Bağımsızlık…

Türk Dil Kurumu’nun(TDK) tanımına göre devlet, toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlık. Bizde, bu toprak bütünlüğüne sahip milletler topluluğundan oluşan bir devletiz. İçinde barındırdığı birçok farklı kesimi bir arada tutan bir toprak parçası değil sadece. Bu farklılıkların bir araya gelerek harman olduğu ve birbirini beslediği, ve yeni kardeşliklerin, arkadaşlıkların, dostlukların, komşulukların oluşturulduğu bir varoluştan bahsediyorum.

Bu söylediklerimle tozpembe bir tablo çizmiş olabilirim. Ülkemizdeki karmaşanın ve nefret söyleminin de farkındayım. Fakat benim sözlerim yapılan propagandalara ve kışkırtıcı söylemlere kulak asmadan kendinden farklı olan ama aynı topraktan, sudan beslendiği komşusunu, ailesinden ayrı görmeyen insanlara. Hiçbir çıkar ve reklam peşinde olmadan insanları dini, ırkı, rengi, mezhebine göre değil, insana sadece insan olarak bakabilenlere. Yani aslında olması gerektiği gibi olanlara.

Bu ülkenin kurulması kolay olmadı. Bu topraklar şehit kanıyla sulandı demek, edebi bir cümle kurmak değil ne yazık ki. Yaşananları ve ödenilen bedeli anlatır, anlayana… Yukarıda bahsedilen toprak parçası alelade çevrilip, bir araya gelen bir toplum tarafından devlet haline getirilmedi. Nice kanlar döküldü ve dökülmekte. Bu dökülen kanlar, insan ayrımı yapmadan vatan ve millet bütünlüğü ve sevgisi ile bir araya gelenlerin kanlarıydı.

Kolay bir coğrafyada yaşamıyoruz. Bunu geçmişte yeteri kadar tecrübe ettik ve günümüzde de tecrübe etmekteyiz. Gelecek yıllarda da şüphesiz ediyor olacağız. Ülkemizin sınırları itibariyle sekiz komşu ülkesi bulunmakta. Ülkemizde komşu ülke olarak en uzun sınırımız Suriye, en kısa sınırımız ise Nahcivan ile. Batıda Yunanistan ve Bulgaristan, doğuda Gürcistan, Ermenistan, Nahçivan, İran, güneyde de Irak ve Suriye ile kara sınırlarımız bulunmaktadır. Bu sınırlar içinde en hareketli olan sınır, Ortadoğu’ya bağlı olduğumuz sınırlarımız.

Ortadoğu coğrafyasının her daim sıcak gündem oluşturmasından dolayı güney sınırı, özellikle son yıllarda ön planda olmuştur. Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki çıkarları ve amaçları kadim olduğundan dolayı her dönemde sıcaklığını korumaktadır. Böyle de devam edecek gibi durmaktadır. Asıl can sıkıcı olan ise bu coğrafyada yaşayan insanların, çeşitli adlar altında bir araya gelip veya getirilip ölüm makinesi gibi kullanılabiliyor oluşu. Çoğu emperyalist güçler tarafından kendi kadim çıkarları için beslenen ve kışkırtılan bu gruplar sonu olmayan bir savaşın ve amacın tetikçiliğini yapıyorlar. Onların görevi savaşı, terörü sonlandırmak değil. Aksine bu savaşın canlı ve sonsuz olmasını sağlayarak yaşadığı ülkeyi yaşanmaz hale getirmek. Bilerek veya bilmeyerek. Ne uğruna, başkalarının nemalandığı çıkarlar uğruna..

Böyle bir coğrafyaya komşu olmakla bizde bu kargaşadan nasibimizi almaktayız. Bedel ödemek durumunda bırakılıyoruz. İsteyerek veya istemeyerek. Sınırlarımızı korumak adına bu bedeli Türk askeri canı pahasına ödemek durumunda kalıyor. Şuan tartışılması gereken operasyonun gerekli olup olmaması veya analizleri değil. Önemli olan mesele, yaşanan kutuplaşma. Evet bir operasyon başlatıldı ve hepimizin çocuğu, kardeşi, abisi, arkadaşı o cephede hiçbir çıkar amacı gütmeden sadece vatan sevgisi için cansiparane mücadele ediyor. Operasyonu destekleyenleri savaş yanlısı gibi, savaşmak yerine barış ortamında çözüm yolları aranması gerektiğini söyleyenleri de terörist gibi göstermek her iki tarafı da istedikleri amaca götürmüyor maalesef. Tamda böyle zamanlar, birlik olmanın ve birbirini anlayıp ortak payda da buluşmanın zamanı. Kuşkusuz her vatandaşın isteği, hiçbir insanın canı yanmadan barış ortamında huzuru yakalamak. Her bireyin sağduyu ile hareket edip, her şeyin farkında olup, karşıdakini dinleyip, onunda nedenlerini ve niçinlerini anlayıp orta yolu bulması gerekiyor.

Bu ülke dışarda ve içerde tam bağımsızlık için her daim savaşmıştır ve savaşacaktır. Bu uğurda canından olan askerlerimiz gibi aydınlarımız da var olmuştur olacaktır. Yazıyı da geçtiğimiz ay ölüm yıldönümü olan demokrasi şehidimiz Uğur Mumcu’yu anıp onun bir sözüyle bitirelim ve bir kez daha düşünelim…

“Milliyetçilik, ‘vatan, millet, Sakarya, kan, ırk, bayrak’ edebiyatı mıdır, yoksa ulusun çıkarlarını, onurunu herkese karşı savunmak; yani tam bağımsızlık mıdır? Ülkenin onuru ayaklar altında çiğnenirken, ‘vatan, millet, bayrak’ edebiyatını yani milliyetçiliği sadece kitleleri uyutmak, kandırmak için kullanıp aslında bütün bu değerleri salt kendi siyasal ya da bireysel-sınıfsal çıkarları için kullanmak milliyetçilikse, bunun karşıtı nedir?”

Bunları da sevebilirsiniz