Gözden Kaçanlar Mayıs

ALTAY TANKININ İHALESİNİ, ERDOĞAN’A YAKIN İŞADAMI KAZANDI 24/04/2018

‘Milli tank’ Altay’ın seri üretimi ve motorunun geliştirilmesi için BMC firmasıyla işbirliğine gidilecek.

AA’nın haberine göre Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM) yetkilileri, Altay için yürütülen ihale sürecinde karara varıldığını söyledi.

Söz konusu ihale, Altay tankının seri üretimi ve Altay tankına motor geliştirilmesi için başlatılan Güç Grubu Geliştirilmesi Projesi kapsamında yapıldı.

Müsteşarlık, BMC Otomotiv Sanayi ve Ticaret A.Ş.’yle sözleşme görüşmelerine başlanması yönünde karar verdi.

BMC’nin sahibi Ethem Sancak, genel başkanlığını Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yaptığı AKP’de merkez karar ve yönetim kurulu (MKYK) üyesi.

İhaleye iki firma daha girmişti.

ATAMASI YAPILMAYAN 25 YAŞINDAKİ ÖĞRETMEN İŞ CİNAYETİNDE HAYATINI KAYBETTİ 24/04/2018

Artvin Çoruh Üniversitesi Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Bölümü’nden mezun olan ve atama bekleyen 25 yaşındaki Süleyman Avcı, ormanda kesilen tomruğun çarpması sonucu hayatını kaybetti. Artvin’in Sesi’nin haberine göre, 22 Nisan’da yaşandığı belirtilen olay, merkeze bağlı Yanıklı Köyü ormanında yaşandı. Avcı’nın cenazesi Artvin Devlet Hastanesi morguna kaldırıldıktan sonra otopsi için Trabzon Adli Tıp Kurumu’na gönderildi.

AVRUPA’DAN ‘ERKEN SEÇİM’İ ERTELEME ÇAĞRISI: KRİTERLERE UYGUN DEĞİL 24/04/2018

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM), Türkiye’ye 24 Haziran seçimlerini erteleme çağrısında bulundu. Gerekçe olaraksa mevcut koşullarda düzenlenecek seçimlerin ‘Avrupa kriterlerine uygun olmayacağı’ gösterildi.

Deutsche Welle Türkçe’den Kayhan Karaca’nın haberine göre, 24 Haziran’daki seçimlerle ilgili AKPM Denetim Komisyonu adına Strasbourg’da bir karar alındı. Kararda, seçim kanununun seçim kararından sadece bir ay önce değiştirilmiş olması, OHAL uygulamasına devam edilmesi, seçimlerin güvenliği ve saydamlığı konusundaki şüpheler ve tartışmalı mühürsüz oy pusulası kararının seçimlerin demokratik bir ortamda düzenlenemeyeceğini gösterdiği belirtildi.

Kararda, yeni seçim kanunu ile seçimlerin düzenleneceği tarih arasındaki kısa sürenin siyasi partilere adapte olma ve hazırlanma süresi bırakmadığı not edildi. Seçim kurallarının seçim tarihinden üç ay önce değiştirilmesinin Venedik Komisyonu tarafından belirlenmiş ilkelere aykırı olduğu hatırlatıldı. Seçim barajının yüzde 10’da kaldığı ve bu durumun siyasi çoğulculuk anlayışıyla bağdaşmadığı belirtildi.

Denetim Komisyonu, yeni seçim sistemine göre polisin seçim bürolarına girebilecek olmasını da kaygı verici olarak değerlendirdi. Bir önceki seçimlerden sonra AKPM ve AGİT’in medyanın seçimlerle ilgili haberleri ve siyasi partilerin finansmanına dair tavsiyelerinin de yerine getirilmemiş olduğu hatırlatıldı.

Bu tespitlerden yola çıkan Denetim Komisyonu, mevcut koşullarda gerçek anlamda demokratik seçimler düzenlenemeyeceği ve seçimlerin meşruluğunun sorgulanacağı mesajı verdi. Seçimlerin ertelenmesi tavsiyesinde bulunuldu.

Kararın şu aşamada herhangi bir yaptırımı bulunmuyor. Ancak AKPM Denetim Komisyonu demokratik standartlar konusunda Avrupa genelinde referans olduğundan, aldığı karar diğer Avrupa kurumları tarafından da destekleniyor. AKPM, Nisan 2016’da Türkiye’yi denetim sürecine almıştı.

ANKARA BAROSU ‘ŞAİBE’YE İŞARET ETTİ: 550 MİLYON OY PUSULASI BASILDI 21/04/2018

Ankara Barosu Başkanı Hakan Canduran, seçimler için 550 milyon adet oy pusulası basıldığını öne sürerek, “Şaibe burada başlıyor” dedi.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 24 Haziran’da hem cumhurbaşkanı hem milletvekili seçimi için sandık başına gidileceğini açıklamıştı.

Deutsche Welle’den Aslı Işık’a konuşan Canduran, AKP ve MHP’nin ‘danışıklı dövüş’ içinde olduğunu söyledi.

‘Seçmeni hazırlıksız yakalamak’

Baro başkanı şöyle devam etti: “Seçim Kanunu da MHP’nin barajı aşamayacağı varsayımına göre yeniden düzenlendi. Seçmen mührü, pusulanın neresine basarsa bassın oyu geçerli olacak. Zarfların mühürlü ya da mühürsüz olmasının hiçbir önemi kalmadı. Ayrıca 550 milyon oy pusulası basıldı. 80 milyon nüfuslu 56-7 milyon seçmene sahip bir ülkede neden seçmen sayısının 11 katı bir pusula basılıyor. Bu korkunç bir şey. Pusulalar, yanlış ya da eksik basımlar nedeniyle fazla basılabilir. Önlem için 120-130 milyon pusula basmayı anlarım ama 550 milyon pusula basmayı anlamak mümkün değil. Bütün Avrupa nüfusu kadar pusula basıyorsunuz. Bir kere şaibe burada başlıyor.”

Erken seçimi ‘baskın seçim’ olarak niteleyen ve bunun ‘halkı hazırlıksız yakalama çabası’olduğunu savunan Canduran, “Burada mesele bir partiyi hazırlıksız yakalamaktan öte oy kullanacak kesimi hazırlıksız yakalamak” dedi.

Ankara Barosu, tüm avukatlara sandık güvenliği eğitimi verme çağrısı yapmıştı.

‘Her okulda bir avukatın bile bulunması yetecek’

Canduran, “Türkiye’de 1 milyona yakın sandık var. Üye sayınız yeterli olacak mı? Nasıl bir çalışma yapacaksınız?” sorusunu şöyle yanıtladı: “Bütün Türkiye’de 109 bin avukatımız var. Bu sadece 109 bin avukatın başaracağı bir şey değil. Bu avukatlar eğitimden geçecek ve milyonlarca insanı eğitecekler. Biz parti ayrımı gözetmeden, isteyen tüm partilere sandık ve seçim güvenliği konusunda yanlarında olacağız. Tecrübeliyiz, daha önce de çalıştık. Burada 109 bin avukatımız sandık başına değil, okullara gidecek. Her okulda bir avukatın bile bulunması yetecek. Ücra köşelerde, sandık başında duran parti görevlilerini bile kapının önüne koyabilen bir sistem var. Buralara gideceğiz. Bütün avukatların bu sistemin içinde olacağını düşünüyorum.”

‘Polisin sandık başına çağırılması’ için “Hükümetin kontrolünde olan güvenlik güçlerinin sandıkların başında durması çok tehlikeli” diyen baro başkanı, sözlerini şöyle bitirdi: “Yarın sandığın içine atılan değil, dışına atılan oy sayılabilir. Türkiye bu gerçekle karşı karşıya.”

