Gönüllerin Kaptanı: Nuri Şahin

Dünya Kupası’na katılamayacağımızın kesinleşmesinin ardından, Nuri Şahin’in bir Dünya Kupası’nı daha göremeyecek olması beni oldukça hüzünlendirmişti. Her zaman milli takımın bir tutku işi olduğunu, ticari olmadığını vurgulayan, “X milli takımı beni seçmezse, Y milli takımında oynarım.” mantığına karşı çıkan; karakteriyle, vizyonuyla, başarılarıyla Türk gençlerine örnek bir sporcu olan Nuri Şahin, Dünya Kupası’na gitmeyi sonuna kadar hak etmişti. Bazı futbolcularımız protestolara gülerek cevap verirken, Nuri Şahin’in yedek kulübesindeki yüz ifadesi, ülkemizdeki futbolseverlerin hislerinin vücut bulmuş haliydi adeta.

Dünya Kupası’na sadece iki defa (1954 ve 2002) katılabildiğimiz için bu yılki başarısızlığı abartmamak gerektiğini düşünenlerin olması durumumuzun vahametini ortaya koyar nitelikte olsa da, 1950’de Brezilya’da düzenlenen Dünya Kupası’na katılma hakkı kazanmamıza rağmen masraflı olacağı gerekçesiyle kupaya katılmadığımızı, 1958 yılında İsveç’te düzenlenen Dünya Kupası’na da FIFA’nın Türkiye’yi Asya elemelerine sokmak isteyişini protesto ederek, elemelere katılmadığımızı hatırlamakta fayda var.

Sekiz yaşındayken Dünya Kupası görebildiğim için şanslı olduğumu düşünmemi isteyen zihniyete tamamen karşı olduğumu belirtmeliyim. Benim gibi birçok gencin, milli takımının Dünya Kupası’na katılacak kapasitesinin olmasına rağmen kötü yönetimlerden dolayı milli takımının turnuvalara katılamadığını görmesi, biz gençlere daha büyük bir hüzün yaşattı.

2018 Dünya Kupası’na katılamamamızın en büyük sorumlusunun, kısa dönemde iş bitirmesi için göreve getirilmiş olmasına rağmen yabancı sınırına kafayı takmış olan Lucescu olduğunu düşünüyorum. Elbette Lucescu’yu göreve getiren, yerli teşvik primini açıklamasına rağmen uygulamaya koyamayan(!) federasyonun ve yeterli performansı gösteremeyen futbolcularımızın da bu başarısızlıkta büyük payları olsa da, Lucescu’nun skandal kadro planlaması ve ilk 11 tercihleri olmasaydı, tarihimizde ilk defa grup elemelerinden birinci olarak çıkıp Dünya Kupası’na direkt olarak katılma şansını yakalayabilirdik. Yaşanan Oğuzhan Özyakup krizi, Mircea Lucescu’nun, “Türkiye A Milli Futbol Takımı Teknik Direktörlüğü” görevini kabul ederken, kafasında hiçbir planlama olmadığını bize gösteriyor aslında. Başarısızlığını her fırsatta Türkiye’deki yabancı oyuncu sayısının fazla olmasına bağlamaya çalışması da kısa dönem için hiçbir planının olmadığını gösteren bir başka etmen. Türk stoper kıtlığından şikayet eden Lucescu’nun, dünya devlerinden biri olan Borussia Dortmund’da ilk 11 oynayan Ömer Toprak’ı oynatmaması da, kendisiyle çeliştiğini açık bir şekilde gösteriyor.

Yeni dönemde seçilecek olan futbol federasyonumuzun, teknik direktörlük yaşamının sonuna gelmiş Lucescu yerine, planları projeleri olan bir teknik direktörü göreve getirip, mevcut federasyonumuzun açıklamasına rağmen baskılara direnemeyip uygulamaya koyamadığı yerli teşvik primi projesini hayata geçirmesi gerekir. Yeni federasyon, bu projeyle birlikte CIES’in raporunda açıklanan, 28,67 yaş ortalamasıyla “Avrupa’nın en yaşlı ligi” unvanımızdan kurtulup, kulüplerimizin altyapılarına önem vermeye başlamasını sağlayabilir. Yeni federasyon, bu projeyi uygulamaya koymayıp yabancı sınırını da azaltırsa, Tarık Çamdal ve Mehmet Topuz transferlerinin yaşandığı o kara günlere geri döneriz ve bu ödenen şişirme bonservis bedelleri, kulüplerimizin elinde Mortgage Balonu gibi patlamaya devam eder.

Bu yıl, Dünya Kupası’na katılamamamızın ardından Türk futbolu adına beni en çok üzen olay ise değerini bilemediğimiz Nuri Şahin’in, milli takım kariyerini noktaladığını açıklaması oldu.

Kendine yakışır bir açıklamayla milli formaya veda eden yıldızımızın, “Ben değişimin sihirli gücüne, zamanı geldiğinde mevkileri devretmenin yararlılığına inanırım.” sözleri, mevcut federasyonumuza örnek olmalıdır. Bana kalırsa, daha 29 yaşındayken milli formaya veda etme kararı almasının altında yatan en önemli neden, milli takımımızda yaşanan kaos ortamından dolayı artık daha fazla faydalı olamayacağına inanmasıdır.

Bildiğiniz gibi 2016 Avrupa Kupası’nda yaşanan kriz iyi bir şekilde yönetilememişti ve gruptan çıkma şansımızın yüksek olduğu Avrupa Kupası’na veda etmiştik. Ardından, kafasında futbolu bitirmiş olan Lucescu’nun, skandal kararları yüzünden Dünya Kupası’na da katılamadık. Bu da yetmezmiş gibi, milli takımımıza adı sanı duyulmayan Erol Erdal Alkan’ın alınması, bardağı taşıran son damla oldu.

Nuri Şahin’in milli takımı bırakma kararı almasının ardından gerçekleşen Erol Erdal Alkan skandalı bile, Nuri’nin, bana göre kaos ortamında başarılı olamayacağına inanarak aldığı kararın ne kadar doğru olduğunu gösteriyor.

Yeni seçilecek olan federasyon başkanı olsaydım, yapacağım ilk iki şey yerli teşvik primi gibi projeleri hayata geçirmek ve milli takımımızda yaşanan kaos ortamını yok edip 2011 yılında Almanya’da yılın futbolcusu seçilen; Borussia Dortmund, Real Madrid ve Liverpool gibi devlerde top koşturmuş olan, 16 yaşında sahaya çıkıp, Bundesliga’da oynayan en genç oyuncu unvanını kazanıp, bu rekoru hala elinde bulundurarak bütün gençlere ilham kaynağı olmaya devam eden Nuri Şahin’i milli takıma davet edip kaptanlık pazubandını verirdim.

Gazeteci döven, dolaylı yoldan federasyon başkanına küfür eden bir futbolcumuzun bile milli takımı bıraktıktan sonra geri döndüğü düşünülürse, gençlere her zaman örnek olan, tavsiyeler veren Nuri Şahin’in milli takıma dönmesini kimsenin yadırgamaması gerektiğini düşünüyorum, çünkü milli takımımız başarı elde edecekse, milli takımı kendi oyuncağı olarak görüp “adamlık” edebiyatı yapanlarla değil, dünyanın gelmiş geçmiş en iyi kalecilerinden biri olan, kariyerinde birçok kez Dünya Kupası’na katılıp bir de şampiyonluk yaşamasına rağmen, önümüzdeki Dünya Kupası’na katılamadıkları için hüngür hüngür ağlayan 39 yaşındaki İtalyan file bekçisi Gianluigi Buffon gibi milli bilince sahip Nuri Şahin’ler yetiştirerek başarıyı yakalayabilir.

Milli takımımızın önümüzdeki bütün turnuvalara katıldığını ve armasının üstüne yıldızlar kazanarak yeni bir galaksi oluşturduğunu görebilmek dileğiyle…

Bunları da sevebilirsiniz