Bir Kadın, Bir Kahraman, Bir Varoluş Sevdası

3-7 Temmuz tarihlerinde Karaburun’da düzenlenen 25. Ütopyalar Toplantısı’nda Buket Uzuner’i ağırladık. Uzuner, “Tabiat Ütopyasının Sonu: Balık İzlerinin Sesi” başlıklı beni çok etkileyen bir konuşma yaptı. İlk gençlik yıllarımdan beri kitaplarını ilgiyle okuduğum Buket Hanım’la tanışma ya da onu yakından tanıma fırsatım olmamıştı. Konuşmasını dinlerken kendime kızdım hatta. Neden Buket Hanım’ı yalnızca okumakla yetinmiştim? Neden onu daha yakından tanımaya yönelmemiştim? Merak etmemiştim, araştırmamıştım. Neden? Aklımdan bu düşünceler geçerken, konuşmasının etkileyiciliğine kapıldım ve adeta kendi iç dünyama sürüklendim…

Karaburun’da yaptığımız sohbet esnasında, Uzuner’in 17 Temmuz’da Ankara’da olacağını öğrenmiştik. Eşimle, Çankaya Belediyesi’nin düzenleyicilerinden olduğu “Kadınları Güçlendirerek Dirençli Kentler Oluşturma Projesi” kapsamında yapılan panele Buket Hanım’ı dinlemeye gittik. Hayli zihin açıcı ve motive edici olan bu etkinlik sayesinde, Dr. Nuran Talu ve Prof. Dr. Nesrin Algan’ı da dinleme olanağı bulduk. Burada tüm kadın mücadelecilere bir kez daha hayran oldum.

Uzuner’in anlattıklarında etkilendiğim pek çok şey oldu elbette. Ancak, beni derinden sarsan, daha küçücük bir kız çocuğu iken başlayan ve bugün hala sürdürdüğü mücadelesiydi. Uzuner, edebiyatta, tiyatroda, sinemada maceracı bir kadın kahramanın yokluğunu küçük yaşlarında fark etmişti. Çocukken gittiği Peter Pan çocuk tiyatrosunda, Peter Pan’ı bir kadının (Işık Yenersu) canlandırdığını görünce ne kadar sevindiğini; sonunda aradığı kadın kahramanı bulduğunu sandığını anlattı Uzuner. Ve Peter karakterinin aslında erkek olduğunu öğrenince duyduğu hayal kırıklığını elbette…

O günden bugüne Buket Hanım’ın mücadelelerinden birisinin, gerçekten yaşayan; var olan; hayal kurmaktan, hayallerinin peşinden gitmekten, maceralara atılmaktan çekinmeyen bir kadın olmak olduğunu düşündüm, o konuşurken. Kadın bir edebiyatçı olarak “normal” olanın sınırlarını zorlamanın ne kadar zor olduğunu; en yakınınızda olan, sizi en iyi anlayacağını düşündüğünüz dostlarınızın, ağabeylerinizin sizi anlamaktan ne kadar uzak olduğunu idrak ettiğiniz o anın yıkıcılığını çok canlı hissettim aktardıklarında. Buket Uzuner şimdilerde, “Su” “Toprak”, “Hava” ve “Ateş” kitaplarından oluşan tabiat dörtlemesiyle Defne Kaman’ın maceralarını anlatarak, hep özlemini duyduğu, edilgen olmayan kadın bir kahramanla buluşturuyor okurlarını… Üstelik bu dörtleme ile Uzuner’in öncülüğünü yaptığı tek şey de Türkçe yazına, ileride çocuklarımızın gurur duyacağı maceracı bir kadın kahraman kazandırmak değil. Diğer yenilikleri keşfetmek için kitapları okumanızı öneririm.

Şimdi kısaca, Uzuner’i dinlerken neden sık sık gözlerimin dolduğunu anlatmak isterim sizlere. Ben, Uzuner’in daha küçücük bir çocukken fark edip saptadığı sorunların derinliğini, çok daha geç bir yaşta, üniversite yıllarımda fark etmeye başlamıştım. Belki demokrat, aydın bir aile ortamında büyütülmemden, eşitlikçi arkadaş ortamımdan, ya da belki duyarsızlıktan… Kadınların sorunlarını, haberlerde gördüğüm, bazen çevremde tanık olduğum aile içi şiddet, kıskançlık gibi sorunlarla sınırlı sanıyordum. Bana göre bunlar da ne yazık ki geri kalmışlığın, cehaletin, yoksulluğun sonuçlarıydı.

Sorunun bir varoluş sorunu olduğunu, toplumsal cinsiyetin önemini, ataerkilliğin kadınlar ve aslında görece zayıf erkekler üzerindeki baskısını üniversitede okuduklarım üzerine keşfettim. Ve anladım ki, aslında ben her gün maruz kaldıklarımı keşfediyordum. Ne kadar acınası… Her gün maruz kaldığım muameleleri anlamlandırmaya başlayınca, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Olmadı da…

Şimdi, onlarca diğer alan gibi erkek egemen bir alanda çalışan genç bir kadın akademisyenim. Bir kadın olarak, kendiniz gibi ve onurlu kalarak, sesi gür çıkan adamlara ya da zihniyeti adamlaşmış kadınlara, bağırmadan sözünüzü dinletmenin ne denli zor olduğunu her gün deneyimliyorum. Bir yandan fiziksel olarak var oluş mücadelesi veren, şiddete maruz kalan, tecavüze uğrayan, kadın olduğu için aşağılanan, hapsedilen, korunmaya muhtaç görülen ya da bırakılan kadınlarla birlikte çarpıyor yüreğim. Diğer yandan sözüm her kesildiğinde, küçümseyici bakışların hedefi olduğum her anda, ufak tefek oluşum nedeniyle söylediklerimin önemsenmediği her durumda, daha da bileniyorum mücadele için… Mücadeleyi yalnızca kendim için değil, tüm Türk kadınlarının, ezilen tüm dünya kadınlarının sorumluluğunu hissederek yapıyorum…

İşte bu yüzden Buket Uzuner’i tanımak, onu dinlemek bana güç verdi. Yalnız olmadığınızı bilirsiniz de, yoldaşınızı tanımak istersiniz ya öyle… Ve işte bu yüzden, Defne Kaman’a ek olarak, Buket Hanım benim ve özgürlük sevdalısı tüm Türk kadınlarının en önemli kahramanlarından birisi olarak kalacak.

Bunları da sevebilirsiniz