TOKİ İŞTİRAKİ EMLAK KONUT, ÇAMLICA CAMİİ’NE BEŞ YILDA 60 MİLYON LİRA BAĞIŞ YAPMIŞ 21/04/2018 Diken.com.tr

TOKİ iştiraki olan Emlak Konut GYO, Çamlıca Camii’ne 18 milyon TL bağışta bulunduğunu açıkladı. Kurumun bugüne kadar yaptığı toplam bağış 60,5 milyon TL’ye yükselmiş oldu. Emlak Konut GYO’nun Kamuyu Aydınlatma Platformu’na (KAP) yaptığı açıklamada, “Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında eğitim, kültür, sanat faaliyetlerine destek vermek amacıyla, halen Çamlıca’da inşaatı devam etmekte olan; cami, Türk İslam Eserleri müzesi, sanat galerisi, kütüphane, el sanatları atölyesi ve konferans salonu inşaatını yapmakta olan ‘İstanbul Cami ve Eğitim Kültür Hizmet Birimleri Yaptırma ve Yaşatma Derneği’ne Şirketimiz tarafından 18.000.000 TL bağış yapılmıştır” dendi.

Emlak Konut GYO’nun KAP’a yaptığı önceki açıklamalarına göre, 2014 yılında 10 milyon TL, 2015 yılında 12 milyon TL, 2016 yılında 8 milyon TL, 2017 yılında da 12 milyon 500 TL bağışlamıştı. 18 milyonluk yeni bağışla birlikte son beş yılda Emlak Konut GYO’dan Çamlıca Camii’ne 60.5 milyon liralık bağış yapılmış oldu.

2014’te ortaya çıkmıştı

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yakından ilgilendiği bilinen Çamlıca Camii’nin ‘haram parayla’ yapıldığı iddia edilmiş, 2014 yılındaki tartışmalar üzerine KAP’a açıklama açıklama yapmak zorunda kalan Emlak Konut GYO’nun cami projesine bağış yaptığı ortaya çıkmıştı.

RESMİ RAKAM: BİR ‘SEVGİ EVİ’NDE 28 ÇOCUĞA CİNSEL İSTİSMAR VE İŞKENCE 21/04/2018

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından bakıma muhtaç ve kimsesiz çocukların aile ortamında yetişmesi amacıyla kurulan Sevgi Evleri’nden birinde 2014 yılı ve öncesinde 28 çocuk sistematik olarak cinsel istismar, taciz ve işkenceye maruz kaldı. Bu sadece müfettişlerce saptanan vaka sayısı.

Birgün’den Salih Kılınç’ın haberine göre bakanlık tarafından kurulan Uşak Sevgi Evleri Çocuk Yuvası ve Kız Yetiştirme Yurdu’nda 2014 yılı ve öncesinde yurt görevlileri tarafından çocuklara yönelik olarak sistematik taciz, istismar ve eziyet iddialarına ilişkin 5’inci Asliye Ceza Mahkemesi’nde açılan davanın ilk duruşması 10 Nisan’da görüldü.

28 çocuğun maruz kaldığı demir askılarla dayak, işkence, hakaret ve cinsel taciz, bakanlık müfettişlerinin raporları kaynak gösterilerek iddianamede yer aldı.

Buna göre memur V.Ş. o dönemde 17 yaşındaki K.K.’yi rızası dışında dudağından öptü, ellerini tuttu ve cinsel ilişki teklif etti. Yine V.Ş. yurt içerisinde pantolonunun fermuarı açık ve cinsel organı dışarıya sarkık vaziyette teşhircilik yaparak dolaştı. Bu duruma yurtta kalan çocuklar ve çalışanlar da şahit oldu.

Bunun yanısıra ikisi engelli olmak üzere yaşı yedi ile 16 arasında değişen çocuklara sistematik şiddet, dayak, hakaret ve eziyet iddialarına yönelik olarak da yurt yöneticileriyle diğer çalışanlar hakkında yargılama yapılıyor.

Davanın 19 Nisan’daki duruşmasında dokuz çocuk tarafından dayağın yurt bünyesinde normalleştirildiği ve bilhassa yurtta temizlik görevlisi olarak çalışan S.T.’nin çok sayıda çocuğu sürekli dövdüğü, hakaret ettiği ve aşağıladığı da doğrulandı.

‘Türkiye’deki en kapsamlı dava’

Uşak Barosu Kadın ve Çocuk Hakları Komisyonu davaya çocuklar yönünden müdahillik talebinde bulundu. Komisyon adına söz alan avukatlar, ‘olayda işkence ve nitelikli cinsel istismar suçunun oluştuğu, bu sebeple görevli mahkemenin ağır ceza mahkemesi olduğunu ve sanıkların bir kısmının halen kamu görevlisi olması sebebiyle mağdurlara, tanıklara ve toplanacak delillere etki edebilme ihtimali olması sebebiyle tutuklanmaları’ yönünde talepte bulundu.

Çocukların temsilcisi Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü duruşmaya katılmadı.

Uşak Barosu’nun tutuklama talebi reddedilirken, görevsizlik itirazının da bir sonraki celsede değerlendirileceği belirtildi. Duruşma 26 Eylül’e ertelendi.

Hukukçular ise, Uşak Sevgi Evleri davasını Türkiye’de sistematik taciz, istismar ve şiddet eylemlerini içeren en kapsamlı dava olarak tanımladı.

GÖRMEZ’İN OĞLU PTT’DEN 100 MİLYONLUK İŞ ALMIŞ: CHP’DEN USULSÜZLÜK İDDİASI 20/04/2018

CHP İzmir Milletvekili Atilla Sertel, PTT’nin 35-40 milyon liraya mal olması gereken güvenlik kamerası takma işinin 100 milyon liraya eski Diyanet İşleri başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in oğluna ait firmaya verildiğini öne sürdü.

İhaleyi alan şirket yüzde 5’le Görmez’in oğluna devretmiş

Sözcü’den Veli Toprak’ın haberine göre, PTT’nin hesaplarının ele alındığı TBMM KİT Komisyonu’nda konuşan Sertel PTT’nin kamera ihalesini STM adlı şirkete verdiğini, bu şirketin ise yüzde 5 komisyonla işi Görmez’in oğlu Burak Görmez’e ait NİTİ firmasına devrettiğini belirlediklerini söyledi.

İhale dört günde bitmiş

Sertel, 28 Aralık’ta davetiye usulüyle yapılan ihaleye STM firmasının sadece dört gün içinde hazırlandığını söyledi.

CHP’li vekil şunları söyledi: “İhale için hesaplanan miktar 23.500 kamera ve bedeli de 61 milyon liraydı. Sonra kamera adedi 20.825’e düştü ama maliyet 70 milyon 150 bin liraya yükseldi. PTT bu ihaleyi açık olarak yapsa, yüzde 20-30 kırım olur, 35-38 milyon liraya düşerdi. STM hemen 42 milyon ön ödeme alıyor. Dışarıdan gelecek her türlü mamulü de PTT üstleniyor. Bu sayede ihale 70 değil, 80 milyona verilmiş oluyor.”

Cihazların garanti sürelerinin de beş yıldan üç yıla indirildiğini ve 35-40 milyona yapılacak işin 100 milyon liraya çıkartıldığını belirten Sertel, “Bu NİTİ firması kime aittir diye baktık, eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in oğlu Burak Görmez çıktı” dedi.

PTT Genel Müdürü Kenan Bozgeyik ise iddia için, “Yaklaşık maliyetin teknik hesaplama usulleri var, o yaklaşık maliyette size verilen bilgiler yanlış” dedi.

DİSK İŞSİZLİK RAPORUNU AÇIKLADI: İSTİHDAM SEFERBERLİĞİ BİLE GEÇEN YILIN GERİSİNDE 18/04/2018 Diken.com.tr

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Başkanı Kani Beko, İşsizlik ve İstihdam Raporu’nu açıkladı. Rapora göre hükümetin istihdam seferberliği başlattığı 2017 yılı, 2016’nın bile gerisinde kaldı.

Türkiye’deki işsizliğe ve işsizlerin yaşamsal sorunlarına dikkat çekmek için DİSK-AR tarafından her ay hazırlanan İşsizlik ve İstihdam Raporu’nu açıklayan Beko, “Hükümet tarafından istihdam seferberliği yılı olarak ilan edilen 2017’de, İŞKUR başta olmak üzere kamu kaynaklarından işverenlere büyük teşvikler sağlandı. İşsizlik sorununun ve işsizlerin sorunlarının teşviklerle çözülemeyeceğini söyledik. Ancak ülkeyi yönetenler sorunları çözmeyi değil, ertelemeyi ve halının altına süpürmeyi tercih etti” dedi. Türkiye’de işsizliğin düşmediğini, aksine gittikçe arttığını belirten Beko, şu verileri paylaştı: “Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, dar tanımlı işsizlik oranı 2016 yılında olduğu gibi 2017’de de yıllık bazda yüzde 10,9 olarak gerçekleşmiştir. Tarım dışı işsizlik ise, 2016 yılında olduğu gibi yüzde 13 olarak açıklanmıştır. Genç işsizliği yaklaşık yüzde 21’dir. Dar tanımlı işsiz sayısı bir önceki yıla göre 120 bin artış göstererek 3,5 milyona ulaşmıştır. Özetle işsizlik 2011 yılından bu yana yıllık bazda yükseliş eğilimindedir. Kentsel işsizlik ise, 2010 yılından bu yana en yüksek seviyeye ulaşmış durumdadır. Özet olarak işverenlere kaynak aktarmaya dayalı ‘seferberlik’ başarısız olmuştur.”

‘Türkiye iş cinayetlerinde ilk sırada’

Beko, TÜİK tarafından açıklanan dar tanımlı işsizlik oranlarının da işsizliğin gerçek boyutlarını ortaya koymadığını söyledi. Beko şöyle devam etti: “DİSK-AR’ın geniş tanımlı işsizlik hesaplamalarına göre, işsizlik oranı yüzde 18,3’tür. 2017 yılında toplam işsiz sayısı altı milyon 203 bin’dir. 2014 yılında beş milyon 900 bin olan geniş tanımlı işsiz sayısı, 271 bin artarak 2017 yılında altı milyon 200 bini bulmuştur.”

İşsizliğe, eğitim ve cinsiyet açısında bakıldığında oldukça çarpıcı sonuçların çıktığına dikkat çeken Beko, “2014 yılında yüzde 16,6 olan eğitimli genç erkek işsizliği yüzde 17,8’e ulaşmıştır. Eğitimli genç kadınlarda ise işsizlik daha büyük bir tehdittir. 2014 yılında yüzde 20,4 olan yüksek öğrenimli genç kadın işsizliği 2017 yılında yüzde 26,1’e yükselmiştir” diye konuştu.

“Geçinemiyoruz” diyerek kendini yakan, işsiz kaldığı için intihar eden yurttaşların sayısının gün geçtikçe arttığına da işaret eden Beko, iş cinayetlerinde ilk sırada olan Türkiye’de, işsizlik nedeniyle intihar eden işçi sayısının arttığını vurgulayıp, hayatına son veren atanamayan öğretmen Merve Çavdar’ı da andı.

DIŞİŞLERİ’NDE HER BEŞ KARİYER MEMURUNDAN BİRİ ‘FETÖ’CÜYMÜŞ! 14/04/2018 Diken.com.tr

Dışişleri Bakanlığı Siyaset Planlama Genel Müdürlüğü, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ‘FETÖ’ gerekçesiyle kariyer memurlarının yaklaşık yüzde 20’sinin işine son verildiğini açıkladı. Bu oran, 461 memura denk geliyor.

CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun soru önergesine cevap veren Dışişleri Bakanlığı, diğer kategorilerdeki ihraçlarla birlikte toplam ihraç sayısının 568’e ulaştığını belirtti.

Buna göre meslek memurlarının dördün büyükelçi unvanına sahipken kamu görevinden çıkarıldı. 12 merkez personeli ve sekiz yurt dışı sözleşmeli personel ‘Bank Asya hesapları çerçevesinde’ ihraç edildi.

2002-2017 yılları arasında merkez kadrolarında görevli personelden disiplin soruşturması sonucunda ilişiği kesilen memurun bulunmuyor.

Çıkarılanlardan dördü göreve iade edildi.

Bakanlık verilerine göre ilişiği kesilen 568 personelin 288’i meslek memuru, 173’ü konsolosluk ve ihtisas memuru, biri birinci hukuk müşaviri, biri hukuk müşaviri, dokuzu dışişleri uzman yardımcısı, 12’si iç denetçi, 35’i bilgisayar işletmeni, üçü programcı, biri avukat, ikisi mühendis, ikisi uzman, biri mali hizmetler uzmanı, biri memur, dördü mütercim, biri teknisyen, biri hemşire, üçü şoför, biri sürekli işçi ve 26’sı yurtdışı sözleşmeli personel.

AKP’NİN ÖZELLEŞTİRME KARNESİ: 14 YILDA 60 MİLYAR DOLARLIK SATIŞ YAPILDI 10/04/2018 Diken.com.tr

Maliye Bakanı Naci Ağbal, 2003-2017 yıllarında toplamda 59 milyar 900 milyon dolarlık özelleştirmenin yapıldığını açıkladı.

Ağbal, CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun soru önergelerine verdiği yanıtta, 14 yılda yapılan özelleştirmeleri kalem kalem saydı. Buna göre, söz konusu tarihlerde 101 kuruluştaki kamu payları satıldı. Ek olarak 10 liman, 85 elektrik santrali, 40 işletme, 11 otel ve sosyal tesis ile 3 bin 631 taşınmaz da özelleştirildi. Yine aynı tarihlerde 37 maden sahası, üç gemi, 6 bin 808 makine-teçhizat, 155 isim hakkı/marka ve araç muayene hizmetleri de devletten özel sektöre geçti.

Tüm satışın devlete getirisi ise 59 milyar 900 milyon dolar oldu.

TÜBİTAK’IN ‘BELGE EKSİK’ DİYE REDDETTİĞİ İKİ PROJE HARVARD’DAN DAVET ALDI 09/04/2018

Manisa’da lise öğrencilerinin hazırladığı bakteri temizlenmesi ve Kobalt 60 izotopunun alternatif enerji kaynağı olarak kullanılmasına yönelik iki proje, ABD’nin Harvard Üniversitesi ve Almanya’da yapılacak Uluslararası Sanat ve Bilim Konferansı’ndan davet aldı. İki proje de ‘eksik belge’ gerekçesiyle TÜBİTAK tarafından kabul edilmemişti.

DHA’nın haberine göre Manisa’daki bir özel lisede öğrenim gören öğrenciler, melisa, okaliptüs ve karanfil yağlarının havadaki bakterileri temizleme özelliğiyle ilgili bir araştırma yaptı. Öğrenciler aynı zamanda Kobalt 60 izotopunun alternatif enerji kaynağı olarak kullanılabilmesine yönelik de bir proje hazırladı. Öğrenciler, iki proje için TÜBİTAK’a başvuruda bulunsa da, ‘eksik belge’gerekçesiyle ret cevabı aldı.

TÜBİTAK’ın kabul etmediği iki proje, Harvard Üniversitesi’nin ilgisini çekti. Dört öğrenci Harvard’dan davet aldı.

