1960 Darbesi Ve Toplumsal Gerçekçilik

27 Mayıs 1960 hükümet darbesi; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde yirmi yıl sürecek, askeri darbeler dönemini başlatmıştır. 1960 Hareketi’nden sonra; TSK tarafından 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbeleri yapılmıştır. 27 Mayıs Türkiye siyasetinde, milli irade dışındaki çözüm arayışlarını güçlendirmiştir. Yani ülke siyasetine hakim olan kargaşa ortamının düzeltilmesinde, demokrasinin gücüne değil de ordunun gücüne dayanılması fikrini doğurmuştur. 27 Mayıs 1960 Hareketi; Türkiye Cumhuriyeti’nin daha sonra yaşadığı; 12 Mart Muhtırası ve12 Eylül 1980 darbesinden çok farklı bir askeri müdahaledir. 1960 darbesinin sonrasında kabul edilen 1961 Anayasası ile demokratik haklar geliştirilmiş; basına, isçiye, üniversitelere verilen özgürlükler arttırılmıştır. Bu bakımından 1960 darbesi, diğer askeri müdahalelerden farklıdır.

1950’li yıllar, Türkiye’de Demokrat Parti’nin tek başına iktidar olduğu ve özellikle dış politikadaki ABD’ne yakınlaşma politikası ile ülkede batıya bağımlı bir kapitalistleşme sürecinin başladığı dönemi oluşturmaktadır. Türkiye’de çok belirgin olarak 1950‟li ve 1960‟lı yıllarda iç göç olayı kendini hissettirmiştir. Türkiye’de tarımın modern üretim sürecindeki yerini alması, geleneksel olarak devam eden toprak sahipliği rejiminin değişim göstermesi, toprakların belli ellerde toplanması sonucu oluşan işsizlik, ulaşım alanında yaşanan gelişmeler ve eğitimin kırsalda yetersiz oluşu bu anlamda kırsal alanda yaşayan nüfusu kentlere çekmiştir.

Bu göçle birlikte oluşan kent kültürü Türkiye’de gerekli olan gelişimi gösterememiştir ve farklı yerlerden büyük kentlere gelen insanlarda geleneksel kültürün etkileri hakim konumda olmuştur. Bununla birlikte teknolojinin gelişmesi ve bu unsurun ithal edildiği batı toplumlarının kültürel yapısı da Türkiye’de tam olarak anlaşılmadan bu eksikliğin olmasına neden olmuştur.

Demokrat Parti’nin uygulamaları nedeniyle kamuoyunda beklenir duruma gelen hareket, 27 Mayıs 1960‟ta gerçekleşir. 38 subaydan oluşan darbeci grup, ülkedeki ana noktalarını, radyoyu ve diğer devlet kurumlarını ele geçirir; aynı zamanda Cumhurbaşkanı, hükümet üyeleri ve Demokrat Parti milletvekillerinin tümü tutuklanır. Demokrat Parti’nin öğrenci eylemlerini ve karşıt görüşleri bastırmak için kullandığı silahlı kuvvetler, 27 Mayıs sabahı radyodan okunan bildiride hareketin nedenlerini şu cümlelerle duyurur:

Sevgili vatandaşlar, bugün demokrasinin içine düştüğü buhran ve müessir hadiseler dolayısıyla ve kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla Türk Silahlı Kuvvetleri, memleketin idaresini ele almıştır. Bu harekata silahlı kuvvetlerimiz, partileri içine düştükleri anlaşmaz durumdan kurtarmak ve partiler üstü bir idarenin nezaret ve hakimliği altında en kısa zamanda adil ve serbest seçimler yaptırarak, idareyi hangi tarafa mensup olursa olsun, seçimi kazananlara devir ve teslim etmek üzere girişmiş bulunmaktadır. Girişilmiş olan bu teşebbüs, hiçbir şahsa veya zümreye karşı değildir



Türkiye’de 1960 Hareketi sonrasında ortaya çıkan olumlu ortam, toplumsal sorunlara eğilen filmlerin yapılmasını sağlar. 1960 Hareketi sonrasında perdeye yansıyan ilk fikri hareket “Toplumsal Gerçekçilik”tir. Türkiye’de 60‟lı yıllar boyunca kendini hissettiren Toplumsal Gerçekçilik dönemin bir ihtiyacı olarak karşımıza çıkar. Toplumda yaşanan sanayileşme, kentleşme, sermaye dolaşımı, tüketim politikası, işçi ve burjuva sınıfları arasındaki çizginin belirginlik kazanması ve bu anlamda ortaya çıkan bunalım ortamı bu akımın kendini tüm gücüyle hissettirmesini sağlamıştır.

Toplumsal Gerçekçilik var olan gerçekliği devrimci bir bakışla yansıtmayı, ayrıca özgün ve modern bir sinema dili ortaya koymayı amaç edinir. Toplumsal gerçekçilik Türkiye’nin, modernleşme evresinde girdiği bunalımın farkına varması ve bu bağlamda hayallerden sıyrılarak gerçekle yüz yüze gelmesini sağlamaya yöneliktir. Bu bağlamda çekilen filmlerde anlatım daha sade, dramatik yapı daha durgun ve konular toplumsal hayatla iç içe olan unsurlardan seçilmiştir. Özellikle, hakları hiçe sayılarak ezilen işçi emekçi kitlelerin meseleleri gerekli yansımayı gerçekçi bir yaklaşımla bulmalıdır.

