Kudüs Başkenttir!

Evet, Kudüs başkenttir, ama İsrail’in istediği, ABD’nin söylediği gibi, Akdeniz’in doğu kıyılarındaki yapay ve kukla kuruluş İsrail’in, o Siyonist devletin başkenti değildir. Kudüs, İsrail’in başkenti olamaz.

Neden?

ABD, en son olarak Batı Asya’da yenildi. Gene yenildi. Planladığı hiç bir şeyi yapamadı, söylediği hiç bir şeyi gerçekleştiremedi. Şöyle ki: Suriye, ABD’ye direndi ve bağımsızlık savaşını kazandı, bütünlüğünü korudu. İran, ABD’ye teslim olmadı ve milli tutumunu sürdürdü. Irak, ABD’nin piyonu olmayı reddetti ve emperyalizmin planlarını bozdu. Türkiye, ABD’ye karşı çıktı ve onunla savaşmaya da başladı. Türkiye’nin yürüttüğü ve başarılı Fırat Kalkanı’nın hedefi, ABD’nin bölgedeki varlığı ve açmaya çalıştığı “Koridor”du. Koridor önlendi, Amerika ne yapacağını şaşırdı. Ülkemiz bütünlüğünü koruyordu.

Ayrıca bu bölge ülkeleri hem birbirleriyle paslaştılar, hem de askeri, ekonomik ve siyasi dayanışma içine girdiler. ABD’nin yarattığı IŞİD, “kara gücü” yaptığı ve silahlandırdığı, bunun yanı sıra her türlü desteği verdiği PYD gibi terör örgütleri çözülme ve bitme sürecinde. Çekiliyor, dağılıyor ve eriyorlar. Dolayısıyla ABD’nin, “İkinci İsrail” olan, kendine bağlı bir Kürt devleti kurma projesi çöktü, BOP yenilgiye uğradı, bölgedeki terör faaliyetleri sonuna geldi. Bu durumda ABD’nin yenilgiyi kabul etmek ve bölgeden çekilmek dışında bir seçeneği kalmadı. Ama emperyalist çıkarları için bir şansı olur hesabıyla savaşın devamını, sürmesini ve hatta genişlemesini istiyor, Kudüs “sorunu” sayesinde kendisine bölgede kalma ve müdahale yolları açılacağını sanıyor.

Kudüs’ün İsrail’e başkent olması söylemi, barışa doğru giden bölgenin tekrar karışması ve savaş içinde kalması içindir. Bölge için bir bomba olması amacıyla planlanmıştır.

Ancak bu da ABD’nin işine yaramayacaktır, yaramayacağı bir yana, ABD bu girişimiyle şimdiden her zamankinden daha fazla düşman kazanmış, hiç olmadığı kadar da tecrit olmuştur. ABD’nin Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanındığını açıklaması ters tepmiştir. Güvenlik Konseyi’nde veto edilmiştir. Konu Birleşmiş Milletler (BM) genel kuruluna getirildiğinde (22 Aralık 2017) ABD’nin istediği yönde oy kullanan ülke sadece 8 tanedir (aleyhte oylar, İsrail yanında Guatemala, Honduras, Togo, Micronezya, Nauru, Palau ve Marshall Adaları devletinindir). Bunun anlamı, ABD’nin BM’deki (ve dünyadaki) destekçilerinin yüzde 2’den az olduğudur (yüzde 1,54; BM’nin 193 üyesi vardır). Bu ise BM’nin yaratıcılarından biri olan ve kontrolünü şimdiye kadar genellikle elinde tutan ABD için bir yeniliği ve hezimeti göstermektedir. Şimdiye kadar yaşanmamış bu ABD yalnızlığı , “değerli” olmadığı gibi, bir ilktir .

Üstelik ABD Başkanı Trump, oylamadan önce ABD gibi, aleyhte oy kullanmayacak bütün ülkelere tehditte bulunmuş, aleyhte oy kullanmayanların bundan böyle hiç bir şekilde ABD yardımı alamayacaklarını, almaktalarsa mali yardımların hemen kesileceğini açıkca belirtmişti. 1 Ancak bu da bir işe yaramadı. 2

BM’deki oylama sonucu, ABD “imparatorluğu”nun fiilen yıkıldığının göstergesidir.

Ayrıca ABD provokasyonu, en önemlisi, bölge ülkelerini ve çevresini daha sıkı hale getirdiği gibi, dünya çapında da bir birlik ve dayanışma isteğine de yol açmıştır. Avrupa ülkelerinden Latin Amerika’ya, Afrika’dan Doğu Asya’ya kadar neredeyse bütün dünya ABD’ye karşıdır ve yan yanadır.

KUDÜS NEREDEN?

Tarihi bin yıllar öncesine kadar uzanan Kudüs, bölgenin kültürel düzeyini ve uygarlık gelişmesinde oynadığı rolü sembolize eden bir “kutsal” kenttir. 3 Bütün semavi dinlerin merkezidir.

Kudüs’te en eski yerleşimler Kalkolitik Çağ sonlarıyla İlk Tunç Çağından (MÖ 3500 dolayları) kalmıştı. O zamanlardaki adı Urusalim’di. MÖ 63 yılında Romalı Pompeius Kudüs’ü ele geçirdi.

Kudüs, hem tarih boyunca, hem de İsa sonrasındaki geniş dönemler boyunca “Doğu”nun her zaman en önemli ve en anlamlı kentiydi.

Ama yüzyıllar boyunca bölgenin en önemli devleti olan Roma İmparatorluğu için de başkent olmayacaktı. Roma devletine 4. yüzyılda yeni bir başkent aranırken 4 aday-kentler arasında değildi 5 .

Çünkü Roma için başkentin olması gereken özelliklerinden biri birleştirici olmasıydı. Tek-dinliliğe geçiş yapacak olan “Roma İmparatorluğu ve (ve aynı zamanda) Hıristiyanlık” 6 , dinsel karışıklığın ve biraradalığın olduğu bir yeri merkez yapamazdı. Çok-dinlilik geleneğinin ve bir arada yaşama kültürünün hakim olduğu yer, tek-dinliliğe uygun düşmezdi. Kudüs inançların merkezi ve tek-tanrılı dinlerin de başkenti ydi. “Dinlerin başkenti” olarak devletin başkenti olması sakıncalıydı, birarada yaşama kültürünün yerleşmiş ve hakim olduğu hiç bir kent tek-dinlilikle bağdaşmaz, tek-dinli bir devletin de başkenti olamazdı.

614’te Sasaniler Kudüs’ü ele geçirdiğinde büyük kıyım yapıldı. 638’de Hz. Ömer’in alması, Kudüs’ün barış dönemini başlattı. Üç dinin mensupları iç içe yaşamaya başladılar. 9. yüzyılda henüz İslam’a geçmemiş Türklerle tanıyan Kudüs, yüzyıl sonra Türkler tarafından yönetilecekti. 7

969’ta Fatimilerin eline geçen Kudüs geçici gerginlikler içine girdi. 1099’da Haçlılar kenti ellerine geçirdiğinde ise, tarihin en büyük kıyımları ve katliamları yaşandı. “Sadece Mescid-i Aksa’nın içinde 60 bine yakın insan katledildi.” 8

Kudüs’te “Latin Krallığı” kuruldu. Yahudi ve Müslümanların kentte yaşaması yasaklandı, hatta ticaret gibi nedenlerle gelmeleri bile yasaktı. Avrupa Hıristiyanlığı tek-dinliydi!

Kudüs’ün bu karanlık yılları Avrupalıların utanç dönemlerinden biriydi.

1187’de başlayan Selaheddin Eyyubi döneminde Kudüs, üç dinin ve çeşitli inanışların tekrar merkeziydi.

I. Selim döneminde Osmanlılara geçen Kudüs (1517) 400 yıl gene barış kentiydi. 19. yüzyılda kentteki Yahudi nüfusun artmasıyla büyük demografik değişiklikler oldu. Kentin esas gelişmesi Osmanlı dönemindedir.

İngiliz Generali Allenby’nin İkinci Dünya Savaşı sonlarında Kudüs’ü ele geçirmesi, bütün Hıristiyan dünya için “bayram”dı. Hatta “Avrupalı düşmanlar” bu bayramı aynı anda ve birlikte kutlayacaklardı. Çünkü bunun İslam’a karşı Hıristiyanlığın zaferi olduğu propagandası yapılıyor ve Avrupalılar birlikte seviniyorlardı!

KUDÜS BUGÜN

Kudüs bugün, tek-tanrılı dinlerin başkentidir, “modern” dinlerin başkentidir. Her şeye rağmen!

İkinci Dünya Savaşı sonrasında yükselen emperyalist Amerika’ya hizmet etmesi için kurulan İsrail devleti, kendi kuruluş amacına da hizmet ederek yayılmacı ve Siyonist bir özellik taşımıştır. Kuruluşundan başlayarak hep genişledi, sürekli yeni topraklarda işgalcilik yaptı. Hem demografik yapıyı değiştirecek göçlerle, hem de bu fetihçi yayılmalarla ve işgallerle İsrail bölgede çıbanbaşıdır. Çatışma ve savaş merkezidir. Bugün doğu Kudüs dahil Batı Şeria’daki yasadışı İsrail yerleşimlerinin sayısı 144, yerleşimlerde yaşayan Yahudi yerleşimci sayısı ise 517 bin civarındadır. Sadece işgal altındaki Doğu Kudüs’teki yerleşimci sayısı ise 267 bin civarındadır.

İsrail, saldırgan ve terörist bir devlettir.

Bugün Kudüs eğer bir devletin başkenti olacaksa o devlet ancak Filistin’dir.


Yeni yıl, Batı Asya’daki yakınlaşmış ve dayanışma içine girmiş güçlerin yüzüne gülmektedir. .ABD’nin Kudüs kışkırtması, oluşturduğu cephe sayesinde, gerçekleşmeyeceği gibi, ABD‘nin bir işine de yaramayacaktır. Bu yüzden ABD’nin daha da güç ve itibar kaybetmesinden, inişinin devam edeceğinden söz edebiliriz. Zaten böyle olacağı hemen de görünmüştür

Orta Çağ’da dünyanın yuvarlak olmadığı ve dönmediği ileri sürülüyordu. Yeni Orta Çağda dünyanın yuvarlak olduğu da, döndüğü de kabul ediliyor ama ters yönde!

Dünya ABD’nin istediği yönde dönmüyor!

1  Aleyhte oy kullananların arasında, ABD’den en fazla mali destek gören ülkeler de bulunmaktadır (örneğin, Mısır, Ürdün, Afganistan, Kenya, Tanzanya, Uganda, Zambiya, Nijerya, Irak, Pakistan). Ayrıca ABD istediği için aleyhte oy veren ülkelerin, adlarından da anlaşıldığı üzere, tek bir tanesi bile önem taşımamaktadır ve bazılarının da ne zaman devlet olduğu, hatta nerede olduğu da genel olarak bilinmemektedir. Bu, ABD karşıtlığının ne derecede yükseldiğini ve ne kadar yaygınlaştığını göstermektedir.


2  Bu süreçte Türkiye’nin oynadığı olumlu ve öncü rolü gözden kaçırmamak gerekir (bu konuda önemli bir değerlendirme olarak bkz. Soner Polat, “Türkiye Bağımsız Hareket Edince”, Aydınlık , 25 Aralık 2017, s. 11). İslam İşbirliği Teşkilatı’nın hemen düzenlenmesi ve oybirliğiyle ortaya çıkan sonuç bildirisi, Türkiye’nin eseridir.


3  Büyük Konstantin (306-337) 313’te Hıristiyanlığı resmen tanıdıktan sonra annesi Helena Kudüs’e gelmiş “gerçek Haçı”ı bulmuştu! Böylece kent bütün Hıristiyanlığın da kutsal merkezi olacaktı.

4  İmparator Konstantin’in toplumu ve devleti Hıristiyanlaştırma belirlemesinden sonra ikinci bir dahiyane öngörüsü, Roma İmparatorluğu’nun Doğu’ya yönelmesi gerektiğiydi. Sorunlar batıda, çözümler doğudaydı. Batı bölgeleri dökülüyor, doğuda ise zenginlik kaynıyordu. Batı tarafı, özellikle Roma’dan batı ve kuzey yönünde uzaklaştıkça, iflah olmuyor, idare edilemediği gibi, zarara da yol açıyordu. Batı bölgesini beslemek ve desteklemek gerekiyordu, doğudansa sürekli olarak batıya tahıl, değer ve her şey aktarmak. İtalya ve Avrupa hastalıklardan kırılıyordu (ve nüfus sürekli azalıyordu), doğuda ise görece oturmuşluk vardı (ve nüfus hep çoğalmaktaydı). Yüksek uygarlıkların birikimleri toplumun yararına bir anlam taşımaktaydı. Bu olgulara dayanarak imparator, başkenti doğudaki bir kente taşımayı planladı. Böylece birçok sorun çözülecekti. En önemlisi Roma İmparatorluğu, doğu merkezli olarak yaşamaya devam edecekti.

5  İmparator Konstantin yıllarca yer aradı, adayları İskenderiye, Antakya, Bergama ve Troya’ydı. En sonunda imparator, rakibi Licinius’u yendiği bugünkü Üsküdar olan Khrysopolis’ten gördüğü Bizantion’da karar kıldı, kent yetersizdi ama orayı ayağa kaldıracaktı. Sonradan Konstantinopolis olacak, “dünyanın” en zengin kenti ve en yüksek kültürel-sanatsal merkezi sayılacaktır.


6  Nitekim, “Avrupa Hıristiyanlığı” denecek olan Batı Hıristiyanlığı (Roma-Papalık merkezli Hıristiyanlık), tek-dinli olarak inşa edildi, Avrupa ve çevresinde tek başka din ve inanç mensubu kalmayana kadar baskı ve kıyımlarla ayrımsız bütün toplumlar Hıristiyan yapıldı. Avrupa, bir arada yaşama kültürünün olmadığı bir alan olarak yüzyıllar boyunca bir gelişme gösteremedi.

7  Kerim Balcı – Aykut İnce, Kutsallığın Başkenti Kudüs , Timaş Yayınları, İstanbul 2012, s. 27.

8  Aynı eser , s. 29.

Bunları da sevebilirsiniz