Projeyi anlatan biyoloji öğretmeni Nuray Avcı şöyle konuştu: “Projemizi ağustos ayından bu yana hazırlıyoruz. İnsanların toplu olarak yaşadığı hastaneler, toplu taşıma araçları, okullar gibi alanlarda üst solunum yolu hastalıklarının çoğaldığını tespit ettik. Bununla ilgili olarak havalandırmaların rutin temizliğinin yapılması gerekiyor ancak bu temizlikte kullanılan maddeler tamamen kimyasal olup, alerjiye neden olabiliyor. Biz yaptığımız çalışmada doğal ürünler olan aynı zamanda antiseptik özelliğini bildiğimiz melisa, okaliptus ve karanfil yağlarını kullandık. TÜBİTAK için başvurduğumuz bu proje için Harvard’dan davet aldık.”

BAKANLIK AÇIKLADI: SON YEDİ YILDA 1 MİLYON 166 BİN KİŞİYE KANSER TEŞHİSİ KONDU 07/04/2018 Diken.com.tr

Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre Türkiye’de, 2008-2014 yıllarında toplam 1 milyon 166 bin 571 kişiye kanser teşhisi kondu.

Sağlık Bakanı Ahmet Demircan, CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun, kanser teşhisi konulan hasta sayısı, hastalığın tedavisi ve harcanan kaynakla ilgili soru önergesine yanıt verdi. Yanıtta, 2013 öncesi kanser verilerinin bilimsel olarak karşılaştırılabilir olmadığı belirtilerek, “Kanser kayıtçılığı tüm dünyada ve ülkemizde uluslararası standartlar çerçevesinde hazırlanmakta ve teknik nedenlerden dolayı dünya genelinde resmi raporlar en gelişmiş ülkelerde dahi 22-24 ay geriden gelmektedir” dendi.

Bakan Demircan’ın yanıtında şu bilgiler de yer aldı: “2008-2014 yılları arası Türkiye’de görülen kanser vakalarının toplam sayısı yer alırken, 2015 yılı kanser istatistik raporu hazırlıklarıysa devam etmektedir. Bakanlığımızın verilerine göre, 2008’de 161.962, 2009’da 160.899, 2010’da 158.710, 2011’de 170.978, 2012’de 176.302, 2013’te 174.303 ve 2014’te 163.417 kişi olmak üzere yedi yılda toplam 1 milyon 166 bin 571 kişiye yeni kanser teşhisi konuldu.”

TARİKAT RAPORU: 1 MİLYON ÇOCUK EĞİTİM GÖRÜYOR, ÜYELERİN YÜZDE 10’U ‘ŞİDDET EĞİLİMLİ’ 04/04/2018

Prof. Dr. Esergül Balcı ve ekibinin araştırmasına göre 234 bin tarikat üyesi potansiyel şiddet eğilimli ve teröre yatkın.

Cumhuriyet’ten Yusuf Özkan’ın haberine göre 16 ilde yüz yüze görüşmelerle yapılan araştırma sonrasında yayınlanan raporda 2 milyon 600 bin vatandaşın bir tarikatla organik bağı bulunduğu belirtildi.

Buna göre, tarikat üyesi ya da faaliyetlerine sürekli katılan kişi sayısı 1 milyon 100 bin. Sempatizan/destekçi/üye olmasa da toplantılara en az bir kez katılmış ve yeniden katılabileceğini ifade eden kişi sayısı ise 1 milyon 500 bin.

Yüzde 9’u ılımlı İslam tabirini reddediyor

Tarikat üyesi olduğunu ifade edenlerin yüzde 9’u ılımlı İslam tabirini reddediyor. Bunlar, İslam’ın özünün cihat olduğuna inanıyor. 234 bin tarikat üyesi potansiyel şiddet eğilimli ve teröre yatkın.

Türkiye’de belli başlı 30 tarikat silsilesi ve bunların 400 kolu olduğu kaydedilen raporda, sadece İstanbul’da 445 tekkenin faaliyetlerini açıktan sürdürdüğü belirtildi. Buna göre, Türkiye genelinde 800’ün üzerinde faal medrese bulunuyor.

1 milyon çocuk tarikatların elinde

‘Tarikatçı fenomenler’ MEB’in izniyle okullarda etkinlik düzenleyebiliyor. (Fotoğraf: izlesene.com)

Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’deki özel öğretim kurumu sayısı 10 bin 53. Rapordaki rakamlara göre bu kurumların üçte biri mutlaka bir tarikata bağlı.

Üniversiteler hariç, tarikat okul ve yurtlarındaki öğrenci sayısını 210 bin olarak aktaran raporda 4 binin üzerindeki özel yurdun 2 bin 480’i bir tarikatla bağlantılı olduğu vurgulandı. Buna göre, tarikatlara bağlı yurtların kapasitesi 380 bini, bu yurtlarda kalan öğrenci sayısı ise 224 bini buluyor.

Medreselere kaydolma yaşının da ülkenin bazı bölgelerinde üçe kadar düştüğü, Türkiye’de bir milyon çocuğun tarikatların elinde eğitim gördüğü belirtildi.

TÜRKİYE YİNE FARK ATTI! 25.04.2018 odatv.com

Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün (RSF) 2018 yılı dünya basın özgürlüğü raporu açıklandı. Raporda yine listenin sonlarında yer alan Türkiye, geçen yıla göre iki sıra daha gerileyerek 180 ülke arasında 157’inci sırada yer buldu.

Rapor, dünya genelinde gazetecilere yönelik düşmanlığın giderek arttığı, bu konuda bir nefret ikliminin giderek daha görünür hale geldiği tespitini içeriyor. “Türkiye Ve Mısır Gibi Ülkelerle Sınırlı Değil”

Amerika’nın Sesi’nin haberine göre, raporda, “Siyasi liderlerce medyaya duyulan düşmanlık artık sadece Türkiye ve Mısır gibi ülkelerle sınırlı değil. Bu ülkelerde ‘medya fobisi’ o kadar aşikar ki gazeteciler rutin biçimde terörle suçlanıyor ve sadakat göstermeyenler keyfi olarak hapse atılıyor” denildi.

RSF’nin raporunda, demokratik yollarla seçilen liderlerden giderek daha fazlasının, medyayı artık demokrasinin esas temeli olarak değil, açıkça nefretlerini dile getirdikleri bir hasım olarak gördükleri değerlendirmesine yer verildi.

Gazetecilere yönelik sözlü şiddetle fiziksel şiddet arasındaki çizginin de giderek eridiği gözleminin aktarıldığı raporda, basın özgürlüğüne saygının en fazla olduğu Avrupa’da bile medyaya politikacılardan gelen sözlü saldırıların artışta olduğu belirtildi.

RSF Genel Sekreteri Christophe Deloire yaptığı açıklamada, “Gazetecilere yönelik nefretin artması, demokrasilerin önündeki en kötü tehditlerden biri. Gazetecilere karşı nefret besleyen siyasi liderler ağır bir sorumluluk taşıyor çünkü propaganda yerine gerçeklere dayalı kamuya açık tartışma anlayışına zarar veriyorlar. Bugün gazeteciliğin meşruiyetini tartışmaya açmak, aşırı tehlikeli bir siyasi ateşle oynamak demektir” dedi.

İlk Sırada Norveç Bulunuyor

Basın özgürlüğü raporunun ilk sırasında geçen yıl olduğu gibi yine Norveç bulunuyor. Norveç’i sırasıyla İsveç, Hollanda, Finlandiya, İsviçre, Jamaica, Belçika, Yeni Zelanda, Danimarka ve Costa Rica takip ediyor. Raporun son sırasında ise Kuzey Kore yer alırken, son 10 sıradaki ülkeler Kuzey Kore’den sonra sırasıyla Eritre, Türkmenistan, Suriye, Çin, Vietnam, Sudan, Cibuti, Küba ve Ekvator Ginesi olarak sıralanıyor.

