Kaygıyı Yaratıcılığa Dönüştürmek

Dünyadaki ve ülkemizdeki olumsuz gelişmelerin, birçok kişide korku, kaygı gibi duyguların çok yoğun yaşanmasına neden olduğunu gözlemliyorum. Korku, kaygı gibi duygular insanın varlığını sürdürmesini ve hayatta kalmasını sağlar. Fakat belli seviyeden fazlası eylemsizliğe, içe çekilmeye neden olur ve kendiliğe zarar verir. Bu duyguları yaratıcılığın başlangıç noktası olarak görebilir miyiz? Korku, kaygı, çaresizlik gibi duygulara başka bir perspektiften bakmayı teklif ediyorum.

Yaratıcılık; etkin akıl yürütme ve yeni çözüm yolları bulma, ifadeye yeni boyutlar kazandırma yetilerini içeren, kişiye özgü, değişebilen bir etkinliktir (Argun, 2004). Yaratıcılığın, insanın hayatta kalabilmesinde, karşısına çıkan sorunlarla etkin bir şekilde başedebilmesinde çok önemli bir rolü olduğunu söyleyebiliriz. Bir sorunla karşılaştığımızda “ben bunu nasıl çözebilirim?”, “ne olsa işimi kolaylaştırır?” gibi sorular sormak yaratıcılığın tohumlarını atar. Böylece yaratıcılığın bir ihtiyaçtan doğdunu da söyleyebiliriz.

İnsanın ilk spontan davranışı doğum anıdır. Bebeğin, anne rahminde büyüdüğü yerin yetemez olduğu ve bebek sıkıştığında doğmaktan başka çaresi yoktur. Doğmak, sancılıdır ve kolay değildir. Ancak hayatın da başlangıcıdır. Yeni bir fikir ve oluşum da, eski çözümler işe yaramadığında ortaya çıkabilir.

Bir çocuk yaratıcı bir şekilde dünyaya gelir. Fakat çocuğun yapabilecekleri ve yapamayacakları onu yetiştiren ebeveynlerin tutumları ve engellemeleri ile şekillenir. Bu durum ise yaratıcılığın körelmesinde önemli bir unsurdur. Yetişkinlikte ise, çocuklukta var olan yaratıcılığı farketmek konservatif rollerden sıyrılmayı doğurabilir. Yaratıcılık herhangi bir nedenle baskılanmış olsa bile, baskıdan kurtulmak ve yaratıcılığı arttırmak mümkün. Yaratıcılığı baskılanmışlıktan kurtarmak ve geri kazanmak psikodramanın hedeflerinden biridir. Bir örnek verecek olursak; küçüklüğünden beri ebeveyninin baskıcı tutumuna maruz kalmış genç bir kadın, psikodrama sahnesinde kendini engelleyen ve baskılayan şeyleri kaldırıp kendi kapasitesini farkettiğinde hayalinde kendi işini kurduğu sahneyi gerçek hayatına aktarabilmiştir.

Ne yukarıda ne de dipte, arada kaldığınız zaman hayatınızı bu şekilde devam ettirebildiğinizdendir ki değişim ihityacına giremeyebilirsiniz. Varolan düzeni, sistemi devam ettirmek isteriz. Çünkü alışılagelmiş olan güvenli gelir, bize zarar veren bir düzen olsa bile… Örneğin; eşinden şiddet gören kadınların boşanamama sebepleri sorulduğunda “en azından bildiğim yer ve bildiğim bir kişi” diyebiliyorlar. Bunun aksine, Harry Potter kitabının yazarı J. K. Rowling, eşinden şiddet görmesi nedeniyle boşanmış ve küçük kızıyla birlikte başka bir ülkeye gitmiştir. Parasız kaldığında yaşadığı çaresizlik O’nu yazmaya itmiş ve dünyanın en zengin kadın yazarı olmasını sağlamıştır. Gerçekten ilham verici bir hayat hikayesi. Dibe vurduğunuzda amacınız nettir o da yukarı çıkmak. Seçeneklerinizi amacınıza uygun şekilde elemek de kolaydır. Zihin de amaca yönelik yeni, daha önce denenmemiş çözüm yolları bulabilir.

Yaratıcılık insan için hayati bir öneme sahiptir. Kişiden kişiye değişen yaratıcılık seviyesi birçok örselenmeden etkilenebilmektedir. Ülkemizde kadının giydiği veya kadına giydirilen rollerin yaratıcılığı bastırdığını söyleyebiliriz. Bu rollerden sıyrılmış olan bir çok kadın var. Bu kadınlardan biri olan Ümmiye Koçak’ın hayat hikayesine baktığımızda on kardeşi olduğu için maddi yetersizlikten dolayı okutulamamış olmasına rağmen yaşadığı köydeki imkanlar doğrultusunda “yün bebek” adlı filmi yazdı ve yönetti. Bu film ile Newyork Avrasya Film Festivalinde “sinemada en iyi avrasyalı kadın sanatçı” ödülüne layık görüldü. On bir tiyatro oyunu sahibi Ümmiye Koçak’ın yaratıcılığı hayranlık uyandırıcı olmakla birlikte, yoklukların yaratıcılığa engel teşkil etmediğine dair oldukça teşvik edici bir örnektir.

Zihinlerimiz kaostan düzen yaratabilir. Kaos olarak adlandırabileceğimiz maddi krizler yaratıcılığı köreltmediği, aksine düzene giden bir kuvvet sağladığı söylenebilir. Doğuştan itibaren var olan spontanlığımız ve yaratıcılığımız sayesinde, içinde bulunduğumuz olumsuz yaşam koşullarına karşı umutsuz olmaktan ve kaygıyla yaklaşmaktan kurtulup yeni çözüm yolları bulabiliriz. Değişim ve dönüşümü ancak yaratıcılığımız ile sağlayabiliriz.

Japonların, kırılmış parçaları altın ile birleştirerek yeniden yaratma sanatına Kintsugi deniyor. Kintsugi sanatı, kırılmak ve parçalanmayı olumsuzluk olarak değerlendirmek yerine dönüşüm için bir fırsat olarak görmemiz gerektiğini bize anlatıyor. Belki de, kintsugi sanatını hayatımıza uygulayarak benimsemek, yaratıcılığa özlem duyan ruhumuza iyi gelecektir.

Kaynakça:

Argun, Y., (2004). Okul öncesi dönemde yaratıcılık ve eğitimi.

Ankara: Anı Yayıncılık

Argun, Y., (2004). Okul öncesi dönemde yaratıcılık ve eğitimi.

Ankara: Anı Yayıncılık

Argun, Y., (2004). Okul öncesi dönemde yaratıcılık ve eğitimi.

Ankara: Anı Yayıncılık

Argun, Y., (2004). Okul öncesi dönemde yaratıcılık ve eğitimi.

Ankara: Anı Yayıncılık

Argun, Y., (2004). Okul öncesi dönemde yaratıcılık ve eğitimi.

Ankara: Anı Yayıncılık

Argun, Y., (2004). Okul Öncesi Dönemde yaratıcılık ve eğitimi. Ankara: Anı Yayıncılık.

Bunları da sevebilirsiniz