Hoşgörü, Kamu Yararı, Halk Sağlığı ve Taktik!

Kucaklama Stratejisi Kazandı

Kucaklama stratejisi kazandı. Yalnız İstanbul’da mı? Hayır, Türkiye’nin her yerinde, her köşe başında, her tv ekranında, her dost meclisinde kucaklama stratejisi kazanıyor. Ekrem İmamoğlu, Binali Yıldırım’ı, Recep Tayyip Erdoğan’ı, AKP’yi, dost görünümlü düşman hem de azılı düşman kuvvetleri kucaklayarak yendi. Çay daveti, toplu fotoğraf, sarılma, el sıkışma, görüşme yeni mücadelenin silahları oluverdi, öyle bir silah ki geri tepme şansı yok, karşı tarafın elini kolunu bağlıyor, ezberini bozuveriyor.

Yeni Kahramanlar ve onlara karşı pusuya yatanlar

Yeni kahramanlar belirdi, Ekrem İmamoğlu, Canan Kaftancıoğlu, Kemal Kılıçdaroğlu. Özellikle son ikisi, çeşitli mahfillerde “ihanet” lafları arasında adları geçen sıklıkla halledilecek birer sorun olarak görülen insanlardı. Artık bu mahfiller bir süre daha onlarla çalışmak zorunda kalacak. Bazı düşmanlarsa pusuya yatacak, ilk başarısızlığı bekleyecek. Bazı dostlarsa, kendilerini yenileyecekler.

Bu arada sessizce bir yandan Mansur Yavaş yükseliyor. CHP, başarısıyla yalnız toplumu değil kendisini de dönüştürüyor. Onur Yürüyüşü’nün onurlu insanlarına sahip çıkmasıyla, sokak hayvanlarına, çevreye sahip çıkmasıyla sanki geciken bir ayaklanma başarıya ilerliyormuş gibi görünüyor: Haziran Ayaklanmasının talepleri yavaş yavaş gerçekleşiyor.

Bu süreçte neler oldu? Ergenekon kumpası çöktü. Türkiye S-400’ü alma kararlığını duyurdu, siyasal yalpalamalara karşın ülkenin siyasileri bu konuda ağız birliği yaptı. Çevreye, insana sahip çıkma eğilimi yükseldi. Tarikatler laiklik ve cumhuriyete; laiklik ve cumhuriyetin savunucularıysa tarikatlere yönelen insanlara el uzattı. Bu el uzatmalarda da gizli bir savaş var, hiç kuşkusuz. Fakat yine de Türkiye’nin bölünmüşlüğüne karşı iletişim kanallarını açan bir dizi adım atıldı. CHP çevreye, insana yöneldikçe; geçmişte bu konuda CHP’yi yerden yere vuran ve hatta buradan kendisine siyasal bir hat çizen HDP daha hala twitter üzerinden Şeyh Said anması yapıyor. Moderniteyi, Aydınlanmayı, Demokrasiyi boğmaya kalkanlar ayaklar altında kalırken daha hala gerekli ders çıkarılamamış gibi görünüyor.

Tuzak kuranlar kapana kısıldılar

Dersini alamayanlar bunlarla sınırlı değil. Yetki gasp etmeye kalkanlar, ayak oyunlarıyla hizmetleri engellemeye kalkanlar toplumsal tabanlarını yitiriyor. Türkiye siyasetinin belleğine yerleşmiş belki de en beylik soru olan “ne olacak bu CHP’nin hali?” yerini “ne olacak bu AKP’nin hali?”ne dönüşüyor. AKP bölünüyor; her bir parçası geçmişin günahlarını birbirine atmaya çalışıyor.

Hükümet yandaşı gazeteciler, ya sessizleşiyor ya silikleşiyor ya taraf değiştiriyor… Yandaş saflarda dağılma her bir boyutta görülüyor. Sosyal medyanın gelişimiyle birlikte, geçmişte bir iki aile üzerinden dizayn edilen medyanın karanlık gücü dağılıyor. Her bir köşede Çağlar Cilara, Nevşin Mengü, Ruşen Çakır ve daha niceleri ortaya çıkıyor. Geçmişin ezbere yazıp çizen entel görünümlü köşe yazarlarına alternatif uzmanlar çıkıyor sosyal medyadan. Her biri konunun uzmanı olan bu kişiler, yalanla safsatayla mücadele ediyor. Geçmişte televizyon ekranlarında ahkam kesip gençlerin beyinlerini bulandıranların işi artık daha zor. Artık her bir yerde ayrı bir bilim programı yayımlanıyor; konukları bilim alanında ürünler veren kişilerden seçmek zorunda kalıyor. Gerçi daha hala çok yolumuz var…

Hoşgörü

Bizim cenahta hoşgörüyü tanımaya başlayan, bunun yararını gören insanların sayısı artıyor. Bu elbette güzel bir gelişme. Ama bir yandan da hoşgörünün daha doğrusu tahammülün tek taraflı işlediği de görülüyor. Halkın bir kısmının inançlarına, alışkanlıklarına saygılı davranınca övülen insanlar, “Onur Yürüyüşü”nü destekleyince nedense kınanıyorlar. Her türden saçmalığa inanmak tahammül sınırlarında alkış alırken; diğer tarafın saçmalıkları aynı tahammülden nasibini alamıyor ne yazık ki. Bu da bizim cenahın sorumluluklarını arttırıyor.

Kamu Yararı ve Halk Sağlığı

CHP’nin yerel seçimlerdeki başarısı bizim cenahtaki bazı kişilerin bastırılmış arzularının açığa çıkmasına yol açtı: Belediye işletmelerinde alkol satılsın kampanyası dört bir yandan dillendirilmeye başlandı. Buna karşı çıkanlar da AKPvari bir takiyye siyasetine sarılarak bu istekleri ertelememiz gerektiğini söyledi.

Esasında, sakince düşündüğümüzde bu durum bizim (tek gerçek yol göstericinin bilim olduğunu düşünenler) için bir fırsat. Hazır böyle bir iklim var. Gerçekten de alkol satılmamasına devam edelim. Ama gerekçemizi değiştirelim. Artık dini gerekçelerle değil de kamu yararı ve halk sağlığı gerekçesiyle kamu kaynaklarını halk sağlığını tehlikeye atan yiyecek ve içecekleri halkla buluşturmaya harcamayalım. Şekerler, gazlı içecekler, sigara ve tütün ürünleri, alkol ve türevleri satılmasın belediye işletmelerinde. Elbette isteyen kendi imkânlarıyla özel işletmelerde bunu rahatlıkla tüketebilsin. Bu sayede hem halkımızın sağlığını korumuş oluruz hem özel vergiler üzerinden bütçeyi alkole ve sigaraya bağımlı kılanların ekmeğine yağ sürmemiş oluruz hem de dinci-yobaz çevrenin yaygarasına fırsat vermemiş oluruz.

Taktik

Sürdürülemeyecek veya ikiyüzlü taktikler yerine, büyük hedeflerimizle örtüşen, kimliğimize uyan ve gücümüzü arttıracak taktikleri belirlemeliyiz. Bakmayın siz bu yandaş yaygarasına! Antiemperyalist de biziz halkçı da demokrat da. İnadına üretip inadına kardeşlik elimizi uzatıp inadına hizmet etmeliyiz!

Bunları da sevebilirsiniz