Eleştirel Düşünme Denemeleri: Bir Eleştiri Üzerine

Bu ay, geçen ay yazdığım yazıma çok değerli bir dostumdan (Uğur Aytaç’tan) gelen eleştiriler sayesinde bazı güncellemeler yapacağım. Geçen ay, ekonomik liberalizmin bazı temel varsayımlarına ve bu varsayımların bazı sonuçlarına dair eleştirilerimi sıralamıştım. Bu eleştirilerime karşılık dostumun sunduğu eleştiriler, düşüncelerimi netleştirmem ve daha da açık kılmam için bir fırsat sundu bana.

Dostumun eleştirilerini özetlemeye çalışacağım:

  1. Liberal ekonominin temel varsayımları ile bu varsayımların popüler olarak kullanım biçimleri arasında, eleştirilerin hangisine yöneldiği anlaşılamıyor.

  2. Eleştiriler eğer ikincisine yöneliyorsa, bu durumda “rasyonelite”nin açıklayıcı nitelikte mi yoksa normatif nitelikte mi ele alındığı yazıda net değil.

  3. Eleştiriler eğer birincisine yöneliyorsa, bu durumda liberal kuramcıların çok aşikar bazı ayrımları yapamadığı ima edilmiş oluyor ki bu yanlış. Zira J. S. Mill, “On the method of Political Economy” adlı makalesinde, ekonomik rasyoneliteyi, bu ayrımları gözetmiş olacak ki, çok daha dar anlamda ve bunun bir teorik inşa ürünü olduğunu bilerek kullanmaktadır.

  4. 3.1” adıyla andığın varsayım, esasen liberal ekonominin bir varsayımı değil.


Bu eleştiri ve uyarılar nedeniyle dostuma müteşekkirim.

Eleştiriler üzerinden adım adım ilerlemeye çalışacağım. Öncelikle, son eleştiriden başlayacağım.

3 ve 3.1 adıyla verdiğim önermeler şunlardı:

Önerme 3: “Bireylerin kendi çıkarları” çok anlamlı bir ifadedir.

Önerme 3.1: “Bireylerin kendi çıkarları”, bireylerin kendilerinin belirledikleri çıkarları anlamına gelebilir.”

3.1’in 3 numaralı önermenin içinde kapsanan olası anlamlardan yalnızca biri olduğunu belirtmiştim. Bu, eleştirinin pek haklı olarak ortaya koyduğu gibi, liberal ekonominin belirtik (explicit) bir varsayımı yahut önermesi değil. Fakat ekonomik rasyonaliteye sahip olduğu düşünülen bir bireyin kaçınılmaz olarak, hâlihazırda benimsediği çıkarların nereden geldiğini ve bunların gerçekten “kendisi”nin yararını olup olmadığını enine boyuna ele alacağı bence kaçınılmazdır. Aksi takdirde, liberal ekonomi kuramcılarının kendi kendilerini baltalayacakları bir durum rahatlıkla yaratılabilir. Neyin “kendi çıkarı”na olduğunu karar veremeyen bir öznenin, ekonomik süreçlerde rasyonel karar verebileceği düşüncesiyle öznenin piyasadaki işlemleri bir yarar hesaplaması güderek yapacağı düşüncesi çelişmektedir. Bu çelişkiden çıkmanın tek yolu, “kendi” ifadesinin farklı anlarda farklı kişiliklere gönderme yapacağını kabul etmektir. Bu da daha büyük ontolojik sorunlara yol açacaktır. Modern toplumun benimsemiş bulunduğu hukuk düzeni ve ekonomik düzen, bireylerin, sağlık sorunları dışında, sürekliliği sahip varlıkları olduğunu kabul etmektedir. Aksi takdirde, içerisinde “saik” unsurunun yer aldığı tüm hukuki işlemler boşa düşürülmüş olacaktır, çünkü bu saikler farklı kişiliklere (kendiliklere) bağlanacaktır.
1. Eleştiri, esasında eleştirilerimin iki tür kavrayış arasında farklı sonuçlara varacağı varsayımına dayanmaktadır. Eleştirim, varsayıldığını iddia ettiğim önermeleri, ayrıca homo economicus ’un ekonomik işlemlerinde rasyonaliteye sahip olduğunu ve esasen bu rasyonaliteye göre hareket ettiğini benimseyen tüm yaklaşımlara yönelmektedir. Kanımca, liberal ekonomiyi savunan herkes için bu eleştirilerim geçerli olacaktır.

2. Eleştiri çok yerinde bir noktaya parmak basıyor. Fakat kanımca normatif ve açıklayıcı nitelikler, liberal yazın içerisinde de sıkça iç içe kullanılmaktadır. Bu nedenle, bu yazını oluşturan kuramcıların gerçekte bu ayrımı nasıl yapacaklarını kestirmek pek mümkün görünmemektedir. Yine de, böyle bir ayrımın yapılması, eleştirilerimin altının doldurulabilmesi için şarttır. Bu noktada, liberal yazının oluştuğu ilk zamanlarla günümüz arasında kesin bir sınır çizmek görece daha mümkün görünmektedir. Geçmişte, normatif niteliğin ağır basması daha anlaşılırken, bugün mevcut ekonomik ilişkileri açıklamakta bir model kurma bağlamında tartışıldığında normatif nitelikler olabildiğince azaltılmaya çalışılmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, liberal ekonomik yazının gücünü arttıran unsurların ortaya çıktığını görmek kolaydır. İstatistiğin de gelişimiyle birlikte, bireylerin tek tek algıları, davranışları, ekonomik akıl yürütmeleri yerine, kolektif eyleme, kolektif imgelere odaklanmak ve istatistikten yardım almak liberal paradigma içerisinden oluşturulmuş modellerin gücünü arttırmaktadır. Fakat bu kez de normatif nitelikler öylesine aşağı çekilmektedir ki bunları siyasal anlamda liberal kılanın ne olduğunu aramak anlamını yitirmektedir. Bu türden bir modelleme çalışmasının ne karşısındayım ne de onu liberal olarak yaftalamak durumundayım. Çünkü bu açıdan bakıldığında, gerçek anlamda liberal ekonomiden ve felsefedense, siyasal projesi geri plana atılmış, hatta başarısı ölçüsünde terk edilmiş bir modelleme geleneğinden söz ediliyor gibi görünmektedir.

3. Eleştiri bakımından şunları söyleyebilirim: Mill’in siyaset felsefesiyle ekonomiye yaklaşımının birbirinden farklı varsayımlara dayandığını düşünüyorum. Mill’in liberal ekonomiyi savunmasının, esasında sanayileşme savunuculuğu, merkantalizm karşıtlığı, demokrasi savunuculuğu gibi siyasal ajandalardan ayrı düşünülmesi kanımca mümkün değildir. Liberal ekonominin işleyeceği bir sistemde bireyin durumuna dair iyimser olması, içinde bulunduğu toplumsal çevre bakımından anlaşılabilir görünmektedir.

Bu eleştiri bağlamında, liberal ekonomi kuramcılarının, sözünü ettiğim ayrımların farkında olmaması zor görünmektedir. Fakat burada bizim bugünden geçmişe baktığımızı unutmamalıyız. Bugün apaçık görünen pek çok şeyin, dünden bakıldığında görülmesi o kadar da kolay değildir. Bunun belki de en açık örneği, Edmund Gettier’in 1963 tarihli “Is Justified True Belief Knowledge” adlı üç sayfalık makalesiyle bin yıllara gizlenmiş bir varsayımı çok yalın bir dille alt üst etmesidir. Bilgiye dair bu köklü fakat farkında olmadığımız kavrayışımızın bir çırpıda sarsılması, bugünden bakıldığında sanki çok gecikmiş bir keşif gibi görünebilir. Ancak, mantıksal simgeleri gelişmemiş, mantıksal çözümleme üzerinde yeterince kafa yormamış insanlığın, bilgiyi tanımlama biçimi üzerine düşündüğünde bu gerçekle karşılaşması o kadar da kolay değildir.

Dostumun eleştirileri sayesinde konuyu biraz daha açma fırsatı bulmuş olsam da, konunun üzerinde çalışılması gereken boyutları çoğaldığından konuyu ele almaya sürdüreceğim.

Bunları da sevebilirsiniz