Toplumsal Gerçekçi olarak adlandırılacak ve bu türün ilk örneğini oluşturacak film, Metin Erksan’ın 27 Mayıs değişimini haber veren nesnel toplumsal incelemesi 1960 yapımı Gecelerin Ötesi filmidir. Bu süreç içerisinde çekilen toplumsal gerçekçi filmleri merkezdekiler ve merkezin dışında olanlar diye adlandırmak mümkündür



Türk Sineması Toplumsal Gerçekçilik ile geç tanışmıştır. 1960‟lı yıllarda ortaya çıkarak etkisini önemli ölçüde hissettiren gerçekçilik akımı Türkiye’de ortaya çıkışının öncesindeki birçok düşünceyi de temsil etmiştir. 27 Mayıs öncesi yönetimin izlediği politika düşünsel anlamda birçok söylemin ortaya çıkışına sansürle engel olmuştur. Toplumsal Gerçekçilik 27 Mayıs’ın getirdiği yeniliklerle bu düşüncelerin ifade bulmasını sağlamıştır. 27 Mayıs öncesi uygulanan dışa bağımlılık ve popülist politikalar ülkeyi olumsuz etkilerken, ihtilalle birlikte daha önceden yasak kabul edilen konuları ve yaşanan sorunları toplumsal gerçekçilik sade bir dille ele almıştır.



METİN ERKSAN

Metin Erksan, 1 Ocak 1929 tarihinde Çanakale’de doğdu. İlk ve ortaöğrenimini İstanbul’da tamamladı. İstanbul Pertevniyal Lisesi’nde okudu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi bölümünden 1952’de “Tarihi Yarımada Suriçi/Galata Suriçi İstanbul Hanları” adlı lisans teziyle mezun oldu. 1950 yılında daha üniversitede okurken Atlas Film için Yusuf Ziya Ortaç‘ın ‘Binnaz’ adlı oyununu senaryolaştırarak sinemaya adımını attı. Film Mümtaz Yener tarafından çekildi.



1948’de İstanbul’da gazetelere ve dergilere “Kamera” takma adıyla film eleştirileri ve sinema yazıları yazarak gazeteci/yazarlığa başlayan Metin Erksan, basın şeref kartı sahibi olup, kültür-sanat, düşünce ve siyaset konularında yazarlık ve gazetecilik de yapmıştır.

1952’de İlk filmi olan “Aşık Veysel‘in Hayatı adlı” sinema filmini, rejisör olarak gerçekleştirdi.

Askerliğini 1956-58 yılları arası Yıldız Sarayı içinde bulunan Merkez Ordu Sinema Dairesi’nde yedek subay olarak yaptı.

1952-1982 yıllarında senaryo yazarı, rejisör ve yapımcı olarak birçok sinema filmi gerçekleştirdi.

1958’de Türk Sinema Sanatçıları Derneği’ni, 1962 Türk Sinema İşçileri Sendikası’nı , 1965’te Türk Sinema ve Film Rejisörleri Birliği’ni kurdu.

1964’te Uluslararası Berlin Film Festivali’nde, senaryo yazarlığını, rejisörlüğünü ve yapımcılığını yaptığı Susuz Yaz adlı filmiyle Altın Ayı Ödülü’nü kazandı.

1963’te Mimar Sinan Üniversitesi yapısındaki Devlet Film Arşivi’nin kurulmasına düşünsel ve uygulamalı olarak öncülük etti. 1975’te aynı üniversitede sinema öğretiminin başlamasına öncülük etti. Mimar Sinan Üniversitesi Sinema ve Televizyon Bölümü’nde ve İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde 1975-2005 yıllarında Sinema Kuramı adı altında sinema ve film dersleri verdi.

1974 yılında Sait Faik Abasıyanık‘ın “Müthiş Bir Tren”, Kenan Hulusi‘nin “Sazlık”, Samet Ağaoğlu‘nun “Bir İntihar”, Sabahattin Ali‘nin “Hanende Melek” ve Ahmet Hamdi Tanpınar‘ın “Geçmiş Zaman Elbiseleri” adlı öykülerini, TRT Kurumu adına “Beş Türk Hikayesi” ismiyle yönetti.

1989’da Atatürk Filmi adlı kitabı, 1989’da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Avrupa Birliği Üyesi Olmak Hakkı ve İsteğinin Tarihsel Kaynakları adlı kitabı, 1997’de Yunan Sorunu adlı kitabı Hil Yayınları tarafından basıldı. Yunan Sorunu adlı kitabı 1999’da ikinci baskı olarak bir kez daha yayımlandı. 2003’te Türkiye Cumhuriyeti Devleti Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nü Metin Erksan’a verdi.

1997’de Mimar Sinan Üniversitesi Senatosu kararı ile “Onursal Profesörlük” unvanı verildi.

Erksan, rahatsızlığı dolayısıyla tedavi gördüğü Bahçelievler Medical Park Hastanesi’nde 04 Ağustos 2012 akşamı hayatını kaybetti.

Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın