Sermaye Düzeninin Bilinen Ancak Görmezden Gelinen İki Yüzlülüğü Bu Sefer Venezuela’da Sahne Almış Durumda

ABD’nin, Venezuela Meclis Başkanı’nın kendini geçici başkan ilan etmesiyle senkronize şekilde yaptığı açıklama sonrasında yaşananlar, “uluslararası toplum”, “demokrasi”, “insan hakları”, vb. kavramlar ardına gizlenerek inşa edilen neoliberal küreselleşmeci dünya düzeninin gerçek yüzünü bir kez daha görmemizi sağladı.

“Demokrasi” diyerek lafa başlayıp, insan hakları diye devam eden ancak Irak’ın sahte kanıtlarla işgal edilip yüz binlerce kişinin hayatına mal olan işgaline methiyeler dizen iki yüzlülük yeniden sahne almış durumda. İngiltere, İspanya, Fransa ve Almanya hükümetleri tarafından eş zamanlı olarak yapılan açıklamalarla, gayrimeşru bir seçimle işbaşına geldiği, halkını ekonomik sıkıntıya soktuğu iddia edilen Maduro’nun istifası talep edilirken, ABD’den aldığı icazetle kendisini “geçici devlet başkanı” ilan eden Meclis Başkanı Juan Guaido’nun devlet başkanı olarak tanınacağı ilan edilmiş durumda.

Sözüm ona temsili demokrasinin en önemli aracı olan seçim sandığı, sandığın içerisinden çıkan iktidarın neoliberal küreselleşmeci dünya düzenine bağlılığı durumunda meşru, karşıtlığı durumunda gayrımeşru kabul ediliyor. Yakın geçmişte, benzer dış siyasi müdahalelerin nispeten daha “kibarcasının” muhatabı olmuş Brezilya, Kolombiya gibi ülkelerin desteği de son derece anlaşılabilir aslında. Kendileri iktidarlarını ABD’nin yörüngesinde ve desteğiyle sürdürürken, hemen yanı başlarında ulusal bağımsızlığına sahip çıkmaya çalışan bir yönetimin iktidarda olması, hepsini tedirgin ediyor doğal olarak.

Gösterileni değil gerçeği görmek isteyenler açısından şaşırılacak bir şey yok aslında. Demokrasinin gereğidir diyerek, Yugoslavya’yı etnik kimliğe dayalı olarak bölmek için binlerce canın yok olmasına, yüz binlercesinin acı çekmesine çanak tutan “demokrasi havarilerinin”, Kıbrıs’ta fiili olarak bölünmüş iki toplumlu yapıyı, “yes be annem” dedirterek kabule zorlaması hiç kimseden hiçbir ülkeden gizli saklı gerçekleştirilmedi. Yugoslavya’da neden oldukları drama, demokrasinin ve Vestfalya barış Anlaşmasının gereğidir diyerek gerekçe yaratanlar, Kıbrıs’ta demokrasiyi de Vestfalya Antlaşması koşullarını da görmezden geldiler. AB’ye ve ortak para birimine karşı çıktı diye, seçimle gelen siyasetçilerin İtalya’da, Yunanistan’da gayri meşru ilan edilmesi de gizli saklı gerçekleştirilmedi. Kimimiz görmezden geldik, kimimiz yapılanlara makul bir gerekçe uydurmayı, kimimiz -uydurulup, satılık kalemlerce bıkmaksızın tekrar edilen- “makul” gerekçelere sorgulamaksızın inanmayı tercih ettik.

Benzer senaryo, bugün Venezuela’da sahneye konulmuş durumda. Konu “demokrasi” ihracı olunca, hiç kimse Venezuela’da yaşanan ekonomik sorunların ardındaki gerçek nedenleri, “uyumsuz hükümetleri terbiye etmek amacıyla silah olarak kullanılan” ekonomik ambargonun yıkıcı etkilerinden bahsetmek istemiyor.

Geçmişte Irak’ın işgalini, Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren Arap Baharını demokrasi geliyor diyerek canı gönülden destekleyen kalemler, şimdilerde ABD müdahalesiyle Venezuela’da yaşananlara ilişkin olarak, “ama”, “fakat” diye başlayan cümleler kurarak, insanları/toplumları yapılan müdahalenin meşruluğu konusunda ikna etmek için seferber olmuş durumdalar.

Özünde ulusal bağımsızlığın yer aldığı Atatürkçü düşünceyi (Kemalizmi), Tanzimat Batıcılığının devamı zanneden kimileri, Venezuela’nın içişlerine hunharca müdahale eden Trump ile Venezuela’nın bağımsızlığına sahip çıkmaya çalışan Maduro arasında seçim yapmak zorunda olmadığımızı söyleyerek müdahaleye karşı oluşan tepkileri gereksiz ilan ederken, kimileri, “makul ve mantıklı” gerekçeler uydurarak, ABD müdahalesini meşrulaştırmaya çalışıyor.

Becerebilecekler mi? Hep birlikte göreceğiz.

Tek bilmemiz gereken şey, bizler ikna olmadan beceremeyecekleri.

Bunları da sevebilirsiniz