Bu Adamlardan İğreniyorum

Cumhuriyet’i kuran partinin Cumhuriyet’i yıkma bildirgesi hepimizi düşündürsün.

Cumhuriyet’i kuran partinin ancak PKK ve FETÖ’cüler yazabilir dediğimiz ihanet bildirgesi Cumhuriyet Tarihi’nde bir dönüm noktasıdır.

Sevr’den beter ifadeler taşıyan bu bildirgenin yeni CHP tarafından yazılmış olması senin benim hepimizin fikir hayatında da bir dönemin sonudur.

Engels’in babası bir arkadaşına dert yanar: ‘Ben bir kilise kurdum oğlum kurduğum kiliseyi yıkıyor’.

Arkadaşı şöyle cevap veriyor: ‘Bu çağımızın hikayesi’.

Biri kuruyor biri yıkıyor, bu artık, kabul edelim, çağımızın hikayesi.

BİR DÖNEMİN SONUNDAYIZ

Sorun, Yeni CHP’nin Gamze İlgezdi, Murat Hazinedaroğlu, Kaftancıoğlu, Bekaroğlu, Erdoğan Toprak, Tekin Bingöl, Eren Erdem, Tuncay Özkan, Sarıgül, Ekmeleddin, Abdullah Gül vs. gibi isimlerle yeni bir kimliğe bürünmüş olması değil, sorun, Yeni CHP’de ‘vatanın ve cumhuriyetin anlamını yitirmiş’ olmasıdır.

Vatan, düşmanları PKK ve FETÖ ve emperyalistler tarafından ele geçirilince, varlığını ve anlamını yitirir.

Ele geçirilmiştir, bu yüzden bir dönemin sonundayız.

Ancak ben sorunu ‘ihanette’ değil hala cehalette arıyorum, evet, tepede partiyi gasp eden şebeke ihanet içinde olabilir ama asıl aşağıdaki yüzde yirmi beşlik seçmenin cehaletini ortaya koymalıyız.

Bir ‘kemalistim’ bir ‘Atatürkçüyüm’ lafına tav olan bir cehalet!

Ben kemalistim diyen herkesi alkışlayan bir cehalet!

‘Cehaletin bugüne kadar kimsenin imdadına yetiştiği görülmemiştir’, bu laf da Marks’ındır.

Bu kafası karışık ya da etkisiz ya da cahil kitleleri hangi ideoloji hangi yazar hangi gazeteler beslemiş ve bu ihanet bildirgesini kaleme alma cüretini gösteren şebekeyi CHP’ye kimler taşımıştır.

Ve artık trajik gerçek önümüze düşmüştür: Atatürk yalnız cumhuriyet sahipsizdir, yalnız Atatürk’ü sahipsiz cumhuriyet’i savunacak akademiler medya sivil kurumlar çoktan düşman tarafından ya kafası karıştırılmış ya ele geçirilmiş ve sonunda son kale CHP de düşmüştür.

İşte tarihin bu anlarında her değerle ve herkesle ve her fikirle ipleri kopartıp çırılçıplak konuşmak ‘kutsal’ ‘saygın’ addedilen ne varsa masaya koymak yazarlığın namusudur.

İLHAN SELÇUKLAR UĞUR MUMCULAR NEO-LİBERALLERE GAZETEYİ KAPTIRMAMAK İÇİN UZUN VE BİTMEYEN BİR KAVGA VERDİ

Başlayalım, Kılıçdaroğlu’na CHP’yi teslim eden genel başkan milletvekiliyle yatakta yakalandı, evet kumpas, hatta kumpasın içinde bugünkü Yeni CHP yönetimi olduğu kuşkuları da ağırlıkta, ama önce büyük fotoğrafa bakın, CHP genel başkanı vekiliyle yatakta yakalanıyor.

Cumhuriyet’e geçelim, İlhan Selçuklar Uğur Mumcular neo-liberallere gazeteyi kaptırmamak için uzun ve bitmeyen bir kavga verdi, ve İlhan Selçuk FETÖ tarafından tutuklandı…

Mücadeleleri yazıları ortada ‘şematik’ olarak bir ideolojileri vardı, evet, ama (?) ihanet şebekesi liberallere küfür etmeye ara vermiyoruz, ama(?) İlhan Selçuk’un müktesebatına da bir bakalım.

Donuk renksiz katı şabloncu bir kemalizm?

Sosyalistler genç Marks’a şöyle bağırıp suçluyordu: ‘İşçiler fakirler sizi doktrinel olarak ilgilendiriyor’.

İlhan Selçuk ve arkadaşları ‘şematik’ bir kemalizmle ilgilendiler?

Kitleleri şaşırtacak alevleyecek kitlelere enerji verecek kitleleri peşlerine takacak felsefi edebi derinlikleri ve yetenekleri çok sınırlıydı, mevzu derindir uzatmadan geçelim, işte Cengiz Özakıncı tane tane söylüyor, tapındıkları 60 Anayasası dahil liberal Amerikancı bir anayasa…

İşte Uğur Mumcu’nun ölümünden sonra Uğur Mumcu’nun köşesine oturtulan Mustafa Balbay… Yeni CHP’de itiraz edeceğine uykuda geziyor gibi ısıtmaz ürkütmez yanmaz kokmaz bir zavallı.

İşte ihanet bildirgesinin yanındaki diğer isim: Tuncay Özkan! Felsefi siyasi derinliği nedir boş bir adam!

Bir televizyon ele geçirme ve peşinden bir cumhuriyet mitingine çıkıp bir bayrak gösterip kitleleri nasıl kandırdı iliklerine kadar sömürdü?

Daha nicesi, cumhuriyet değerlerinin hortumcularıydı, bayrağı, Atatürk ismini, kuvayı milliye adını, hortumlayıp milli bağımsızlık değerlerini soyup soğana çevirdiler.

Şapkanızı önünüze koyun ve etrafa değil kendinize sorun; Sarıgülcü, sonra Ekmeleddinci, sonra yeni CHP’li olan sözde “Atatürkçü” gazetenin çoğu ve malum yazarları, bu sığlıklarıyla bu coşkun cumhuriyetçi kitleyi çürütmekten zıvanadan çıkartmaktan ihanet bildirgelerine sessiz kalmaktan başka ne yaptılar?

(Daha geçen hafta Adnan hoca ve kediciklerin yanında poz veren meşhur bir kemalisti dahi gördü bu gözler.)

SOLCULUK HIZLA “ETNİK MİLLİYETÇİLİĞE” DÖNÜŞTÜ

Şüphesiz Cumhuriyet’i ve bağımsızlığımızı savunacak bir çok soylu bilim adamımız yazarımız var, ancak, hepsinin önü kesildi, bir gizli el, ön cepheye hep savunma cesareti olmayan çürümüş fikir fukarası zavallıları çıkarttı, bir gizli el?

Ve solculuk hızla ‘etnik milliyetçiliğe’ dönüştü ve etnik milliyetçilik moda oldu liberal ihanet tezlerinin gövdesini oluşturdu, Almanya henüz birleşmemiştir, o günlerin Marks’ı Engels’i Almanya’nın üniter devlet olması yani birleşmesinden yanadır çünkü devrime ancak üniter devletle gidilebilir düşüncesindedirler, hatta Engels, Sırp gibi halkları devletsiz tarihsiz imha edilmesi gereken gayri tarihi halklar olarak görür, bu kadar imhacı tezleri hiç bir şekilde kabul etmek mümkün değildir, ancak soralım Engels neden bu kadar gaddarca düşünür, çünkü bu bölünmeler devrimin önündeki en büyük engeldir, ben söylemiyorum, Tarihin en marksist ikinci adamı söylüyor, Atatürk ‘yurttaşlık’ getirip herkesi hukuk karşısında eşitleyince Engels’e laf etmeyenler Atatürk’e diktatör burjuva her lafı söylediler, 90’lı yıllardan beri irili ufaklı solcu partiler emperyalist diliyle önce bölünelim, diyor, artık bu tartışmaların hiç bir faydası da kalmamıştır, düzeltilemez şekilde kökleşmiş ve PKK’yı özgürlük gerillası görmeyen solcu nerdeyse kalmamıştır ve insanlığın çıkarttığı ‘yurttaşlık’ ve ‘herkesin hukuk karşısında eşit olduğu’ tezi liberal solcular tarafından kovulmuş red edilmiş ve aşağılanmıştır.

Ve, çağdaş kadınlar, düşünce derneği gibi Atatürk ismini kullanan sivil kurumların omurgasını kim dağıttı aydın insanların belini kim kırdı heyecan ve umut olmaktan kim çıkardı, bu ihanet bildirgesinden sonra bu sorunun cevabı artık ‘kehanet’ değil, zehir soldan cumhuriyetçilere her yere yayıldı. Balta Limanı andlaşması çoktan sol şubelerde teslimiyete dönüştü, 19 Mayıs 1919’a sahiplenecek yazarı akademisi kalmadı.

Bağımsızlığa sahip çıkacak kemalist yazarlara bir bakın dünya görüşü müktesebatları kavrayışları derinlikleri dirençleri çok zayıf kukla manken zavallı bir güruh, sonunda gazetesi partisiyle ‘işgale’ boyun eğdiler. Bu işgalden okuyup yazan her çeşit solcu her çeşit kemalist her çeşit aydınlanmacı yazar dibine kadar sorumludur.

İhanet bildirgesini işgalin suçunu başka yerlerde aramayın, her dönem kendine kemalist Atatürkçü diyen hiç bir dönemde irade gösteremeyen posta koyamayan hesap soramayan bu zavallıların ideolojilerinde zavallı beyinlerinde arayın küçük menfaat çıkar hesaplarında arayın.

Benim gibi panik atak bir kaç yazar ve beni ise hiç sormayın.

NE KADAR HIZLI YAZILAR PANİK ATAK KOŞARSAM KOŞAYIM, BUZ’U YETİŞTİREMEDİK

İlkokulda okul harçlığı için yazın sıcağında balıkhaneden bir kalıp buz alır buz kalıbı kucağımda iki semt yukarı Uzun Sokak’a çıkartırdım, buz eriyecek diye kalabalıkların arasından nasıl koşardım buz eriyecek diye bayır yukarı nasıl koşa koşa kan ter içinde depar atardım. Bugünkü gibi buzu saracak naylon torba da yoktu çuvala sarıp taşırdık, gömleğim pantolonum sırtım yüzüm sırımsıklak.

Buzu bayılacak gibi tık nefes dondurma tezgahına koyar koymaz tokadı yerdim, ‘nerede lan bu buzun yarısı?’…

O gün bugün ne kadar hızlı yazılar panik atak koşarsam koşayım, buz’u yetiştiremedik, buz eridi, elimizde boş çuvalı kaldı.

Şimdi ıslanmış elbiseleri ve çuvalı size gösterip, bunun içinde bir zamanlar akademisiyle medyasıyla bilim adamlarıyla sivil kurumlarıyla koskocaman bir cumhuriyet vardı, hepsi eridi, ve erirken hepsi bu sütunlarda sırtımızda gömleğimizde teri suyu kaldı, desem, kim inanır?

Nerede o vatan coğrafyası nerede o cumhuriyetin partileri kurumları?

O buz kalıbının sırtımızda teri ağzımızda hayıflanmanın kahrın öfkeli küfürleri kaldı.

BU MÜBAREK RAMAZAN GÜNÜ…

Dünkü yazımdaki o meşhur küfürlerime gelince.

Küçükken maça girmenin ki yolu vardı. Birincisi kuyruktaki abilerin eteğine yapışıp abi beni de alır mısın demek. Ağrıma giderdi, yapamazdım. Hiç bir TV’ye hiç bir dergiye hiç gazeteye telefon açıp abi beni de alır mısın demedim. Türkiye tarihinde benim kadar sansür yasak yiyen yoktur. Ama içerde maç var küfürler şenlikli sloganlar marşlar, sesleri dışarı nasıl güzel geliyor.

Maça girmenin ikinci yolu. Kullanılmayan açık bir bilet gişesi vardı. İçeri kaçak girilmesin diye görevliler gişenin dört bir yanına bok sürerdi. İnsan boku. Boka sürünmeden içeri nasıl gireceksin, incecik gişe boşluğu. Boka bulaşmasın diye önce kafamı sokardım sonra dikkatlice bedenimi çekerdim. Hay aksi bok saçlarıma sırtıma bulaşmış ve sıcakta nasıl iğrenç kokardı, yıkayacak su da yok…

Dergiler, kitaplar, örgütler, kimse içeri almadı beni, ve içerdeki o marşlarla dolu yendik yenildik gol attık yedik heyecana gizlice sızmaya çalışırdım. O gün bugün üstüm başım bok kokuyor.

O maçlarda su sattım, mısır sattım, iki buçukluk yaptım. Dergilerinde TV’lerinde beş kuruş almadan çayları koydum yerleri süpürdüm küllükleri topladım. Hep kötü okullarda okudum, master’e girdim almadılar, çok eksik bir takımla sahaya sürülmüşüm, ama yirmi beş yaşına geldiğimde şaşırmayın evimde iki binin üstünde hepsini kendi paramla aldığım kitap.

Ama kitapların hepsinin üstüne sıvanmış o bok parçalarını görüyordum, okudukça o bok parçaları ışığa aydınlığa mutluluğa mı dönüşüp temizlenecek yoksa okudukça o bok parçaları kitapların içine daha mı derinden sızacak? Ekranda konuşurken bu sütunda yazarken şöyle karşıdan herhalde o bok parçalarını başkaları da görüyordu.

Soğuk Ankara’nın taş evlerinin sabahlara kadar zırlayan yoksulluğumun tek sorumlusu üstüme başıma kitaplarıma bulaşmış o bok parçaları. Büyüdüğüm sokakların Deli İzzet diye meşhur bir delisi vardı. Herkes zevkine döverdi onu. Deli İzzet kendini dövdürmemek için bir yöntem bulmuştu üstüne başına bok sürerdi. Çok sonra anladım bok parçaları beni korudu. Ağbim olmadı. Dayım olmadı. Bok parçaları beni bağımsız kimseye eğilmeyen kimseye eyvallahı olmayan bir yazar yaptı.

Bu mübarek ramazan günü o bok parçalarına şükran borçluyum.

Çok sonra anladım ki ben boku çok seviyorum nurlanmanın ışıkları.

Siz vatanı satın bir şey yok, siz Cumhuriyet’i PKK’ya FETÖ’ye teslim edin bir şey yok, siz işgal kuvvetleri safında bildiriler yazın bir şey yok, siz hendeklerde Kızılay sokaklarında yüzlerce gencimizi havaya uçurun bir şey yok, ama Nihat Genç iki küfür edince kızıl kıyameti koparın!

İşgalci hain güçlerin barış özgürlük sabun deterjanlarıyla yıkananlara üstümdeki başımdaki bok parçaları temizletmem.

Üstüm başımdaki bok parçaları benim pırlantam elmas taşım en kıymetli en nadide hazinem.

ÜLKEM YIKILIRKEN TEK KİŞİNİN SES VERMEDİĞİ BU CEPHEDE ARTIK BİZİM DE ÖLÜMÜMÜZ BOK’TAN OLSUN

2007’de Türkiye Cumhuriyeti’ne operasyonlarla işgal başladı. Arkadaşlarım tanıdıklarım herkesi içeri aldılar, sokakta Deli İzzet gibi bir ben kaldım.

Cumhuriyet’i yıkıyorlar sokakta bağıracak çağıracak isyan edecek tek kimse yok.

Cumhuriyet’i kuran parti FETÖ ve PKK’yla bir olmuş Cumhuriyet’i yıkıyor, vekillerden sivil kurumlardan hala ses yok.

Onlar hala pırıl pırıl barış özgürlükçü ve biz kim, üstümüz başımız bok püsürük.

Cumhuriyet’i kuran parti Halk TV’siyle şaibeli manken vekilleriyle sus pus, hazmetmek sindirmek mümkün değil.

İşgal öyle bir boyuta geldi ki artık vatanımda yaşayamıyorum.

Artık işgali kemalist Atatürkçü etiketlerin arkasına saklayanlardan gazetelerinden yazarlarından iğreniyorum artık kendine kemalist Atatürkçü diyen kimseyle konuşmam anlaşabilmem mümkün değil.

Ne akademimiz ne ideolojik duruşumuz ne medyamız ne sivil kurumlarımız ne topumuz tüfeğimiz, kimsemiz kalmadı.

Bu zavallı üç kağıtçı sahtekarlarla gidecek yerimiz yok, üstümüze başımıza yapışan bok parçalarından başka!

İşte bu yüzden kavga etmeye gücü olmayanlardan çağrılan her yere koşanlardan işgale ihanete susanlardan ve onların PIRIL PIRIL MUTLU YÜZLERİNDEN iğreniyorum.

Televizyonunu yeni açan varsa onlar da duysun, bu cehaletle bu kendine kemalist Atatürkçü diyen ve Halk TV’de ve yeni CHP’de FETÖ’cülerin PKK’lıların patlamış prezarvatiflerini güya kimsecikler duymadan toplayıp temizleyenlerle işim olmaz!

Artık tanıyın bu yazarı, üstümü başımı sarmış bu bok parçaları, benim biricik sanatım.

Kişiliğim benim güzel sanatım.

Öfkem dengem, ey benim milli formam.

Ey bok parçaları!

Büyük edebiyatçılığım tertemiz elbiselerim sana feda olsun.

Ülkem yıkılırken tek kişinin ses vermediği bu cephede artık bizim de ölümümüz bok’tan olsun.

Ve,

Unutma genç idealist bağımsız cumhuriyetçi delikanlı!

BU B****N MADALYA KOLAY KAZANILMADI.

Bunları da sevebilirsiniz