Görünmez Adam, Görünmez El ve Görünmezlerle Savaş

Görünmez Adam, H. G. Wells’in ünlü kitabıdır. Kırmızı Kedi yayınevinden, çevirmen Dost Körpe’nin elinden çıkmış halini okudum. Çevirmenin de yayınevinin de ve elbette yazarın da ellerine sağlık.

Görünmez Adam bana “görünmez el”i anımsattı. Elbette salt bir çağrışım söz konusu değil ikisi arasında. Adam Smith’in “görünmez el”i, arkada yürüyen yahut işleyen gizli bir klik veya örgütü, hele hele bir adamı, hiç mi hiç imlemiyor. Adam Smith’in tek derdi, çeşitli ilişkiler sonucu farklı değişkenlerin belirli eğilimler sonucu herkes için en optimum düzeye erişmesinden hareketle bu sürecin yapan ve adına “piyasa” denen bir özneyi açıklayıcı bir öge olarak kitabına yerleştirmekti. Oysa buna hiç gerek yoktu! Yine de pedagojik açıdan verimli, ideolojik açıdansa feci zararlı bir garabet çıktı karşımıza: piyasanın “görünmez eli”.

H. G. Wells’in Görünmez Adam ‘ı bir çocukluk hayalinden yetişkin fantezisine, lümpen rüyalarından ideolojik distopyalara uzanan bir potansiyeli barındırıyor. Ne kadar harika olmaz mı görünmez olmak! Hakkımızda ne düşündüğünü öğrenebilir insanların. Ya da ne bileyim, meselâ yan masadan en sevdiğimiz şekerleri alırız, üstelik yakalanmayız da. Ya da beğendiğimiz kadının evine girip boydan boya inceleriz onu. Ya da meselâ bir kumarhaneye gider rakiplerimizin tüm kağıtlarına bakıp, elbette görünen bir yardakçının yardımıyla herkesi üteriz. Ya da meselâ öyle bir istihbarat ağı kurarız ki ne CIA ne MOSSAD ne de NSA elimize su dökebilir. Gelsin S-400’ler gitsin Coniler!

H. G. Wells’in Görünmez Adam’ı tüm bu olası senaryoları barındırsa da Wells’in muhteşem zekâsıyla uyandırır uykumuzdan bizleri. Görünmez Adam’ın yapamayacakları, ya da yaparken rahat edemeyeceği onlarca şey, vardır. Wells bunları çok yalın bir dille anlattırıverir kahramanına. Görünmez Adam’ın yardakçıya ihtiyacı vardır: ona kazık atabilecek, ondan korktuğundan hızla işten cayabilecek, ona inanma saflığıyla sakat bir tip olduğundan görevlerini yerine getirmekte yetersiz kalabilecek bir yardakçı bu çoğu zaman. İnsan aklına Brecht’in şiiri gelir: “Tankınız ne güçlü filden zorlu/ ama sürecek insan ister…”. Görünmez Adam’ın görünür bir yardakçıya ihtiyacı vardır. Bazen düpedüz görünmek de isteyebilir. O zaman sarıp sarmalaması gerekir kendisini.

Yine de kudretlidir. Zira bireysel terörle bir korku imparatorluğu bile inşa edebilir. Belki de görünmez bir el çoktan inşa etmiştir o imparatorluğu; üstelik bir değil birden çok hatta milyonlarca yardakçıyla birlikte. Belki de Wells bize bunu anlatır. Öyle ya! Yoksa niçin olaylar birden tersine dönsün? Niçin korku imparatorluğu kurup insanları yönetmek isteyen görünmez, birden onlarca insan tarafından köşeye sıkıştırılsın? Romanın seyir değişikliği bize başka bir şey söylüyor olmasın! Bireysel terörle korku imparatorluğu kurma fikrini açtığı dostu, âdeta gözü kulağı olmuştu görünmez bir şeylerin. Bir şeylerin görünür dostu, görünmezin tüm planlarını açmıştı adını bile bilmediği, ya da adını bilse bile çok da güvenmediği çok da bir şey paylaşmadığı, üniformalılara. Böylece düdükler çalındı, uyarılar elden ele dolaştı, yakalandı firari.

İnsanların birdenbire birlik olması şaşılacak şey. Mahalledeki bir hırsıza karşı topyekûn mücadele etmedeki kararlılıkları olmasa acil çözüm bulması gereken küresel iklim felaketi karşısındaki duyarsızlıkları, kayıtsızlıkları ya da işgalci bir güce karşı dağınıklıkları insana çok başka şeyler söyletir. Çok büyük bir birlik gerektiren durumlardaki kayıtsızlıklarıyla bir avuç insanın çözebileceği konularda birbirlerine kenetlenme becerileri arasındaki tezat insana “görünmez bir şeyler var galiba” dedirtiyor. Öyle ki insana şah damarından bile yakın ama hiçbir insanı çok vazgeçilmez görmeyen bir görünmez var sanki. Sanki çoktan bir korku imparatorluğu kurulmuş da korkanlar neyden korktuklarını hatırlamaktan korktuklarından unutmuşlar korkularının kaynağını. Piyasanın görünmez eli ne oldu sahi! Hala var mı yoksa yok mu? Yoksa her zamankinden daha mı güçlü? Ya da en baştan beri olan şey görünmez bir el değil de görünmez olana inanma ve gerisine kayıtsız kalma eğilimimiz mi? “Nerede o eski bayramlar” derken özlemini duyumsadığımız o eski bağlar, bu görünmezin veya bu eğilimimizin bir izi olmasın!

Wells bu basit fikirden hareketle görünmezin, görünmez olmak isteyenin ve hâlihazırda görünmez olanın yaptıklarına, yapabileceklerine ve yapmak istediklerine doğru bir yolculuğa çıkarıyor bizi. Unutmadan belirtelim, Atatürk’ün Büyük Nutkunda adını attığı tek yabancı eser de yine Wells’e ait: The Outline of History. Sonradan bu kitap Atatürk’ün talimatıyla Dünya Tarihi adıyla dilimize de çevrildi.

Yazar sosyalist olunca bilimkurgusu da böyle oluyor işte. Her bir yerinden ayrı bir ışık yayılıveriyor!

Bunları da sevebilirsiniz