduğumuz varolan sistemde normalleştiriliyor. Varolan sistemde “Hak etmek için hak yemelisin. Bunu herkes yapıyor.” söylemleri hatta öğretileriyle karşılaşıyoruz. Hak yiyenleri örnek göstererek kendimizi aklamaya çalışmak yerine yaptığımız her davranışın sorumluluğunu almanın, erdemliliğe giden bir yol olabileceğini düşünüyorum. İçinde bulunduğumuz siyasal ve toplumsal iklimde, varolan sisteme karşı çıkıp topluma umut olanlar, şiddetle karşı çıktıkları şeylere dönüşmeleri ve süregelen sistemi bahane etmeleri en büyük endişemizdir. Kişisel menfaatler doğrultusunda yapılan her düzenleme toplumda huzursuzluk yaratmaktadır. Kişisel menfaatleri arka plana atıp toplumun çıkarlarının gözetilmesi umudumuzdur.

Yunan mitolojisinde Zeus gücü tekelinde tutmak için insanlıktan ateşi (bilgeliği, doğruluğu,uygarlığı) esirgemiştir. Promete Zeus’tan ateşi alarak insanlara vermiştir. Bunun üzerine Promete Zeus tarafından Kafkas dağlarında kayalıklara zincire vurulmuş ve karaciğerini yemesi için kartal gönderilmiştir. Kartal her gece yenilenen karaciğeri hergün yemeyi sürdürür. Kahramanlığı ile ünlü olan Herkül kartalı öldürerek Promete’yi süregelen işkenceden kurtarır. Promete ceza alacağını bile bile insanlara uygarlığı vermiştir. Uygarlık bilgelikten geçer ve bilgelik erdeme giden bir yoldur. Günümüze uyarladığımızda ihtiyacımız olan ateş belki de erdemdir. Promete varolan sisteme karşı gelerek devrim ateşini yakmıştır. Erdem nerede başlar? Nerede biter? diye sormuştum. Erdemlilik bitmez. Bittiği nokta erdemlilik olmaz. Çünkü erdem süreklilik ve tutarlılık ister. Erdemliliği hatırlamak ve kaybetmeden yol almak gelecek için en büyük umut kaynağıdır.

Promete’lerin çoğalması dileğiyle…

Kaynakça:

Pelham, B. W. (1991). On Confidence And Consequence: The Certainty And İmportance Of Self- Knowledge. Journal of Personality and Social Psychology, 60, 518-530.

Bunları da sevebilirsiniz