Raporda Amerika kendisine ancak 45’inci sırada yer bulabildi. Başkan Donald Trump göreve geldikten sonra Amerika’nın geçen yıla göre iki sıra daha gerilediğine dikkat çekildi. Eski Sovyet ülkeleri ve Türkiye’nin de basın özgürlüklerinde dünyada yaşanan düşüşün öncüleri olmaya devam ettiği kaydedilen raporda, Rusya ve Türkiye’de basın özgürlüğünün 30 yılı aşkın süredir emsali görülmeyen seviyelere gerilediği belirtildi. Raporda, “İki ülkenin çevrelerindeki bölgeye yaptıkları etki nedeniyle bu düşüş özellikle endişe verici” değerlendirmesi yapıldı. “Profesyonel Gazeteciler İçin Dünyanın En Büyük Hapishanesi”

Türkiye için “profesyonel gazeteciler için dünyanın en büyük hapishanesi” tabirinin kullanıldığı raporda, Türkiye’nin bu yıl iki sıra daha gerileyerek 157’inci sıraya düştüğü belirtildi. Ülkedeki ardı ardına toplu davalara dikkat işaret edilen raporda, Türkiye’yle ilgili olarak şu görüşlere yer verildi:

“Düzinelerce gazeteci, bir yılı aşkın geçici gözaltıların ardından, Temmuz 2016’daki darbe girişiminde suç ortağı oldukları iddiasıyla yargılanmaya başladı. İlk mahkumiyet kararları arasında ömür boyu hapis cezası da bulunuyor. İki yıla yakın bir süredir yürürlükte olan olağanüstü hal, yetkililere, çoğulculuk adına ne kaldıysa onu da yok etme imkanı tanıyarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ülke üzerindeki kontrolünü pekiştirecek anayasal reformun önünü açtı. Hukukun üstünlüğü şu anda sadece solmakta olan bir hatıradan ibaret kaldı. Bu durum Ocak 2018’de hapisteki iki gazetecinin derhal serbest bırakılmasını emreden Anayasa Mahkemesi kararının yerine getirilmemesiyle doğrulandı.”

4+4+4 EĞİTİMİ 870 BİN ÇOCUK İŞÇİ YARATTI 25.04.2018 Birgün.com.tr

Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Vakfı, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kapsamında Türkiye’de çocuk işçiliği sorunu ele aldı. ‘Çalışan Çocuklar’ fotoğraf sergisinin ardından Mülkiyeliler Birliği’nde, ‘Çocuk İşçiliği ile Mücadele Yılında Türkiye’de Çocuk Emeği’ konulu panel gerçekleştirildi.

Yüz binlerce çocuğun bu 23 Nisan’ı sanayi sitelerinde, atölyelerde, tarlalarda çalışarak geçirdiği hatırlatılan panelde çocuk işçilerin, iş ve hayat koşullarına değinildi. Burada konuşan Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Taner Akpınar, 2016 ile beraber 1 milyon 170 kişinin çırak olduğunu söyledi. Akpınar, “2016 yılı, 4+4+4 eğitim sisteminin sonuçlarının ilk defa görüldüğü yıldır” dedi. Yoksul çocukların tamamının sanayi sitelerine sürülmüş durumda olduğunu söyleyen Akpınar, “4+4+4’ten çıkan erkek çocuklar sanayi sitelerinde ”diye konuştu. İKİ MİLYON ÇOCUK İŞÇİ 483 BİN ÇOCUK EVLİLİĞİ 23.04.2018 Birgün.com.tr

Mustafa Mert Bildircin m.mertbildircin@birgun.net @mustafamertb_

Türkiye’de çocuklara yönelik hak ihlalleri çarpıcı boyutlara ulaştı. Eğitim Sen’in 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı için hazırladığı “Çocuklarımız ve Gerçekler Raporu” AKP iktidarları döneminde başta eğitim olma üzere birçok alanda çocukların yaşadığı sorunları gözler önüne serdi. Örgün ve yüksek öğretimdeki cinsiyet farkının yüksek olduğuna dikkati çeken raporda, “Kadınların net okullaşma oranları açık öğretim hariç tüm düzeylerde erkeklerden geri durumdadır” denildi. Açık öğretime devam eden ortaöğretim öğrencileri içerisinde kız öğrencilerin oranının yüzde 62’ye yükseldiği vurgulandı. Türkiye’de çocuk istismarıyla ilgili dava sayısının son 10 yılda üç kat arttığı, çocukların yoksulluk oranının ise yüzde 25’e ulaştığı belirtildi. Çocuk işçi sayısının 2018 itibarıyla 2 milyona yaklaştığı bildirildi.

Müfredat 176 kere yenilendi

Rapora göre, ilkokul ve ortaokullarda 17, liselerde 42, İmam hatip liselerinde 10 defa müfredat değişti. Sınıflar esas alındığında ise eğitim müfredatında 176 kere “güncelleme” yapıldı. AKP döneminde imam hatiplerde öğrenim gören öğrenci sayısı dört kat arttı. İmam hatip liselerinin sayısı 2002’de 450 iken bu sayı 2017’de bin 408 olarak gerçekleşti. “Din öğretimi” adı altında eğitim gören kız öğrenci sayısı 2017 yılında yüzde 56’ya yükseldi. Açık öğretim imam hatip liselerinde okuyan kız öğrenci sayısı yüzde 64’e ulaştı. Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) verileri göre, çocuk yaşta evlendirilmeye zorlandığı için eğitimine devam edemeyen öğrencilerin yüzde 97’si kız öğrenciler oldu.

1 milyon öğrenci cemaatlerin elinde

Dini vakıf ve cemaatlerin AKP iktidarlarında eğitimde artan ekinlikleri MEB’in verilerine de yansıdı. Verilere göre, Türkiye’deki 10 bin 53 eğitim kurumunun 3’te 1’i cemaatlere bağlı faaliyet gösterdi. Üniversiteliler hariç, cemaatin okul ve yurtlarındaki öğrenci sayısı 210 bine yaklaştı. Tarikatlara bağlı yurtların kapasitesinin 380 bin olduğu, bu yurtlarda kalan öğrenci sayısının 224 bin olduğu öğrenildi.

Çocuk istismarı 10 kat arttı

Türkiye’de çocuk istismarı da son 10 yılda korkunç boyutlara ulaştı. Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre, çocuk istismarıyla ilgili dava sayısı, son 10 yılda üç kat arttı. Son 10 yılda 482 bin 908 kız çocuğu devletin izniyle evlendirildi. Son altı yılda 142 bin 298 çocuk “anne” oldu ve bu çocukların büyük kısmı dini nikâh ile evlendirildi. Çocuğun cinsel istismarında Türkiye dünya listesinde 3’üncü sıraya yerleşti. Veriler göz önüne alındığında her altı erkek çocuktan biri cinsel istismara maruz kaldı. Bu çocukların yüzde 70’i 18 yaş altındayken istismara uğrayan 11 yaşından küçük çocukların oranı, yüzde 70 oldu. AKP’nin iktidarda olduğu 2002’den bu yana 18 yaşın altında 440 bin çocuk doğum yaptı. 15 yaşın altında cinsel istismara uğrayarak doğum yapan çocuk sayısı ise 15 bin 937 olarak kayıtlara geçti.

2 milyon çocuk işçi

Çocuk işçi sayısı 2018 itibarıyla 2 milyona yaklaştı. 2012’de 601 bin olan 15-17 yaş arası çocuk işçi sayısı, 2016 yılına gelindiğinde 709 bine ulaştı. Çalışan her 10 çocuktan 8’inin kayıt dışı olduğu bildirildi. TÜİK’in 2016 yılı verilerine göre çocuk işçilerin yüzde 78’i kayıt dışı çalıştı. 2018 yılında yaşları 15,16 ve 17 olan üç çocuk çalışırken hayatını kaybetti. Mesleki eğitim alan ve özellikle turizm sektöründe çalıştırılan stajyerler, resmi kayıtlara “çocuk işçi” olarak geçmedi.

Sığınmacılar eğitim alamadı

İç savaş nedeniyle ülkelerini terk ederek Türkiye’ye yerleşen okul çağındaki Suriyeli sığınmacıların sayısı 850 bine ulaştı. MEB’in 2017 tahminlerine göre, 490 binden fazla Suriyeli çocuk ülkenin çeşitli yerlerindeki okullara kayıtlı durumda iken buna karşın 380 bin çocuk okula gidemedi.

‘Şüpheli’ çocuk ölümleri

Resmi verilere göre, 2009 yılından 2017’ye kadar yaşları 18 ile 21 arasında değişen 68 çocuk ve genç yaşamını yitirdi. Bu ölümler kayıtlara, “şüpheli ölüm” olarak geçti. İHD, son üç yılda çocuklarla ilgili 18 işkence başvurusu yapıldığını açıkladı. Çocuk tutuklu ve hükümlülere kötü muamele ve işkence iddialarıyla ilgili 2015 yılında dört, 2016 yılında dört, 2017 yılında ise 10 başvuru yapıldığı kaydedildi. Adalet Bakanlığı’nın son açıkladığı istatistiklerde yaklaşık 700 çocuğun anneleriyle birlikte cezaevinde olduğu belirtildi. Darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL döneminde 16 çocuğun hayatını kaybetmesiyle sonlanan 18 zırhlı araç olayı yaşandı. 2008’den bu yana zırhlı araç çarpması sonucu en az 19 çocuk ölürken 12 çocuk da ağır yaralandı. PTT’DEKİ BÜROKRATLAR KENDİLERİNİ AĞIRLAMIŞ 21.04.2018 Birgün.com.tr

Nurcan Gökdemir

PTT’nin iki yılda 11.5 milyona ulaşan temsil ve ağırlama harcamalarının altından skandal bir uygulama çıktı. TBMM KİT Komisyonu’nda yapılan denetim sırasında Sayıştay’ın 2016 yılı denetim raporlarında da yer alan Genel Müdürlük başta olmak üzere tüm üst düzey kadroların temsil ve ağırlama harcamaları gündeme geldi.

Eşarptan altın ve gümüşe kadar

“Genel Müdürlük makam harcamaları” olarak gösterilerek fatura karşılığı kapatılan harcamaların büyük bölümünün görevle ilgisi bulunmayan harcamalar olduğu, kredi kartı ile yapıldığı için kazanılan para puanların bile faturalandırıldığı ortaya çıktı. Sayıştay’ın denetim raporunda temsil tazminatı olarak gösterilen harcamalarla ilgili şu tespitler yer aldı:

»“Fatura ve fiş yerine kredi kartı slipinin ibraz edildiği, harcamanın 7 taksite bölündüğü ve peşin olarak şirketten tahsil edildiği, »İki kuyumcu perakende satış fişine rastlanıldığı, »Çok miktarda ayakkabı, bot, çocuk ceketi, eldiven, tunik, pantolon, mont, eşarp, shırt gibi giyim malzemesi fatura ve perakende satış fişlerine rastlanıldığı, »PTT Uludağ Eğitim ve Dinlenme Tesis Müdürlüğünde Genel Müdür, eşi, misafirleri ve PTT çalışanlarından oluşan 47 kişinin kaldığı, bunlara ait kuruyemiş, sucuk ve içecek faturalarına rastlanıldığı, »Genel Müdürün Safranbolu ziyaretinde muhteviyatı belirlenemeyen 2.000 TL tutarında gümüş malzemeler alındığı, »Çok miktarda bayan pantolon, tunik, bayan ceket, ayakkabı, eşarp gibi giyim malzemeleri alındığı, faturaların bir kısmının Genel müdürün soyadı ile başka isimler adında kesildiği, daha sonra üzerleri çizilerek elle Genel Müdürün adının yazıldığı.”

‘Harcamalar kişisel’

Genel Müdürlük makam harcamalarının yanı sıra yönetim kurulu üyelerine ait tören ve temsil harcama beyanlarının da kişisel harcamalar olduğu, beş üyeden sadece Hazine Müsteşarlığı temsilcisi olan üyenin temsil tazminatı kullanmadığı raporda belirtildi.

Genel Müdür Yardımcıları ve Genel Müdür Başdanışmanlarının tören, temsil ve ağırlama giderleri kapsamında yaptığı restoran ve market harcamalarının da temsil ile bağlantısını kuramadığını ifade eden denetçiler, bu fiş ve fatura bedellerinin ilgililerinden tahsil edilmesini önerdi.

Eski genel müdür gelmedi

4.9 milyonluk temsil ve ağırlama harcamasının yapıldığı 2015 yılında görevde olan Eski Genel Müdür Harun Maden’in davetli olduğu halde katılmadığı toplantıda CHP İzmir Milletvekili Atila Sertel, “Yolsuzluk diyemeyeceğim ama harcamaların kanıtlanması gerekiyor” dedi. Personel alımı için bile 28 bin liralık harcama gösterildiğini belirten Sertel, “15 Temmuz’da büyük bir harcama yapmışsınız. Darbe girişimi sırasında demokrasi nöbetine katılan milletimize yaptığınız harcamalar 91 bin398 lira” dedi.

6.5 milyona 193 bin lira fatura

Görevini sürdüren Genel Müdür Kenan Bozgeyik döneminde de 6.5 milyon lira harcandığını belirten Sertel, bunun karşılığında 193 bin 266 liranın faturalandırıldığını söyledi. Sertel, “Aradaki fark nerede?” diye sordu.

CHP’li Haydar Akar da temsil ödeneği olarak verilen tutarlara karşılık, hastane harcamalarından mamuller, takım elbise faturasına kadar akla gelebilecek her kalemde fatura sunulduğunu belirterek, “Üst düzey bürokratlar bu temsil giderini alabilmek için fatura getiriyorlar. Yazık, ayıp bir şey. Bu maaş karşılığı o insanı bulamıyorsanız, bunu verin, ama ‘fatura karşılığı’ dediğinizde o bürokratı sahteciliğe teşvik etmek demektir ki bu” diye konuştu.

‘Maaşları az’

Genel Müdür Bozgeyik, PTT çalışanlarının emsallerinin yaklaşık onda biri kadar bir maaşa çalıştıklarını bildirerek, 6.5 milyonluk ödeneğin 5.6 milyonunun çalışanlara dağıtıldığını, temsille ilgisi olmadığını bildirdi. Bunun mevzuattan ve muhasebe sisteminden kaynaklanan bir zorunluluk olduğunu savunan Bozgeyik, bu tartışmaların basının önünde yapılmamasını da istedi. MECLİS BAŞKANI, ATATÜRK’Ü GÖRMEMEKTE KARARLI: 18 MART KAHRAMANLARI ARASINDA ATATÜRK YOK 19.04.2018 Birgün.com.tr

Hüseyin Şimşek

Meclis Başkanı İsmail Kahraman, Meclis Haber dergisinde Çanakkale Savaşı için yazdığı mesajda da Atatürk’ün adını anmadı.

TBMM Başkanlığı tarafından her ay yayımlanan Meclis Haber Dergisi’nin Mart sayısında 18 Mart Çanakkale Savaşı, 31 Mart 1909 olayları, 12 Mart 1971 Askeri Muhtırası ve Mareşal Fevzi Çakmak dosya konusu olarak işlendi.

18 Mart Çanakkale Savaşı dosyası için TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın bir mesajı yayımlanırken, Türk Tarih Kurumu Başkanı (TTK) Prof. Dr. Refik Turan’ın da “Birinci Dünya Savaşı İçinde Çanakkale’de Emsalsiz Bir Deniz Zaferi: 18 Mart 1915” başlıklı yazısına yer verildi.

Kahraman ısrarlı

30 Ağustos Zafer Bayramı kutlama mesajında Mustafa Kemal Atatürk’ün adını anmayan, laikliğin yeni Anayasa’da olmaması gerektiğini savunan ve son olarak Meclis sohbetleri etkinliklerinde kadın tiyatrocuların sahnede yer almamasını istediği belirtilen Kahraman’ın 18 Mart yazısında yine Atatürk yer almadı. Altı paragraflık bir yazı yazan Kahraman, Çanakkale Savaşı’nı Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarına benzetirken Mehmet Akif Ersoy’dan alıntılar yaptı.

TTK Başkanı da Kahraman’ın izinde

TTK Başkanı Turan da üç sayfalık bir Çanakkale yazısı yazdı.

Turan da tıpkı Kahraman gibi “Atatürk” ismini anmadı. İttihat ve Terakki hükümetinin savaş sırasında ülke yönetimini İstanbul’dan Eskişehir’e taşımak istediğini ddia eden Turan, Çanakkale Boğazı’nın ise “Sultan Mehmed Reşad sayesinde” geçilemediğini “alıntılarla” anlattı.

TTK Başkanı Turan yazısında, “Mehmed Reşad’ın Abdülhamid’e, ‘Endişeye mahal yoktur’ diyerek zamanında Çanakkale Boğazını fevkalade tahkim ettiğini, oradan hiçbir donanmanın geçemeyeceğini kendinden emin bir kararlılıkla söylemiştir” ifadelerini kullandı.

SAVAŞIN ÜÇ AYLIK YÜKÜ: YARIM MİLYAR LİRA 17.04.2018

Hüseyin Şimşek huseyinsimsek@birgun.net @simsekhuseyinn

Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğü, kamunun aylık harcama rakamlarını açıkladı. Rakamlara göre, özellikle 2016 yılında Suriye’ye yönelik başlatılan Fırat Kalkanı Operasyonu ile artan savaş ve mühimmat harcamaları, bu yılın ilk üç ayında da hız kesmeden sürdü.

Rakamlar, olumsuz ekonomik koşullarda dahi savaş harcamalarının katlanarak arttığını gözler önüne serdi. Muhasebat Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre, mühimmat, silah ve savaş teçhizatı için kullanılan “Güvenlik ve Savunmaya Yönelik Mal, Malzeme ve Hizmet Alımları” kaleminden üç ayda toplam 578 milyon 183 bin TL harcandı. Afrin’e yönelik askeri operasyon sırasında da kullanılan bu kalemden ocak ayında 93 milyon TL, şubat ayında 130 milyon TL, mart ayında ise tam 353 milyon TL harcandı.

Zirve 2017’de görüldü

Önceki yıllarda yıllık yaklaşık 3 milyar TL harcama yapılan kalemden, 2016 yılında 5 milyar 56 milyon TL harcandı. Geçen yıl ise aynı kalem için devletin kasasından 7 milyar 995 milyon TL çıktı. Bu rakam, Cumhuriyet tarihinin rekor harcaması olarak kayıtlara geçti.

Örtülü katlanarak artıyor

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Başbakan Binali Yıldırım’ın hiçbir bürokratik işleme tabii olmadan, hesabını vermeden kullanabildikleri örtülü ödenek hesabından yapılan kullanım da muhalefetin “şeffaflık” eleştirilerine rağmen katlanarak artıyor. “Kapalı istihbarat ve kapalı savunma hizmetleri, Devletin milli güvenliği ve yüksek menfaatleri ile Devlet itibarının gerekleri, siyasi, sosyal ve kültürel amaçlar ve olağanüstü hizmetlerle ilgili Devlet ve Hükümet icapları için kullanılmak üzere konulan” ve “Gizli Hizmet Giderleri” olarak isimlendirilen ödenekten bu yılın ilk üç ayında 543 milyon TL harcandı. Erdoğan ve Yıldırım, Ocak ayında bu kalemden 163 milyon TL harcarken Şubat ayında 170 milyon TL, Mart ayında ise 209 bin TL harcandı. MART AYINDA BÜTÇE 20,2 MİLYAR LİRA AÇIK VERDİ 16.04.2018 Birgün.com.tr

Maliye Bakanı Naci Ağbal, bütçenin mart ayında 20,2 milyar lira açık verdiğini açıkladı.

Ağbal, yaptığı yazılı açıklamada, Mart 2018 dönemine ilişkin bütçe gerçekleşmelerini değerlendirdi.

Bütçe gelirlerinin martta geçen yılın aynı ayına göre yüzde 23,4 artarak 48,2 milyar lira, bütçe giderlerinin ise yüzde 16,8 artışla 68,4 milyar lira olarak gerçekleştiğini aktaran Ağbal, bu çerçevede bütçe açığının 20,2 milyar lira, faiz dışı açığın ise 10,6 milyar lira olduğunu ifade etti.

Ağbal, ocak-mart döneminde bütçe gelirlerinin geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 15,7 artarak 167,4 milyar lira, bütçe giderlerinin ise yüzde 17,7 yükselerek 187,9 milyar lira olarak gerçekleştiğini belirterek, şunları kaydetti:

“Bu dönemde bütçe açığı 20,4 milyar lira, faiz dışı fazla ise 1,9 milyar lira olmuştur. Aynı dönemde vergi gelirleri yüzde 19,9 artarak 145,8 milyar lira olurken faiz dışı giderler yüzde 17,6 artarak 165,6 milyar lira olmuştur. Vergi gelirlerindeki artışta özellikle gelir ve kurumlar vergisi, ÖTV ve KDV kalemleri etki etmiştir. Ayrıca tahakkuk tahsilat oranlarında artış sağlanması da gelirlerimizin artışında olumlu katkı sağlamıştır. Yaşanan olumlu gelişmeler vergi gelirlerinin Orta Vadeli Program’da (OVP) öngörülen gelir hedefinin üzerinde gerçekleşeceğine işaret etmektedir.”

“NÜKLEER 3-4 KAT PAHALIYA GELECEK. TONLARCA RADYOAKTİF ATIK MERSİN’E KALACAK” Pınar Tarcan İstanbul – BİA Haber Merkezi 03 Nisan 2018

Mersin’de yapılması planlanan Akkuyu Nükleer Santrali’nin temel atma töreninden önce santralin “enerji üretimine katkısı” konusundaki argümanları ve oluşacak nükleer atık sorularını Enerji Analisti Özgür Gürbüz bianet için değerlendirdi.

Gürbüz, santralin bırakacağı atıklarla ilgili “60 yıl sonra atıkları Mersin’de bırakıp, santralı söküp, arkalarına bile bakmadan çekip gidebilecekler. Biz parasını ödedik diyecekler. Bir de yılda 120 tonu bulacak yüksek seviyeli radyoaktif atıklar var. Bunların içinde 244 bin yıl radyasyon yayan Plütonyum-239 gibi maddeler var” dedi.

“15 yıl boyunca 3-4 kat pahalıya alacağız”

Anadolu Ajansı’nın (AA) geçtiği son grafiğe göre “Santral tam kapasiteyle devreye girdiğinde, 35 milyar kilovatsaat elektrik üretecek. Nükleer santralle üretilecek elektriğin daha ucuza geleceği, ekonomiye 6-8 milyar dolar katma değer sağlayacağı savunuluyor. Gürbüz, Nükleer’den elde edilecek elektriğin 3-4 kat daha pahalı olduğunu söyleyerek bu argümana şöyle cevap veriyor:

“Rusya ile Türkiye arasında yapılan uluslararası anlaşma, Türkiye’nin Akkuyu’da kurulacak Rus santralından elektriği ne kadara alacağını net bir biçimde belirledi. Madde 10, fıkra 5 diyor ki, Türkiye ilk iki reaktörün ürettiği elektriğin yüzde 70’ini, 3 ve 4 no’lu reaktörlerin ise yüzde 30’unu 15 yıl boyunca kilovatsaati 12,35 dolardan alacak. “Bugün elektrik piyasasındaki fiyat 4 dolar civarında. Rüzgar veya güneşten bu elektriği üretseniz daha da ucuz. Nükleer 3-4 kat daha pahalı, bu çok net. Türkiye bu santralı kurarsa uzun bir süre daha pahalı elektrik kullanmaya devam edecek. Bu da ülkenin gelişmesine, ekonomiye ciddi darbe vuracak.

“Nükleer ve kömürü savunan eski zihniyet”

“Güneş ve rüzgar gibi bu çağın enerji kaynaklarının ve dolayısıyla yaratılacak istihdamın ve teknoloji transferinin de önünü kesecek. Hükümet neden bu tercihi yapıyor anlamak zor ama ardında elektrik talebinin çok artacağını ve fiyatların yükseleceğini sanan yanlış bir planlama ile yenilenebilir enerjinin bu kadar ucuzlayacağını öngörmeyen, nükleer ve kömürü savunan eski bir zihniyetin olduğunu düşünüyorum”.

“Dünya nükleer santrallerini kapatıyor”

Nükleer Santral projesiyle ilgili bir başka argüman ise bu sistemin dünyada yaygın olduğu. Gürbüz, nükleer enerji üretimine son verererek yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelim konusunda ise şu bilgileri veriyor:

“Dünyada yeni nükleer santral yapan gelişmiş ülke bulmak çok zor. Almanya’da Fukuşima öncesi 17 nükleer reaktör vardı şimdi 7 tane kaldı ve 2022 başında hepsi kapanmış olacak. Hükümetin örnek gösterdiği Fransa, nükleer enerjinin payını yüzde 74’lerden yüzde 50’lere çekmeye çalışıyor. Nükleer santral üretebilen sayılı ülkelerden Güney Kore bile nükleer santrallarını kapatma kararı aldı.

“İtalya ve Avustruya gibi ülkeler olan santralları kapattılar. Komşumuz Yunanistan nükleere hiç bulaşmadı ve bugün elektrik ihtiyacının yüzde 8’ini güneşten sağlıyor. Bugün dünyada yapımı sürdüğü öne sürülen 55 reaktörün çoğunda ya inşaat sürmüyor ya da çok gecikmiş durumda.

“Dışa bağımlılığı daha da artıracak”

“Çin dışında nükleer santral kuran ciddi bir ülke yok. Onun da enerji talebi ortada ve güneş ile rüzgara yaptıkları yatırım nükleerden daha büyük. Türkiye ne yazık ki dünyadaki enerji devrimini görmezden geliyor, 40 yıl öncesinin çözüm önerileriyle bugünün enerji sorununu çözmeye çalışıyor.

“Çözümü dışa bağımlılığı daha da artıracak, Rusya, Japonya ve Fransa’nın sahibi olacağı nükleer santrallarda arıyor. Halbuki devletin de kabul ettiği yüzde 25’lik enerji verimliliği potansiyelini değerlendirsek, Sinop ve Mersin’de kurulmak istenen iki nükleer santralın üreteceği elektrik miktarını tasarruf ve verimlilikle sağlamış oluruz.

“Milyarlarca dolar da cebimizde kalır. Hükümet seçim öncesi “biz hata yaptık” demek istemediği için de Rusya’nın da sıkıştırmasıyla proje ilerletilmeye çalışılıyor. Seçim sonrası bu projenin askıya alındığını görebiliriz ama projenin iptal edilmediği her gün bize ek maliyet getiriyor.

AKP DOLAR 2018’DE 1,97 OLACAK DEMİŞTİ, NASIL 4.1 OLDU? Haluk Kalafatİstanbul – BİA Haber Merkezi12 Nisan 2018

ABD dolarının TL karşısında değer kazanma eğiliminin önü Mart ayı sonundan itibaren alınamıyor.

TL’nin Dolar karşısında değer kaybı uzmanlar tarafından beklenmedik bir gelişme değil.

Bugün Alaattin Aktaş, Dünya gazetesindeki Eko Analiz adlı köşesinde durumu şöyle yorumluyor.

“Dört yıl öncesi, Ocak 2014… Döviz yine almış başını gidiyor ve Merkez Bankası uzun süre ayak dirediği faiz artışını yapmak durumunda kalıyor. Hem de ne artış! Gecelik borç verme faizi yüzde 7,75’ten yüzde 12’ye, haftalık repo faizi yüzde 4,5’ten yüzde 10’a çıkarılıyor.”

Aktaş analizini şu soruyla bitiriyor:

“Şimdi de hızla o noktaya doğru mu yol alıyoruz yoksa?”

Aktaş’ın yorumunun üzerine 2013 Haziran ayında açıklanan 10. Beş yıllık Kalkınma Planı’nda yapılan 2018 ABD Doları’nın 1,97 TL olacağı öngörüsünü koyduğumuzda, AKP adına ekonomiyi yürütenlerin söylemleriyle ya da öngürüleriyle yaşadığımız gerçekliğin bir birine uymadığını görüyoruz.

Faiz artışının gerektiği noktada ekonomiye göre değil siyasete göre tavır alındığında 2014’te yaşanan zıplamanın yeniden gelmesi şaşırtıcı olmayacak.

Çünkü Dolar henüz 2018’in ilk çeyreğinde kalkınma planının öngürüsünün iki katını da aştı.

Ancak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan döviz kurundaki yukarı doğru dalgalı hareketi “dış güçlerin oyunu” olarak yorumluyor.

Bugün Ankara’da Başkentray’ın açılış töreninde şöyle dedi Erdoğan:

“Bizi döviz kuru, möviz kuru üzerinden terbiye edemezler. Ülkemize ekonomik terör estirmeye çalışıyorsanız, yanlış yaparsınız. Yeri geldiğinde bunun hesabını verirsiniz.” Dün (11 Nisan) en yüksek 4,19’u gören ve 4,15 ile kapanan dolar bugün en yüksek 4,15’i gördü. Gün içinde Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya’nın gerektiği durumda müdahale edeceklerini söylemesi üzerine 4.09’a geri çekildi.

Şubat 2018’de 3,80 dolaylarında gezen Dolar-TL paritesinin Mart ayında TL aleyhine yukarı doğru hareketlenmeye başlamasının ardından 4,00 psikolojik sınır olarak gösteriliyordu. Nisan ayı yaklaşırken 4,00 sınırını ne zaman geçeceği konuşuluyordu. Tartışmalar 4,00’ı geçerse, aşağıya eğilim gösterip göstermeyeceği yönündeydi.

Nihayet 20 Mart günü ABD Dolar kuru saat 10.30 itibariyle 4.0012’yi gördü. Aradan geçen 15 gün içinde 4,1 bandını da aşarak yoluna devam edeceği sinyalini verdi.

Başa dönelim “Faiz lobisinin işi”, “Büyüme rakamları birilerini korkutuyor”, “Üçüncü havalimanını kıskanıyorlar”, “Demokrasiye darbe vurmak isteyenler bunu başaramayınca bugünlerde ekonomi üzerinden yeni bir faaliyet içerisine girdiler” gibi siyasi açıklamaları bir yana koyalım.

Diğer yana ise 10. Beş Yıllık Kalkınma Planı’daki veriler 2013 Haziranın açıklandığında 2018 tahminleri bölümünde ABD Doları için 1,97 olacak öngörüsünü.

İki grubu topladığımızda sonuç 4,1 para etmiyor. (HK)

Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın